Bir bağ maydanozu mu konuşacağız yani?

A -
A +

Gazeteciliğimin ilk günlerinden itibaren fiyatları izlerim. Ne, nerede kaça satılıyor? O ürünün toptan fiyatı ne kadar?

 

Hiç unutmam; yıllar önceydi. Enflasyon yine yüksek, fiyatlar yine herkesin dilinde… Ben de perakende muhabiri olarak İstanbul Osmanbey’de hazır giyime yön veren üreticilerle görüşmeler yapardım. Toptan fiyatlar normalde herkesin birbirinden gizlediği bilgilerdir ama gazetecilikte ‘of the record’ tabir edilen 'sözlü gizlilik protokolü' çerçevesinde 'fısıldadıkları' da olurdu. O dönemde bir giyim ürününün perakendeci mağazaya maliyeti ile perakende satış fiyatı arasında yüzde 100 fiyat farkı olduğunda yadırganır, hatta ayıplanırdı. Sezon başında gizlenen fiyatlar, indirim dönemlerinde açığa çıkardı. “Maliyeti şu kadar ama biz bu fiyata satıyoruz” diye… Hatta hiç unutmam “Zararına satıyoruz” diyen bir mağazanın yöneticisiyle konuşmuştum. “Zararına dediysek, o kadar da değil. Sezon sonu sonunda kârımız yüzde 20'ye düşüyor işte" demişti... Alışkanlık da denebilir tabii de; biz şakayla karışık kendi aramızda ‘meslek hastalığı’ olarak niteliyoruz bu ve benzer durumları... Benim de fiyat takibi alışkanlığım devam ediyor. Kurumsal marketlerde birçok üründe maliyet ve satış fiyatı yazar… Bilindiği üzere maliyet, o mağazaya gelen ürünün üzerine işçilik, enerji, amortisman, reklam-tanıtım ve benzeri giderlerin konulmasıyla oluşan değerdir. Satış fiyatı ile maliyet arasındaki fark ise kâr…

 

Önceki gün yine bir marketteydim. Bir bağ maydanozun fiyatı 15 lira. Bazen 10-15 dal, bazen neredeyse 200-300 gramlık koca bir demet ürüne deniyor “bir bağ” diye. O başka bir konu tabii de, o bir bağ maydanozun ‘maliyetine’ baktım, 3,99 TL, satış fiyatı 14,99 TL… Yani yaklaşık 4 kat fiyat farkı. Reyon görevlisine dedim ki, üç dal maydanoza maliyetin 4 katı fiyat biraz tuhaf değil mi?

 

“Efendim işçi maliyetleri, enerji giderleri…” diye başladı. “Ama maliyet, o dediğiniz giderlerin hepsini içeriyor” deyince sustu, bu sefer “Serbest piyasa. Zaten merkezden belirleniyor” dedi. E tabii, onu da biliyoruz da, insan duramıyor işte. Almadım, çıktım...

 

İşi sadece sebze-meyve satmak olan manav-market arası bir işletmeye girdim. Orada zaten maliyet yazmak bir yana, her ürünün üzerinde etiket görmek bile zor. Mecburen fiyat soruyorsunuz; ben de öyle yaptım. Maydanoz 13 lira. Ona da "Kaça alıyorsunuz ki bunu" diye sordum. “Abla maydanozu mu tartışacağız” dedi. “Gerekirse evet” dedim. O da başladı; giderdi, elektrikti, suydu, fireydi diye saymaya... “Ama bütün bunlar 5 kat farkla satmanızı gerektirmez” deyince yine aynı cevabı aldım: Serbest piyasa efendim, fiyatımız bu… “Alıcı bulduğu sürece” dedim, “Evet alıcı bulduğu sürece” diye cevap verdi…

 

Tam gidiyordum ki “Zaten bu haksız fiyat cezaları falan da saçma” diye ekledi. Ben de "saçma" buldukları uygulamayı yapsınlar diye Alo 174'e bildirdim birkaç işletmeyi birden... Evet, fahiş fiyatla ilgili her haber yaptığımızda gelen ve fahiş fiyatla satmaya devam etmek isteyen, 1 liraya mal ettiğini 5 liraya satamadı diye ürünü çöpe dökenlerin mantığı da aynı. Çünkü insanların fiyat algısını bozdular. Bir ürünün fiyatı neydi, ne oldu, niye arttı; bilmiyor tüketici. "Bu kadarsa öyledir" deyip alıyor ya da alamayıp çıkıyor... Çünkü son birkaç yıldır yaşadığımız durum, yüksek enflasyonla anlatılacak durumu çoktan geçti. 1,5 liraya alınan 500 ml suyun 50 liraya satılması gibi. Ahlaksızlık boyutuna ulaştı. İş dünyasının temsilcileri bu davranış şeklini “Aşırı kâr hırsı” ya da “köpük” olarak 'zarif' bir ifadeye büründürüyor. Tıpkı geçtiğimiz hafta konuşan İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan gibi…

