Tiyatrocu Metin Akpınar ile eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Menderes'li sözlerinden, emekli amirallerin ve büyükelçilerin Montrö bildirisinden; Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım'ın 'ışıklar yanıyor' tweetinden darbe mesajı çıkarıp sert tepki gösteren iktidar çevreleri, Harbiyeli teğmenlerin kılıç şakırtısıyla korsan yemin etmesine sessiz kaldı. Medya ilk defa tepki göstermedi. Ve parti sözcüsü ortalık yıkılırken "olur öyle" mealinde suya sabuna dokunmayan bir açıklama yaptı. Peki neden?
Evet, bir haftadır bu sorunun cevabını arıyordum. İhtimalleri sıraladım.
Bir: Hükûmet gerilim istemiyor.
İki: Olayın büyütecek bir yanı olduğunu düşünmüyorlar.
Üç: Yerel seçim sonuçlarının travmasıyla iktidar kendini savunma hattında hissediyor.
Dört: AK Parti rejimle hemhâl oldu.
Cumhurbaşkanı, İmam Hatipliler Kurultayında yaptığı açıklamayla bütün ihtimalleri çöpe attı.
Erdoğan teğmenler için "Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Kendini bilmez istismarcıları temizleyeceğiz" dedi.
Ve bu sözleri prompter dışına çıkarak irticalen söyledi. Bu önemli bir detaydı.
Teğmenler hakkında hangi tasarrufta bulunulacak bekleyip göreceğiz ama 'kılıç krizi' çok net bir fotoğraf ortaya koydu.
Bir: Onca yapılan düzenlemeye rağmen Türkiye'nin vesayet günlerine dönmesi işten bile değil.
İki: AK Parti'de birbirine benzemezlerin fikir ayrılığı belirgin şekilde açığa çıktı.
Sabancı Üniversitesinden Prof. Dr. Özgür Demirtaş iyi bir ekonomist midir bilemem ama iyi bir sosyal medya cambazı olduğu kesin. Zaman zaman trollüğe varan paylaşımlarıyla muhalif damarı okşayıp etkileşim alıyor.
Geçen Mustafa Kemal'in 1930 ve 1937 yıllarında trende çekilmiş iki ayrı fotoğrafını paylaştı. Demirtaş, Paşa'nın 7 yılda nasıl 'çöktüğünü' anlatmak istiyordu. Nitekim "yerini bulan" mesajın altı "Milletine adanmış ömür" yorumlarıyla dolduruldu.
O mesajı görünce Türk Tarih Kurumu'nun 1955'te bastığı bir kitap aklıma geldi. 750 sayfalık çalışmanın ismi "Atatürk'ün Nöbet Defteri (1931-1938)."
Cumhurbaşkanlığı yaverleri Atatürk'ün ömrünün son yedi yılının 24 saatini not tutmuş. Paşa kaçta uyandı, kaçta yattı, kiminle görüştü, nereye gitti, ne ile meşgul oldu muntazam şekilde tek tek kayıtlara geçirmişler.
Özel Şahingiray'ın derlediği kayıtlara göre Atatürk genellikle öğleden sonra 15.00-16.00 gibi uyanıyor, akşama doğru gezintiye çıkıyor, sabaha karşı da yatıyormuş. Erken kalktığı nadirattan. Bazen kimseyle görüşmediği, odasından çıkmadığı oluyormuş. Yedi yılda ülkemizi ziyaret eden İngiliz, Yugoslav, Afgan ve Suud kralları ve İran Şahı ile görüşmüş. Zaman zaman trenle yurt gezileri yapmış. Ömrünün son yedi yılında 23 defa fabrika gezmiş. Bunların 15’i bira fabrikası olmuş.
Nöbet defterine bakılacak olursa Paşa’yı, gece uykusu görmediği düzensiz hayatı ve kitapta yazmıyor ama alkol yıpratmış. Bilhassa Özgür Demirtaş’ın okumasını tavsiye ediyorum.
DİLAN’LARIN ÖCÜ: Dilan Polat davasında tutuklu kalmadı. Kara para aklamak ve vergi kaçırmak suçundan 40 yıl hapisle yargılananlar 10 ayda serbest kaldı. Hem de güle oynaya. Gazeteciler yargıyı suçladı. Peki ilk günden beri olayı reyting malzemesi yapan, şaşaalı hayatlarını "enerciii" şarkısıyla verip Dilan Polat'ı sevimli gösteren, cezaevinden boy boy mektuplarını yayınlayıp mağdur ilan eden medya masum mu? Rezaletten roman, "medeni ölü" olması gereken insanlardan âdeta "kahraman" çıkartıldı. Pes!
KABAŞ'IN YALANI: Sedef Kabaş 90'larda başarılı röportajlar yapmış doktoralı bir isim. Ama mesleğini nefretine ve ucuz kahramanlığa kurban etti. Bosnalı meslektaşımız Ömer Çetres'in aktardığına göre Kabaş, Saraybosna'ya "Otoriter Rejimlerde Gazetecilik Mücadelesi" başlıklı konferansta konuşacakmış. Profiline gazetecilikten dolayı tutuklandığını yazdırmış. Biliyoruz ki gazetecilikten değil cumhurbaşkanına hakaretten tutuklandı. Dilerim bunu ve 'tarafsız gazeteci' Kabaş'ın İBB Başkanına yaptığı vıcık vıcık güzellemeleri biri konferansta hatırlatır.
SİSİ MANŞETLERİ: Mısır Devlet Başkanı Sisi, Türkiye'yi ziyaret etti. Birçok gazete "Filistin için ortak duruş" başlığıyla çıktı. Muhalefet manşetlerin tek merkezden atıldığını yazdı. Aslı ise şu: Mısır'dan 12 yıl sonra kritik bir ziyaret gerçekleşti ama adam gibi bir başlık çıkmadı.
"HOKKABAZLIĞA" SINIR: Eskiden habere eleştiri getirildiğinde "Halk bunu istiyor" diye savunmaya girişilirdi. Oysa ne verirsen giderdi. Dijitalleşmeyle okunurluk ve izlenirlik ölçülür oldu. Sonra SEO haberciliği çıktı. Google'da trend ne ise ona yönelik haber yazılmaya başlandı. Tabii bu da manipülasyona açık. Birkaç etkili hesap haber trafiğini yönlendirebiliyor. Basın İlan Kurumu önemli bir karar aldı. İlan ölçümünde asgari ziyaretçi trafik sayıları azaltıldı, sayfada kalma süresi uzatıldı. Bunlar gazetecilik lehine, "hokkabazlığa" karşı güzel adımlar.
KATLİAM ORTAKLARI: Facebook, TRT'nin İsrail'in gazetecileri nasıl katlettiğini anlattığı "Soykırım Altında Gazetecilik" belgeselini yayından kaldırmış. Tarihin hiçbir döneminde bu kadar gazeteci katledilmedi. Meta, bu hakikati sansürleyerek katliamın ortağı oldu.
Atatürk hakkında yazdığınız cesaret içeren alıntılar için size teşekkür etmeyi bir borç bilirim
Sn. Yazar. Darbe çığırtkanlığı yapan cüretkar yorumlar savcılığa verilmelidir. İyi çalışmalar...
Türkiye darbelerden kurtulmak istiyorsa eğer öncelikle 5816 koruma kanundan kurtulması gerekir. Saygılarımla...