Efkâr bastı dağıttık...

A -
A +

Değerli okuyucularım, bugün sizin tarafınızdan, yani okuyucu olarak aynı tribünde oturacağım. Kafayı karıştırabilirim aman dikkat edin. Bu arada benim gibi sayfa sütunlarında kalem tutan "spor yazarlarından" bahsediyorum. Bu zevatın kişiliklerine son derce saygılıyım. Dilimi uzatırsam dilimi kessinler ama ne olur herkes kendi çöplüğünde ötsün. Bizler buralara gelirken kimlerin eleklerinden geçtik. Yeşil sahaları göremedik, toprak zeminlerde koşturduk. Toz duman olmuş güreş minderlerinin üzerinde ata sporu yapanları sayfalara taşıdık da geldik. Tenis kortlarında, yüzme havuzlarında müsabakalar takip ettik. Boks ringlerinin altında, basket potalarının üzerinde (ne demek istediğimi arşivlere bakanlar çok iyi hatırlarlar; bir gün yazacağım, bekleyin) sizlere spor magazini bile sunduk. Ali Sami Yen' de yüzdük, Devr-i Süleymanları keşfettik. Bu çalışmalarımızın karşılığını almadık mı, aldık. Bugün kartvizitimizde "spor yazarı" yazıyorsa çıktığımız merdivenlerin her basamağının tozunu alarak buraya sizin yanınıza geldik. İzmir'e görevli gittiğimiz zaman Öcal Uluç'la buluşacağız diye sevinirdik. Her konuşmamız, her sohbetimiz gazetecilik sayfamıza bir yenisini eklemekti. Kahraman Bapcum ile atletizm sohbeti yapmak sanki doktora tezi hazırlamak gibiydi. Bugün, spor yazarı olan birçok arkadaşımızın ilk işe giriş formunda Erdoğan Arıpınar imzası ve referansı yok mu? Aynı Arıpınar'ın büyük jürisinde bulunmak ise ayrı bir mutluluk değil mi? Şimdi gelelim asıl konumuza; Bizler çalıştığımız gazetelerimizde zaman zaman spor sayfalarının dışına da imza atarız. Birinci sayfaya manşet bile oluruz. Ama ne ile? Spor haberleri ile. Hiç okudunuz mu ekonomi, sağlık, siyasi habere makaleler yazdığımızı?Yazamaz mıyız, inanın öyle bir kıvrak kalemi vardır ki spor yazarının, şaşırırsınız. "Bu adam müthiş, ekonomist, sağlık uzmanı" dersiniz. Yok kardeşim biz haddimizi biliriz. Bakıyorum da müzisyenler, oto galericileri, imalatçılar, kuyumcular, iş bulamayan diplomalı teknik adamların hepsi size "spor" sunmaya çalışıyor. Mecburen eleştirileri okuyoruz. Daha düne kadar Formula 1 nedir, hangi otomobillerin hangi pistlerde yapılacağını bilmeyenler bugün çıldırmışçasına Formula 1 yazarı kesildiler. Kurtköy'e pist yapılırken devamlı taş koyanlar nerede, bütün masraflar boşa gidiyor diyenler? Şimdi çıkıp "olmuyor" diye yazın bakalım nasıl tepki alacaksınız. Bundan tam 9 sene önce 26 Haziran 1997 tarihinde perşembe günü, çalıştığım TV kanalındaki LİBERO programımda Federasyon Başkanı Mümtaz Tahincioğlu ile Formula 1'in temellerini attığım için ne mutlu bana diyorum. Tahincioğlu şöyle demişti; "İstanbul'a dünyayı getireceğim, dünyayı İstanbul'da yarıştıracağım." Yaşa be Tahincioğlu!.. Bizim Hasan Sarıçiçek'le aynı fikirleri paylaştık bu hafta. O da dertlenmiş de ortaya attığı konunun artistlerini belirtmemiş. Yaz be Hasan, müzisyen, galerici, ekonomist, eski siyasetçi, sanatçı, kebapçı de anlaşılır. Offf yine efkarlandık okuyucularımızın koltuğunda, bizi bize şikayet ettik...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.