Maliyet artmadan zam yapmak

A -
A +

Aylardır enflasyonun bir sebebinin de “önden yüklemeli” zamlar olduğunu yazdık. Gazete olarak haberlerimizde konuyu sık sık işledik ve şöyle dedik özetle: Ham madde sağlayan, aracı, son üretici ve perakendeci… Yani herkes kendi kafasındaki maliyete, birkaç ay sonrası için beklediği enflasyona ve döviz kuruna göre fiyat belirledi. Ham madde sağlayan zam yaptığı için fabrika sahibi son mamulüne zam yaptı. Hem de bu zammı “Nasılsa bir daha bu fiyattan alamam” düşüncesiyle yükselterek yaptı. Fabrikadan ürünü alan perakendeci ürüne etiket koyarken, fabrikanın yaptığı zamma “ihtiyat” oranı ekledi ve 3 ay, 6 ay sonra beklediği dolar kuru ve enflasyona göre fiyat yazdı. Ne oldu, enflasyona katkı sağladı.

 

Hep kızıyorlar ya “Marketler de marketler” diye… Evet, marketler, katlana katlana gelen ürünleri bir taraftan stoklarken, diğer taraftan aylar öncesinden stokladıkları “saklanabilir" ürünleri maliyetin üzerine belirlediği kârı koyarak değil, beklentiye göre yüksek kâr koyarak rafına dizdi. “Senin maliyetin bu değil, neden stoktaki ürünü son fiyattan satıyorsun?” diyene de “Çünkü o mal bittiğinde aynı fiyattan yerine koyamam” dedi. “Tamam, yeni maliyetin üzerine kârını o zaman koyarak satarsın” dendiğinde sustu. Çünkü o zaman fahiş kârı kim yapacak diye düşündü muhtemelen içinden!..

 

     ***

 

Gelelim büyüklere… Asgari ücret yüzde 50 arttı diye, ürünlerinin fiyatlarına yüzde 50 zam yaptılar. Hâlbuki, ürünün fiyatının içerisinde ücretin etkisi yüzde 10. İşte o yüzde 10’luk kısım için yüzde 50 zam yapsa tamam… Fakat son ürünün fiyatını yüzde 50 artırdı. Aynı şekilde, nakliyenin üründeki etkisi yüzde 2 olsa da, akaryakıta yüzde 20 zam geldiğinde, son ürüne yüzde 20 zam yaptı ve fiyatlar şişti de şişti.

 

Peki ihracatçılar? Dedim ya; hepimiz suçluyuz… Pandemi döneminde malum Türkiye’nin avantajı büyüktü. Alıcılar, virüsün merkezi bildikleri Çin’den kaçıyor, Çin malına alternatif arıyordu. Türkiye o dönemde kıvrak üretim yapısı, hızlı lojistiği sayesinde otomobil fabrikasında numune kabini, tekstil fabrikasında maske, kimya fabrikalarında dezenfektan üretti ve dünyaya maske bağışlayan, tıbbi ürün gönderen ülke olarak öne çıkarken, kalitesi, hızlı üretim gücü ve jeopolitik avantajlarıyla bir numaralı tercih olmaya başladı. Deyim yerindeyse pandemi, üretici için fırsat dönemi oldu. Hatta bir ihracatçının ettiği şu cümleyi asla unutmuyorum: Sektörümüze diyorum ki ucuza satmayın… Talep varken asla ucuza satmayın…

 

Gazetemizde de yayınladığımız için adını yazmamda mahzur yok… İHBİR Başkanı Kazım Taycı demişti ki bir gün: 

 

“Enflasyonun en önemli sebeplerinden biri de fiyatlar üzerindeki yüzde 30 civarındaki köpük…” Fırsatçılık demedi, “köpük” dedi Sayın Taycı o zaman…

 

Evet, bir malı değerinin altında ihraç etmeyelim. Ham madde kıymetli; tabii pahalı olacak ama uluslararası alanda uygulanan fahiş fiyat, şimdilerde pazar kaybını beraberinde getirmiş durumda. Tıpkı turizm alanında pahalı hâle geldiğimiz gibi… Bodrum’da, Alaçatı’da fiyatları görüp Yunan adalarına kaçanları suçluyoruz ama TÜRSAB Başkanı da diyor ki: “Gidenleri suçlamak yerine, onları oraya gitmeye zorlayan politikalarımızı gözden geçirsek, daha iyi sonuç alırız…”

 

İşte tam da her anlamda yapmamız gereken şey...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.