Birinin fazlası, diğerinin hayali…

A -
A +

Türk insanı, dünyada görülmemiş felaketin, 6 Şubat 2023 depreminin yaralarını sarmaya çalışıyor. Depremin ilk anından maddi destek yapan, eline kazmasını küreğini, hassas cihazlarını alarak yardıma koşan onlarca ülkeden yüzlerce insan... Küçük bir umut için geceler boyu verilen mücadele… Asla unutulmaması gereken anlar...

 

Bir taraftan devlet yüz binlerce vatandaşa sıcak yuva için var gücüyle çalışırken, diğer yandan yardım kuruluşlarının kesilmeyen desteği sessiz sedasız ve kesintisiz devam ediyor. Adıyaman Destek Market, bunlardan biri. İlk günden bu yana artarak süren yardımlarla birinci yılını doldurdu. Temel İhtiyaç Derneği (TİDER), Cargill ile birlikte bu marketin en önemli destekçilerinden. TİDER'in Başkanı Hande Tibuk'un verdiği bilgiye göre, bugüne kadar 1.500'den fazla aile ve 6.600'den fazla 'faydalanıcı' bu marketten ücretsiz yardım aldı. Yardım alanların yüzde 84'ü kadınlardan, yüzde 65'i ise 25-49 yaş arası vatandaşlardan oluşuyor. Hande Tibuk'un başkanlığını yaptığı dernek, 2010 yılında gıda bankacılığını tüm ülkeye yaymak üzere kurulmuştu. Depremde kurumsallaşmış olmanın, hızlı hareket edebilmenin avantajını kullanarak organize oldu ve ihtiyaç sahiplerine hızla ulaştı. Cargill ise bu yıl yardımlara 35 milyon lira civarında kaynak ayırdı. Önümüzdeki dönemde ise merkeze çocuk alanlarının eklenmesiyle bu merkezlerin, kadın ve ailelerin birer sosyalleşme merkezine dönüşmesi hedefleniyor.

 

Evet, bu tür yardım merkezleri çok önemli görev üstleniyor. İyi ki varlar. Dilerim daha çok olsunlar ki, yardıma muhtaç insan sayısı azalsın…

 

Evet, birçok şirket ve kuruluşun deprem bölgesinde eğitimden sosyalleşmeye, gıdadan malzemeye kadar çok çeşitli destekleri var ama bunların sürdürülebilir olması da hayati değerde ancak biraz eksik bana göre...

 

Yurt dışında, bazı Avrupa ülkelerinde gördüğüm yardım marketlerinden bahsetmek istiyorum. Birkaç çeşidi var bunların. Gıda, giyim, mutfak gereçleri hatta bijuteri malzemesi gibi şeylerin bulunduğu merkezler bir yanda; mobilya, beyaz eşya, küçük ev aletleri, bilgisayar gibi, ev için ihtiyaç olabilecek sayısız ürünün bulunduğu yardım mağazaları diğer yanda… Bunlar vakıf ya da dernek benzeri yardım kuruluşlarının yönetiminde. Diyelim ki evinizdeki bir eşyayı değiştirmek istiyorsunuz. Kullanmak istemediğiniz ürünü oraya bağışlıyor ya da düşük bedelle satıyorsunuz. Sizin bağışınız ya da küçük bedelle verdiğiniz ürün, yine küçük bir fiyatla satışa sunuluyor. O satıştan elde edilen gelir de ihtiyaç sahiplerine umut oluyor. Burada birkaç taraflı fayda yumağı görmek mümkün... O ürünü sağlayanlar, kendilerinin kullanmadığı eşyayı verebileceği güvenilir bir yer buluyor. İkincisi ihtiyaç sahipleri, iyilik sahiplerinin bağışladığı ürünler sayesinde gelir elde ediyor, üçüncüsü ise sıfır ürün alamayacak durumdakiler oldukça uygun maliyetle ihtiyaçlarını gidermiş oluyor. Ülkemizde ise bu tür iyilik hareketleri pek kurumsallaşmış durumda değil. Biz kullanmadığımız koltuğu, yenisiyle değiştirirken kimseye veremiyoruz mesela. Belki belediyeler alıyor ama o bile kurumsal değil. Bazen alıyor, bazen almıyor o organizasyonlar. Giysiler deseniz giysi kumbaralarında çöp hâline geliyor. Yıllardır 'atsan atılmaz, satsan satılmaz' şeklinde bir sürü eşya, giysi, halı, mobilya tavan aralarında ya da bodrumlarda beklerken, belki de milyonlarca insanın hayalini süslüyordur.

 

 

 

 

Çalışanların yarısı dinlenmiyor bile

 

 

Eski bir siyasinin dediği gibi, enflasyon sadece paranın değerini eritmiyor. Ahlaki diğerleri çürütüyor, psikolojiyi altüst ediyor, alışkanlıkları değiştiriyor... Son yıllarda yaşadıklarımıza, konuştuklarımıza baktığımızda bile görüyoruz bunu. Öyle çok ankete falan gerek yok yani. İstihdam piyasasında faaliyet gösteren bir site anket yapmış. Çalışanların yüzde 73'ü son bir yılda sosyalleşmeye ayırdığı bütçeyi azaltmış, yüzde 53'ü son bir yılda tiyatro, konser, sinema gibi kültürel etkinliklere hiç katılmamış. Eleman.net, izin günlerinde ne yaptığını da sormuş. Yüzde 9'u ailesine zaman ayırdığını, yüzde 30'u evde dinlendiğini söylemiş. Aynı soruya yüzde 10 kadar çalışan "Arkadaşlarımla vakit geçiriyorum" yüzde 5'lik kesim de "Ek iş yapıyorum" diye cevap vermiş. Kendisine vakit ayırmayan, stresini pozitif bakışa çevirmeyen çalışanların ne kendilerine faydası kalıyor ne iş yerine...

 

 

 

 

Kaç liradan az olmaz?

 

 

Zaman zaman beyanları duyuyoruz: Şu kadar liradan aşağı satılıyorsa uzak durun!.. Yağda, balda, sucukta, ette, peynirde... Aklınıza gelen her üründe vardır böyle uyarılar. Sektörün temsilcisi maliyet unsurlarını sayar, sonra da der ki: Bu kadara mal oluyor, bundan düşük fiyata satılıyorsa karışımdır, sahtedir, merdiven altıdır...

 

İyi de o sahteci, merdiven altı üretici de o fiyata yükseltiyor ve tüketici hem kaçak almış hem onlara iyilik yapmış oluyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.