Amasra'da 41 madencinin öldüğü kazanın ardından dillendirilmiş şu beş cümlecik metni okutsam size:
"Halkta sabır kalmadı, sabır taşı bile çatladı. Bu sömürücü düzen böyle gitmeyecek. Kader zırhı düşecek; halk, 'Kral çıplak!' diyecek. Biz bu cinayetlerin sorumlularıyla aklımızı ve yasal haklarımızı kullanarak hesaplaşacağız. Bu da onların deyişiyle, onların 'kaderi' olacak!.."
Ve akabinde"Bu yazı nerede söylenmiştir/yazılmıştır?"diye sorsam.
Hatta şıklar da versem:
A) Muhalefet partisinin grup toplantısında.
Çoğunun kafasında dördüncünün akla gelecek son şık olacağından şüphem yok.
"Hesaplaşacağız" ifadesinin geçtiği bu metin, iktidar muhalifi (muhalif değil dikkat buyurun) bir gazetedeki köşe yazısında çıktı.
Bu, bir gazetecinin kullanacağı dil midir?
Değildir, olamaz!
Öyleyse sormak lazım:
Kimsin sen, kimsiniz siz? Kim olarak, hangi sıfatla hesap soruyorsunuz?..
Gazetecilik politik bir faaliyettir. Çünkü haber ve yorum haber politik sonuçlar doğurur. Haberlerde politikacılara öncelik tanınmasının sebebi de budur. Politikacılar da gazetecilere yakın durur. Fakat politikacı ile gazeteci arasında her şeye rağmen ince bir çizgi bulunur. Ne var ki ayar kaçtı.
Başka bir örnek...
Tartışma programlarında sıklıkla gördüğümüz bir gazeteci sosyal medya hesabından "Sezgin Tanrıkulu CHP’de olmamalıdır. CHP'mizin bir Sezgin Tanrıkulu sorunu vardır" diye yazdı. "CHP'miz" dedi. Kimse de yadırgamadı. Oysa aynı insanlar daha geçen hafta birilerini "iktidar adına gereğini yapmakla" itham etmiyorlar mıydı?
İliğine, kemiğine, hücresine kadar yandaşlık yapıp başkalarını yandaşlıkla suçluyorlar!..
Erdoğan: Muhafazakâr devrimciyim.
Babacan: Parti programımız sosyal demokrat.
Davutoğlu: Kendimi hiçbir zaman sağcı olarak görmedim.
Karamollaoğlu: Ben İslamcı değilim.
CHP’liler: Kılıçdaroğlu hafız...
İlkinin doğruluğuna şahidiz. Diğerlerini bilemiyorum. Ama politikacıların kendini ötekinin terminolojisiyle tarif etme çabası enteresan!..
Seçime giderken AK Parti elindeki bütün kartları teker teker açıyor.
Af ise af, emeklilikse emeklilik, kadro ise kadro, intibak ise intibak...
Muhalefet de "Benden bir fazlası" diyor, 'bedava'dan dağıtacağını vadediyor.
Neden? Çünkü oy kitlesi hazır! Esasında bu, demokrasinin kötü taraflarından biri. İpin ucu kaçınca iş popülizme kayıyor.
Medyada da bunun farklı bir tezahürünü görüyoruz.
Mesela EYT haberlerinin her türlü gideri var. Aynı haberler evirip çevirip veriliyor. Zam ve sosyal yardım haberleri sayfaların başköşesinde. Çünkü milyonlarca kişiyi ilgilendiriyor. Okur ve izleyici hazır.
Medyanın reyting endişesiyle de olsa kitlelerin problemini dile getirme çabasından bir türlü kendine sıra gelmiyor. Bu çerçevede geçen gün bir manşet görüp umutlandım. Akşam gazetesi "Her çalışan promosyon almalı" diyordu. Basın çalışanları ucundan da yararlansa cesur bir adım. Parti kürsülerinde siyaset yapan meslek örgütlerine örnek olsun.
Kaş yaparken göz çıkarmak!
Bir diş teknisyeni Samsun'da kız arkadaşıyla tartışırken yanlarına gelen dört kişinin saldırısına uğramış.
"Size ne, aramızda tartışıyoruz" demelerine aldırış etmeden vurmuşlar. Adam sol gözünü kaybetmiş.
Posta gazetesi çok yerinde bir başlıkta duyurdu haberi:
“Kaş yaparken göz çıkardılar!”
Kadir Şeker diye bir genç vardı. Konya'da sokakta kız arkadaşına şiddet uygulayan adamı öldürmüştü. Sonra kahraman ilan edilmiş, çok geçmeden serbest kalmıştı.
Yazılan her satırın bir mesuliyeti var. Medya kendini yargının yerine koyar hüküm verirse, başkaları da bundan cesaret alıp şiddeti adalet diye satmayı mubah görür.
Bir süredir cezaevinde yatan 28 Şubatçı eski askerlerle ilgili yazılar dikkat çekiyor. Önceki hafta Basın Konseyi Başkanı cezaevine gitmiş, izlenimlerini Sözcü’de yazmıştı. Gazete "Suç işlemedik adalet istiyoruz" başlığını atmıştı.
Ardından Cumhuriyet'te darbeci paşalardan birinin eşinin ağzından "Özünde Atatürk düşmanlığı var" diye darbecileri savunduğu abuk başlıklı bir röportajı çıktı.
Sonra Barış Pehlivan yazdı. Ahmet Zeki Üçok, İYİ Parti Genel Başkan Danışmanı sıfatıyla Silivri'ye gitmiş. Mahkûmlar hastaymış, günde 16 hap kullanıyorlarmış. "Psikolojik olarak çok güçlü gördüm" demiş Üçok. Akşener’in selamını götürmüş.
Yaşlıdır, hastadır vs. bir yere kadar itirazlar kabul görür. Ama siz darbeciye sütten çıkmış ak kaşık muamelesi yapar, selam gönderirseniz, darbecilere yol açmış olursunuz. Gün gelir göz çıkarırlar!..