Dünya Kupası Futbol Şampiyonaları, futbolun "oscar" ödülü gibidir. Her dört senede bir aynı heyecanı duyar ve de yaşarız. Yaz aylarının gelmesi ile "futbola mola verelim" derken meşin yuvarlak evlerimize girdi bile. Yıllar önce, yine dünya kupaları vardı. Aynı heyecan duyardık ve evlerimizde tatsızlıklar da olmaz değildi. Her evde bir televizyon bulunur ve aile fertleri arasında seçim yapmak durumu olurdu. Kadınlara futbolu seyrettirmek doğruyu söylemek gerekirse, çok zor olurdu. Onun için erkekler bir araya gelir birlikte seyrederdi. Durum değişti ve evlerimizin hemen hemen her odasına TV girdi. Yani kavga bitti. Son şampiyona Uzakdoğu ülkelerinde yapılmış ve Türkiye'nin tarihi zaferi ile son bulmuştu. İnşallah "yeniden o günleri görürüz" diyerek daha önceki şampiyonalardan kısa bir tur yapalım. Bunlar birebir yaşanmış anılar. Sene 1974 ve Almanlar"ın hazırlık kampı Danimarka sınırında Kiel'e yakın bir köyde. Takımın başında Helmut Schön ve yardımcısı Jupp Derwall. Spor okulu ile giriş kapısı arasında yaklaşık bir kilometrelik mesafe var. Haber yazmak kolay da, resim çekmek imkansız. Demir kapının önü gazeteci ordusu gibi. İçeriye girmek için üç kademeli polis kontrolünden geçeceksiniz. Almanya'ya bu görev için bizi görevlendirenler, dinlemek bile istemiyor telefonla talimatı veriyorlar. "Almanya kampına gir resim yolla " Hani bize de güvenleri sonsuz ya, nasıl olsa haber ve resim gelir. Meslek hayatımda,girdiğim boyalardan birisi, sıkı durun. Ertesi günü sabah erken saatte (6.30) mavi işçi gömleği giyerek elimde pense, tornavida, elektrik kabloları ve seyyar telefon cihazı kapıya geldim. Almanca bilmenin avantajını kullanarak "Telefon tamircisiyim, hatları kontrole geldim" dedim. Aman efendim, ne sohbet. Neredeyse polisin evindeki telefonları tamire gideceğim. Herkes uyurken kamp yerini, antrenman sahasını ve Alman milli takımı için sabah kahvaltısı hazırlayan ünlü aşçıbaşıyı bile resimledim. Öğlenden sonra görevin en tehlikeli boyutu başladı. Takım idman yapacak ve basın girmeyecek. Her şey sır gibi gizli, basından uzakta yapılıyor. Ve bizim telefon bakım ustası, yine mavi önlüğü giymiş elinde aletler. Ama gömleğin altında fotoğraf makinesi saklı demir kapıdaki görevliye sabahki selamın eşini veriyor. El telsizi ile bir sonraki görevliyi uyarıyor: "Yabancı değil telefon tamircisi." Cevap geliyor: "Anlaşıldı, bırakın gelsin" Yüzlerce basın mensubunun bakışları arasında tıpış tıpış antrenman yerine. Bizim mavi önlük işe yaradı ve deklanşöre yarış eder gibi bastım. Birinci çektiğim 36 kare filmi çıkardım sakladım ki beni Derwall tanıdı. Avazı çıkana kadar bağırmaya başladı:"Burada gazeteci var" diye. Bende film koptu ve görevliler eşliğinde kapının dışına atıldım. Olanlar olmuş ve herkesi atlatmanın sevinci ile biran evvel Frankfurt yolunu tutmak istiyordum. (Yaklaşık 350 km.) Hayatımda göremeyeceğim tekliflerle karşılaşıyordum: "Bize resim satar mısın?" Meslek haysiyetimi satmadan bugünlere geldiysem, ne mutlu bana.. Ertesi gün çalıştığım gazetenin manşeti şöyleydi : "Almanların SS kampına biz girdik, herkes seyretti." Sıkılmadınız değil mi? ------ 1974 yılında Almanya Milli Takımı'nın kampına girişim film senaryosu gibiydi.