 

"Sosyolojik olarak farklı bir enflasyon… Etik değerlerin de aşınmasına yol açan bir durum…"

 

İşte böyle dedi İSO Başkanı ve ekledi: "Fiyat istikrarının bozulması, kısa sürede finansal istikrarı da tehdit eder boyuta ulaştı. Kendimizi büyük bir fiyat kaosunun içinde bulduk ve bir hafta sonrasını bile öngöremez hâle geldik. Tüm bunlar yalnızca satın alma gücünün ve refahın değil, maalesef ticaret hayatındaki etik değerlerin de ciddi şekilde aşınmasına yol açtı…"

 

Bu cümlelerle durumu özetledikten sonra, bu yıl için durumun daha sağlıklı bir yapıya bürünmeye başladığını söylerken “Bugünkü enflasyon hasar bakımından geçmiş enflasyonlardan çok farklı” dedi ve bu görüşünü de şu cümlelerle özetledi:

 

"Enflasyon demişken, bugünün enflasyonu ile çoğumuzun hatırlayacağı 70’li, 80’li, 90’lı yılların enflasyonunu karşılaştırmamak, karıştırmamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bugünkü enflasyonun ekonomik olarak da, sosyolojik olarak da ve daha da önemlisi topluma kalıcı olarak bıraktığı hasar bakımından o yıllardaki enflasyondan çok daha farklı olduğunu kabul etmeliyiz. Bunu her geçen gün daha çarpıcı şekilde görüyoruz. Kısacası bu sosyolojik olarak da çok daha farklı bir enflasyon. Her şeyden önce o günlerin Türkiye’si tüketim kalıpları, harcamalar, tüketim çerçevesi açısından çok dar ve kısıtlıydı. 2000’li yılların başından itibaren 100-150 milyar dolarlık bir Türkiye’den, 1,2 trilyon dolara yaklaşarak zenginleşen ve tüketim alışkanlıkları değişen, hayatın her alanında daha rahat borçlanmaya gidilen, risk alınan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ekonomisi daha küçük bir ülke sosyolojisinden, bugün zenginleşmiş bir toplumda böyle bir enflasyona yakalandığınız zaman ekonomide oluşan tahribat ve toplumda sebep olduğu tahribat daha büyük oluyor. Enflasyon ile yaşadığımız her geçen gün bunun toplumdaki sosyolojik ve psikolojik etkileri daha da ağırlaşıyor. Çalışma dünyası ve günlük hayatın etik ve ahlak kurallarında bu enflasyonun sebep olduğu tahribat maalesef artarak kendini gösteriyor…"

 

Toplumun enflasyondan aldığı tahribatı böyle özetledikten sonra tavsiyelerini de şöyle sıraladı İSO Başkanı Bahçıvan:

 

"Bugün ekonomi yönetimimizin bu konuda verdiği mücadelenin hiç ama hiç hafife alınmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ekonominin yeniden fiyat istikrarına kavuşması noktasında alınan kararları yerinde buluyor ve sonuçları için toplumun her kesimine sorumluluk düştüğünü söylüyoruz. Bu konunun normale döneceği günler için sabır ve fedakârlık göstermeliyiz."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Vatandaş 6 Eylül 2024 15:46

Nasreddin hocanın "Yorgan gitti kavga bitti" hikayesi gibi olacak sanırım, R.T.E/Ak Parti saf dışı olunca ortalık "Güllük gulistan olacak", fiyatlar normale dönecek, fırsat bu fırsat diyen gözünü hırs bürümüş olanlar "SERKEŞ PİYASA"nın nimetlerini devşiriyorlar.

Yalınız Efe 2 Eylül 2024 14:38

Devlet, "alo" beklemeden fiyatlar üzerinde kâr haddi koymalı ve denetimini de yapmalıdır ki vatandaşı rahatça alışveriş yapsın, serbest piyasa halka zulüm vasıtası olmaktan çıksın...