İktidara yakın medya Sinan Ateş davasına 'mesafeli' durdu. Muhalif medya ise seçim öncesi mal bulmuş Mağribî gibi cinayete dört elle sarıldı. Olay, meydanlarda seçim malzemesi yapıldı. CHP'liler Ateş'in pankartlarıyla oy devşirmeye çalıştı.
16 ay sonra yazılan iddianame, tartışmayı alevlendirdi. Nihayetinde geçen hafta ilk duruşma gerçekleşti.
Kemal Kılıçdaroğlu'ndan Özgür Özel'e, Ahmet Davutoğlu'ndan Ümit Özdağ'a kadar neredeyse bütün muhalefet liderleri yargılamayı yerinde izledi. Muhalefet medyası Sincan Cezaevi önünden canlı yayınlar yaptı.
Normal şartlar altında Ülkücü denilince tüyleri diken diken olan, Ülkücüleri bir karış suda boğacak -Mahmut Tanal gibi- tipler, mahkemede Ülkücü hamisi kesildi!
Dert, bir Ülkücünün hakkını ya da adaleti savunmak olmasa gerek. Aksi olsa bir PKK'lı tarafından katledilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu için de bırakın mahkemeyi yol etmeyi, iki kelam ederlerdi.
Ortada hayat arkadaşı suikasta kurban gitmiş acılı bir eş ve gözü yaşlı iki yetimi var. Bir kadının eşinin katillerini ortaya çıkarmak için verdiği mücadelesini küçük görmek, kulp takmak doğru değil. Ancak müştekilerin somut delile dayanmayan "dedim-dedi"den öte geçmeyen ifadelerini ciddiye almak da mümkün değil. Kaldı ki eğer beyanat hüküm için geçerli ve yeterli olacaksa Ateş'i vuran tetikçinin savcının kendisine "Devlet Bey'den talimat aldıysan bizi uğraştırma. MHP'den iki üç yöneticinin ismini ver seni kurtaralım" dediğini söylemesini nereye koyacağız? Bu, davanın seyrini tamamen değiştirecek sansasyonel bir ifade. Ancak muhalif medyanın radarına nedense girmedi! Tetikçinin "alacak verecek" davasından bahsetmesi ve ilk defa tafsilat vermesi de tabii. Haberlerde MHP örtülü itham edildi. Siyasiler de çanak tuttu. Mesela CHP lideri Özgür Özel, yargılama bitmiş ve suçlular bulunmuşçasına Cumhur İttifakı'ndan "kelle" istedi. Sanıklar, saldırıyı nasıl yaptıklarını bütün detaylarıyla anlattı. Kesmemiş olacak ki Özel "gerçek faillerin" bulunması çağrısı yaptı. Bir gazete sanıkların beyanını verirken "itiraf" diye yazdı ama tırnak içinde! İnanmıyoruz demeye getirdi. Ateş'in eşi bazı MHP'lilerin isimlerini verip suçladı. Ara kararın sonunda da "Beş gün boyunca sanıkların ve müdafilerin siyasi bir cinayeti alacak verecek davasına indirgeme çabalarına sahne olan, basın yayın ve sosyal medya destekli kumpas tiyatrosu bugün sonlandı" açıklamasında bulundu. Oysa görünen tam tersi.
Meseleye orta yerden bakan yurttaş olarak gördüğüm şu: Siyasiler üzüm yemek değil bağcı dövmek derdinde. Medya da gönüllü sopa bekçiliği yapıyor.
Berlin'den Belçika'ya, Lefkoşa'dan Bakü'ye, Edirne'den Kars'a milyonların nefeslerini tuttuğu...
Herkesin, "bozkurt" selamı yaptı diye UEFA'nın Merih'e iki maç ceza vermesini konuştuğu...
Şehir meydanlarında dev ekranların kurulduğu...
Sokakların stadyuma döndüğü, stadyumunun maç yapılıyormuşçasına dolduğu...
Kahvehanelerde, barlarda, restoranlarda, kampüslerde televizyonun açıldığı...
Yolların boşaldığı...
Evine çekilen on kişiden sekizinin millîleri izlediği...
Türk seyircinin ev sahibi Almanya'yı bastırdığı...
Müthiş bir heyecan yaşadık.
"Bizim Çocuklar" Avrupa sınavında yarı finali kıl payı kaçırdı.
Milletin millî hislerinin doruğa ulaştığı böylesi bir atmosferde manşette maçı değil, helva malzemesini yazarsanız size deli derler!
Gazeteciliklerinin helvası kavrulmuş kendi gündeminden kopamayan bir gazete öyle yaptı.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı geçen hafta yazı işleri toplantımıza katıldı.
Sosyal medyadaki algıdan dert yandı Bakan.
"Duyum üzerinden fiyat belirleniyor" dedi. Dedikodularla fiyatların şişirildiğini söyledi.
Anadolu'nun bir köşesindeki esnafın televizyon haberlerinde gösterileni ölçü alıp fiyat artırdığını ifade etti. Öyle mi? Öyle!
Sezon başında bahçede 2 liraya düşen limonun fiyatının birden patladığını yazdık. Üretici birliklerini dinledik. Televizyonlar "intihal" yaptı. Gün boyu limon konuşuldu. Tansiyon düşüren limonun fiyatı her yerde tansiyon çıkaracak hâle geldi. Pazarda bile 80 liranın altında değil.
Biz probleme temas ediyoruz, kimileri fırsatçılık yapıp fiyatları şişiriyor. Yazsan olmuyor, yazmasan olmuyor.
Bir de bu işin "üç harfli" marketleri var. Teyzem biberleri bahçesinden koparıp ilçe pazarına getirmiş. Güzel de bir fiyat 'çakmış!' Kendisini marketle kıyaslıyor. Ama onun kirası, elemanı, vergisi, taşıma bedeli var. Dinlemiyor.
Bu işlerin ucu kaçtı. Medya işin bahanesi...
İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu hâlde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, sadece Benden korkun! (Kur'ân ı kerîm ve yüce meali)