Karadeniz'e balıklama...

A -
A +

Üç tarafı denizlerle çevrili olan yere "Yarımada" diyoruz. Ve ülkemizin coğrafyadaki yeri de yarımada olunca deniz, kum, güneş, yeşil, mavi ve de "balık" geliyor aklımıza. Hepsini bir tarafa bırakalım "balık" diyelim ve ufak bir tura çıkalım... F.Bahçe'de Alman Rausch dönemi. Trabzonspor maçı için Karadeniz'deyiz. Rausch'a "balık" dendiği zaman neredeyse, kendini denize atacak. Bir sabah çaylarımızı demlenirken "Ne dersin balık tutalım mı" dedim. Sen misin söyleyen "hemen gidelim" demez mi. Hamsi zamanı olduğu için, gece çıkılıyor voliye. Herkesin mışıl mışıl uyuduğu bir saatte biz iki kafadar "gırgır" dedikleri tekneye bindik. Reisle anlaşmamız biraz güç oldu. Tutturmuş "ayağınız nasıl" diye sorup duruyor. Rausch'a tercüme ederken öyle zorlandım ki... Bunun "uğur" olduğunu nasıl anlatacaktım. Şansımız bize güldü ve sabaha kadar ağ çektik, ağlarımız balık doldu. Sabaha karşı hamsi, camgöz, kırlangıç karışımı yüklü ağlarla limana girdik. Ve gizlice odalarımıza çekildik. Bu olay Rausch efendinin hayatında bir daha göremeyeceği "Türkiye hatırası" olarak kalacaktır. Ve benim için de güzel bir gazetecilik anısı...( Ya deniz patlasaydı ve biz aynı gece geri gelemeseydik, ne olurdu bugün düşünmek bile istemiyorum) Gelelim bizim konumuza Balıkçılık iflas ediyor beyler. Denizlerimiz kurutuluyor. Ayıptır söylemesi, geçtiğimiz gün balık tezgâhına baktım sarıkanat (lüferin küçüğü) kilosu 40 YTL. Başka söyleyecek sözüm kalmadı. Yetkililer bari küçük balıkçı takımına katı kurallar koymasın. Ufak bir turla devam edelim. Çok sık beraber olduğum bir yer var. Kocamustafapaşa Balıkçılar Derneği. Balık dostları dışında tüm güzel insanların toplandığı bu yerde, yüzler pek gülmüyor. Motorların sesleri bile azaldı. Arada bir balık getirirlerdi ve garip martı bile nasibini alırdı, o da gitti gelmez oldu. Şimdi kazlar, ördekler, martılar ve aslan gibi kangal efe bizlere bir tuhaf bakıyor. Dernek başkanı Haydar Deniz'in tek tesellisi el emeği, göz nuru, dostlar elleriyle kurduğu "Balık Müzesi". Adam neredeyse fanusların içindeki balıklara olta atacak. Allah'tan Ünal ağabeyinin ansiklopedi gibi beyni, tarih, genel kültür sohbetleri, Kemal'in "F.Bahçe aşkı" ile demlediği çay, Hüseyin'in söndüremediği sobanın sıcaklığı, Mahmut'un tavladaki acımasız üstünlüğü, İsmail'in Hürrem babasından kalan, miras keserin sesleri, Mesut'un bürokrasi titizliği ve "dostlar" dedikleri diğer güzel insanlar. Tüm bu insanların tek birleştiği taraf, deniz ve balık hakkında çıkacak yasaları takip etmek. Marmara'nın balığı ne olur kurutulmasın. Haydar'ın müzesine bakıp "Bir zamanlar ne güzel balıklar varmış" demeyelim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.