Bir medya notu: Cahillik mi hadsizlik mi?

Sesli Dinle
A -
A +

TRT spikeri Deniz Demir, 29 Ekim günü bir kutlama metni hazırlıyor.

 

Bültenin sonunda promterdan çıkarak cep telefonundan "Bizi ümmet olmaktan çıkarıp birey olma bilincini, Cumhuriyet'in aydınlığını, ilmini armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizi sevgi, saygı ve rahmetle anarken..." diye bir ifade okuyor.

 

Çok tepki gördü. Akabinde görevden alındı.

 

- Ne demek “ümmet olmaktan çıkarmak?”

 

- Ümmet olunca birey olunmuyor, millet kalınmıyor mu?

 

Laf işte… Belli ki yaptığı, bilgisizliğinden ileri geliyor.

 

Birkaç yıl evvel anlı şanlı bir köşe yazarı "ümmet" kelimesinin "Müslüman" anlamına geldiğini öğrenmek için Türk Dil Kurumu Sözlüğüne baktığını söylemiş ve bunu da yazmıştı.

Bir medya notu: Cahillik mi hadsizlik mi?

 

Bizim medya din cahilidir. Ne dilini ne kültürünü bilirler. Öğrenmek istemezler. Bir de bununla övünürler. Kabul de görürler. Kimisi Batı'dakilerden daha fanatik İslamofobiktir.

 

'Vukuatlı' gazeteci Metehan Demir'in eşiymiş Deniz Demir.

 

Ona ve sloganlara hapsedilmiş yabancılara hatırlatayım: Biz, Karahanlılardan beri ümmetiz, kıyamete kadar da ümmet kalacağız...

 

Halit Kıvanç darbeci miydi?

 

Zekeriya Say kardeşimin Akit'teki yazılarını çok beğenirim. Tartışılan isimlerle ilgili biyografik dokunuşlarla çok isabetli kişilik tahlilleri yapar.

 

Makalelerini yoğun bir arşiv çalışmasıyla ortaya koyar; iğneyle kuyu kazar gibi yazar. Okura mutlaka yeni bir şey öğretir.

 

Geçen hafta ölen gazeteci, sunucu Halit Kıvanç'la ilgili yazısı da onlardan biriydi.

 

Fehmi Koru yıllarca kullandığı "Taha Kıvanç" müstearını Halit Kıvanç'tan almış!..

 

80 darbesinin simgelerinden Hasan Mutlucan'a, "Darbelerin Sesi" etiketi yapıştıran da Halit Kıvanç'tan başkası değilmiş.

 

Zekeriya, önemli bir detayı kaçırmış.

 

O da şu:

 

Halit Kıvanç, 60 darbesinin en hararetli savunucularından biriydi...

 

Milliyet gazetesindeki köşesinde darbeyi "Bayram sevinci içinde" başlığıyla alkışlamıştı.

 

O lanetli geceden bir gün sonra "27 Mayıs Cuma gecesi saat 3'te nurlu istikballe kucaklaşıverdik. Sabık başvekil 'görülmemiş kalkınma, görülmemiş kalkınma' diye haykırmıştı. İleriyi görüyormuş meğer. Kahraman Türk ordusunun evvelki günkü şahlanışı 'görülmemiş kalkınma'nın ta kendisi idi" diye yazmıştı.

Bir medya notu: Cahillik mi hadsizlik mi?

 

Bir hafta önce 'Sayın Başvekil' diye selam durduğu, mitinglerini takip ettiği Menderes'i devran dönünce "toz ve saman çöpüne" benzetmişti.

 

Neyse ki on yıl kadar önce pişmanlık duyduğunu da söylemişti.

 

Evet, Halit Kıvanç bir devre damgasını vurdu. Uluslararası müsabakaların sesiydi, ekoldü, okuldu, Türkçeyi çok güzel kullanırdı vs.

 

Hakkında çok şey söyleyebilirsiniz ama böyle de bir yönü vardı...

 

Bakan'ı en çok üzen şey!

 

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'i haber toplantımızda konuk ettik geçen hafta.

 

İcraatlarını ve hedeflerini rakamlarla anlattı.

 

Cebimizde bir sürü soru biriktirmiştik. Çoğunu soramadık. Çünkü süre yetmedi, bize ayrılan vaktin sonuna geliverdik.

 

Konuşması sırasında "Öğretmen, öğretmen, öğretmen" dedi Özer.

 

Eğitimi dönüştürecek kişilerin öğretmenler olduğuna vurgu yaptı. Fakat en çok onların direndiğini söyledi.

 

Uzman ve başöğretmenlik kariyer sınavına gösterilen tepkiler için "Bakanlık döneminde bana en acı veren şey" ifadesini kullandı.

 

Özer, gazetecilik hayatım boyunca gördüğüm onuncu Millî Eğitim Bakanı.

 

Eğitim sayfaları hazırlamış birisi olarak icraatları iyi takip ederim. Bırakın koalisyonlar dönemini maalesef tek parti iktidarında bile Ali yazdı Veli bozdu. Bir bakanın görevi devralırken selefinin "eğitim otomatik pilotta" sözüne çok kızıp her şeyi baştan aşağı değiştirdiğini görmüşlüğümüz var. Şimdilerde esamesi okunmuyor. Unutuldu gitti...

 

Ne yalan söyleyeyim, eğitimde köklü değişikliğe dair umudum yok.

 

Fakat Bakan Özer'in bilhassa mesleki eğitim konusundaki çabaları takdire şayan. Çok geç kalındı. Her liseye kütüphane çok yerinde bir icraat.

 

Bir yerde şöyle çok güzel bir cümle kullandı Bakan:

 

“Akıllılar vicdansız, vicdanlılar akılsız!”

 

Bizi var edecek temel ihtiyaç: Akıllı ve vicdanlı nesiller...

 

 

 

Taş fırın erkeğine bu yapılır mı be?

 

Engin Günaydın'ın oyunculuğunu sever, film ve dizilerini mutlaka izlerim.

 

Yeni dizisi Andropoz'u da izledim. Bir tatil yöresinde, değişmek isteyip de değişemeyen bir adamı konu alıyor.

 

Değişim hikâyesinin altı bölüm boyunca değişmeyen sahneleri var: Küfür ve içki...

 

Karı koca, çoluk çocuk elinde içki, dilinde küfür. Bir sahnede "Günün çorbası: Viski" yazılmış. O kadar yani.

Bir medya notu: Cahillik mi hadsizlik mi?

 

Tamer Karadağlı da bir 'top' rolünde. Hadi içirdin, sövdürdün “taş fırın erkeğine” bu yapılır mı be?

 

Ama yok, LGBT teması artık gelenekten. Bunun Karadağlı üzerinden verilmesi dikkat çekici bir tercih olmuş. Geçmişte Yeşilçam'ın taş fırını Kadir İnanır’a etek giydirmişlerdi. Ama o masumdu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.