Binlerce insanımızın enkaz altında kalıp can verdiği, yüz binlerce insanımızın yerlerinden olduğu o büyük depremin üzerinden 2 yıl geçti. Devlet 201 bin konutu teslim etti. 250 bininin de bu yıl sonuna kadar aralıklarla teslim etmesi bekleniyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum bir fotoğraf paylaştı. Bölgedeki şantiyelerde 7/24 esasıyla süren, ışığın sönmediği çalışmaların fotoğrafı… Bazılarına 201 bin konut az gelmiş. 201.000 konut. Çoğu 4-5 katlı binalardan oluşan, sosyal donatısıyla; yolu, parkı, camisi, okuluyla binlerce mahalleden bahsediyoruz 201 bin derken. 201 bin konut, 5’er kattan olsa tam 40 bin 200 adet apartman demek. 5 katlı bir apartmanın yapımı, hiçbir olumsuzluk yaşanmaması hâlinde dahi 12-18 ay sürüyor. Malzemelerin taşınması, asansörden parkesine ve çimentosuna kadar malzemelerin temini; işçisinin, ustasının bulunması, hava şartlarının müsaade etmesi gibi unsurların tam olması ve gün kaybedilmemesi şartıyla tabii… Evet, bu 40 bin 200 binanın her birinde en az 10’ar kişinin çalışması gerekiyormuş öğrendiğime göre. Yani 402 bin kişilik de bir inşaat ustasına, işçisine ihtiyaç var. Üstelik devlet, evi yıkılan ve müracaat eden herkese bedelsiz ev yapıyor; dünyanın hiçbir yerinde olmadığı şekliyle…
Sadece devlet değil… Depremin ilk gününden itibaren orada olan binlerce gönüllü kişi ve kuruluş var. Yardım kolisine koyduğu montun cebine çikolata koyan, elleriyle bere-atkı ören, gönderdiği battaniyenin köşesine “çeyrek altın” iliştiren yüce gönüllü binlerce insan… O günlerde gönderdiği iki kolinin üzerine markasını yapıştırma telaşı olan da vardı, depremin ilk gününden itibaren malzemesiyle, ekibiyle birlikte bölgeye koşup aşevi açan ve hâlâ da bölgeden elini çekmeyen Ebru Baybara Demir gibi, sessiz sedasız gönülden yanlarında olan da… Yüzlerce konut bağışlayıp ‘asla’ adının anılmasını istemeyen iş adamları, onlarca okul yaptıran yardımseverler, gönüllü ekipler kurup dünyası kararan çocukların yüzünü güldüren tiyatro ekipleri, 5 bin çocuğa umut olan MediaMarkt Ateşböceği öğrenim tırları, okul öncesi çocuklarla anneleri aynı çatı altında toplayıp sosyalleştiren, o annelere evine ekmek parası götürecek beceriler kazandırmak için programlar yapan Vodafone, Malatya’da Hayat İyi Yaşam Merkezi adı altında konteyner kent kurarak yaraları sarmaya adım atan Hayat Holding, depremden etkilenenlere yüzlerce konut yardımı yapan, afetzede bireylere istihdam imkânıyla başka bir el uzatan, kahraman arama köpeklerine bile VIP hizmet sunan THY… İlk anda aklıma gelenler…
Önceki gün ise deprem haberleri arasında bir isim dikkatimi çekti: Hafize Gaye Erkan. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanlığı’ndan geçtiğimiz yıl 2 Şubat’ta kendisine karşı “itibar suikastı kampanyası” düzenlendiğini söyleyerek istifa eden Hafize Gaye Erkan…
Erkan, geçtiğimiz bir yıl içerisinde deprem bölgesi için de büyük gayret sarf etmiş. Adıyaman’da Aslan Selim Anadolu Lisesi için yurt dışında bağış toplamış. O bağışlar ülkemizdekilerle birleştirilerek 600 öğrencilik bir eğitim yuvasına dönüşmüş. Hem de Silikon Vadisi’nin önde gelen yazılım şirketi Plume tarafından kurulan teknoloji laboratuvarıyla birlikte…
Sık sık duyuyor, görüyor, okuyorsunuzdur. “Kilosu ‘şu kadardan’ aşağıysa, o zeytinyağı sahtedir” gibi cümleleri… Ürün bazen sucuktur, bazen bal, bazen de peynir ya da tereyağı… Yani sahtesini yaptıklarında çok iyi kazandıkları ürünler bunlar.
Evet, bir bakıma doğru tabii. Kaliteli bir balın kilosunun 350 liradan aşağı olamayacağını söylüyor üreticisi. Bu ünlü markaların yöneticileri tarafından dile getirilmiş rakam. Tabii zaman zaman kampanyalar, dönemsel indirimler yapılıyor olabilir ama ortalama fiyat bu seviyede. Aynı şekilde sızma zeytinyağının da 200 liradan daha aşağı piyasaya sunulamayacağı, yağın kalitesine göre fiyatının da arttığı bir gerçek. Tereyağına patates ya da peynir altı suyu katmazsanız 250-300 liradan aşağı satışı pek mümkün değil. Aynı şekilde biraz kazein, biraz soya yağı, az soya proteini, bir-iki kaşık margarin katarak yaptıkları beyaz şeyin adına peynir deyip satanlar var. Bunları katmayıp olması gerektiği gibi peynir mayası ve süt kullanıldığında 1 kilogram peynir (Ulusal Süt Konseyinin belirlediği fiyat 17,15 TL) için 5-6 litre süt ve yeteri miktarda mayaya ihtiyaç var. Yani sadece süt fiyatı bile 106,5 lira. Hâl böyle olunca kilogramına 100 lira denilen şeyin peynir olmasına pek imkân yok tabii… Kıymanın Et ve Süt Kurumunun canlı hayvan alımlarında dahi büyükbaşta kilogram başına 280 lira olduğuna göre, kilosu 250 liraya satılan sucuğun sucuk olma ihtimali de yok maalesef. Aynı şekilde örnekleri çoğaltabiliriz fakat ürünlerin kalitesinin fiyatlar üzerinden belirleniyor olması sahtecinin ekmeğine yağ sürüyor. Vergisini ödeyen, ambalajını üreten, istihdam sağlayan, kaliteli kontrol için yatırım yapan, üreticiyi destekleyen bal üreticisi 400 liraya mal ediyor evet ama kalitesiz şekerin içine biraz renklendirici atan sahteciler de “Benim balım kaliteli” deyip 400 liraya satıyor. Peynircisi, zeytinyağcısı, sucukçusu da öyle… Tağşiş yapmayan, dolambaçlı yollara tevessül etmeyen, halkın sağlığıyla oynamaya kalkmayan gerçek üreticilerin emeğini o sahteciler yerle bir ediyor. Evet, zaman zaman tanıdığımız markaların ürünlerinde de domuz eti, jelatin, nişasta gibi maddelere ‘yersiz’ şekilde rastlanıyor ama asıl sorun fiyat üzerinden kalite hesabı yapmak!.. Bu hesap sahteciye yarıyor.
Canan Eraslan'ın önceki yazıları...