Anlı şanlı firmaların gıdalara boya ve yasaklı madde koyduğu, millete kebap diye at ve eşek eti yedirildiği ortaya çıkıyor.
Her gün belediyelerin ve bazı kamu kurumlarının akraba çiftliğine döndüğüne; kadroların kardeş, kuzen, kayınbirader, bacanak, baldızlarla doldurulduğuna dair bir örnek gündeme geliyor.
Aracı kurumların borsada usulsüzlük yaptığı tespit ediliyor ve bunlar arasında kamu kurumlarının da bulunduğu belirleniyor.
Milyonlar kazanan kuyumcuların ayda ortalama 16 bin liracık vergi beyanı rapor ediliyor.
İstanbul'da nisan ayında bir metro hattı için 8 milyar liraya ihaleye çıkılıyor. Ardından iptal ediliyor. Aynı iş beş ay sonra bu sefer 22 milyar liraya veriliyor.
İstanbul'da 1 milyon lira sermayeli bir şirketin, üç belediyeden rakiplerini katakulli ile eleyerek 1,67 milyar liralık ihale aldığı deşifre oluyor.
Okullarda temizlik personeli sıkıntısı yaşanıyor. Durumdan vazife çıkaran bazı belediyeler temizlik elemanı gönderiyor. Boy boy 'imdada yetişti' haberleri yapılıyor. Aynı belediyelerin iki ay önce okulların temizlik taleplerine olumsuz cevap verdiği açığa çıkıyor.
70'ten fazla tiyatro sanatçısının, bir defa bile sahneye çıkmadan senelerdir, devletten tıkır tıkır yılda 18 maaş aldığı tespit ediliyor.
Milletvekilinin kaçakçılık yaptığı, belediye başkanının uyuşturucu yetiştirdiği belirleniyor...
Bunlar, son bir haftada medyaya yansıyan hadiselerden bazıları.
Eskiden olsa bu tür şeyler kınanır, ayıplanırdı. Suçun failleri bedelini hem hukuken hem sosyal hayattan tecrit edilerek öderdi.
Şimdi halkı kandıranın, konumunu eş dost için peşkeş çekenin, milletin emanetine hıyanet edenin yaptığı yanına kâr kalıyor. Bu da adalet inancını zedeliyor. AK Parti "Türkiye Toplantıları" tertiplemişti. Vatandaş en büyük sorun olarak ekonomi ve adaleti göstermiş. Boşuna değil!
Medya iki kutuplu. Birinin yazdığını diğeri görmüyor. Esasında herkes her şeyden haberdar. Öyle bir utanmazlık çağındayız ki ifşa etmek yetmiyor. Rezaletin ömrü bir gün!
Türkiye ne yapsın?
Cumhurbaşkanı, Meclis açılışında "İsrail, Lübnan'dan sonra gözünü topraklarımıza dikecek. Bütün hesap bunun üzerindedir" dedi. Muhalif basında kimileri bu söylemin iç kamuoyunu kenetlemeye dönük olduğunu yazdı. Bunlardan biri olan Taha Akyol "Netanyahu’nun iktidar süresi ve biyolojik ömrü ne kadardır ki, Türkiye’nin geleceği için risk oluştursun" diye sordu. Oysa "Arzımevud" hayal değil. İsrail, Gazze'ye saldıran askerlerin koluna "Arzımevud peçi" takmıştı.
Türkiye'nin hedef ülke olduğunu yazan Melih Aşık'ın da ilginç bir önerisi vardı: "Bu durumda ne yapmalı? Türkiye hep bir ağızdan 'barış' diye bağırmalı." Komik! Niyeti barış olmayan işgalciye söz mü kâr eder?
Kusur döngü
Türkiye'de 23 haber kanalı var. Akşam bakıyorum. Her birinde bölünmüş ekranda konuklar bir şeyler tartışıyor. Mevzular da çoğu zaman aynı oluyor. Neyi duymak istiyorsan ona göre çeşit var. Kumaş aynı kumaş desen farklı. Sosyete pazarı gibi. "Kısır döngü" artık "kusur döngü"ye döndü. CNN Türk geçen hafta doğu bölgesindeki kaçak elektriği anlatan güzel bir belgesel yayınladı. Çok da ilgi gördü. Bu örnekler artmalı. Zira televizyon haberciliğini kurtaracak bu tür içeriklerdir.
Yayın yasağı
Kanunlarımız "Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz" (TCK-285) diyor. Ne var ki infial uyandıran bir hadise yaşansa yayın yasağı getiriliyor. Ama bu yasaklar, konvansiyonel medyayı kapsıyor. Oysa geleneksel medya, meslek ilkelerine ve yayın ölçüsüne riayet ediyor. Adalet, sosyal medyanın hızına yetişemiyor. İstanbul'da bir satanist cani, iki kızı öldürdü. Birini doğrayıp başını Bizans surlarından attı. Vahşi görüntüler en ince ayrıntısına kadar sosyal medyada paylaşıldı. Toplum sağlığına taarruz edilirken seyrediliyor.
YÖK daha neler?
Pazar günü bir manşet yaptık. Külliye'de üniversite sisteminin masaya yatırıldığını, yükseköğretimde ihtisaslaşmanın sağlanacağını, müfredat değişikliğine gidileceğini, üniversitelerin teknik ve sosyal bilimler olmak üzere ayrılacağını yazdık. YÖK dün açıklama yaptı. Haberimizi yalanladılar. Sunumda bu konuların ele alınmadığını bildirdiler. Haberimiz için de "Yükseköğretim Kurulu’nu yıpratmaya ve kamuoyunu yanıltmaya yönelik" ifadesini kullandılar. Okuyunca ne diyeceğimi bilemedim. Birincisi, velev ki bu konular ele alınmadı diyelim. Bunların konuşulmaması garip değil mi? İkincisi; biz eleştirmiyor, hedef göstermiyor aksine YÖK'ün eğitim kalitesini artırmaya dönük çalışmalar yaptığına işaret ediyoruz. Bir de "yıpratma" denilmiş! YÖK'ün birçok müspet haberini verdik, niye yıpratalım? Yapıcı bir haberin 'Bize operasyon çekiyorlar' tarzında lanse edilmesi hiç normal değil. Görüş safhasındaysa "Böyle bir çalışma yoktur" dersin olur biter!
Devletin görevi bir aykırılığı tespit etmek değil, sıkı denetimlerle buna engel olmaktır. Eşek eti satanları, Kemal SUNAL gibi yakalayıp, eşeği kesmek isteyen kasaba traş ettirmektir(!) Vatandaşa eşek eti yedirtmemektir devletin görevi. "Pardon!" demek değil... Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!
Fatih Bey, öncelkile YÖK ile ilgili haber için sizi tebrik ediyorum. Emekli bir öğretim üyesiyim (2022 başı itibariyle). YÖK'ün ülke sorunlarına çözüm üretecek öncülüğü başaramadığı gün gibi ortadadır. İlk çare ACİLEN, YÖK Sağlık Sosyal ve Fen bilimleri diye Üçe ayrılmalıdır. Prof Dr Muzaffer Kırış