Prof. Dr. Hasan Fehim Üçışık
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Öğretim Üyesi
Türkiye’de Asgari Ücret Yönetmeliğinin asgari ücreti, işçinin ailesini dışlayıp yalnızca işçinin mecburi ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayacak ücret olarak tanımlaması ve uygulamanın genellikle bu doğrultuda olması, toplumun temelinin aile olduğunu vurgulayan ulusal ve uluslararası düzenlemelere aykırıdır.
Özellikle büyük şehirlerde ailenin geçinmesi için kadınlar ve çocuklar da iş arama yoluna gitmektedir. Bu kişilerin çalışmaları, asla çalışma hakkının kullanılması değildir; çalışma özgürlüğünün, çalışma zorunluluğuna dönüşmesinin sonucudur.
Asgari ücretin, her yerde geçim şartları aynıymış gibi tek bir miktar olarak belirlenmesi yanlıştır.
Uluslararası Çalışma Örgütünün 1944 yılında kabul ve ilan ettiği Filadelfiya (Philadelphia) Bildirgesinde, yoksulluğun, bulunduğu yerlerde, herkesin refahına yönelik bir tehlike oluşturduğu, muhtaçlığa karşı mücadelenin, her milletin kendi ülkesi içerisinde, tükenmez bir güçle ve sürekli ve ortak bir uluslararası gayretle yürütüleceği vurgulanmıştır. Bildirgede ayrıca bütün insanların, maddi ilerlemelerini ve manevi gelişmelerini, ekonomik güvence altında ve eşit şartlarda sürdürmek hakkına sahip bulundukları, bu sonuca ulaştıracak şartların gerçekleştirilmesinin, her ulusal ve uluslararası siyasetin ana hedefini oluşturması ve özellikle ekonomik ve mali alanlarda alınan bütün tedbirlerin ve programların bu temel hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştıran nitelikte olması gerektiği belirtilmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütünün yardımıyla uygulanacak tedbirlerin ilki olarak, iş sahibi olan ve korunmaya muhtaç durumda bulunan kimselere asgari hayat şartlarını sağlayacak bir ücret verilmesi öngörülmüştür.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre ise her şahsın gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dâhil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine hakkı vardır.
Çalışan her şahsın, kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtasıyla tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır (m. 23 / III).
Bildirge, böylece, bir kişinin çalışması karşılığında ödenecek ücretin aile geçindirecek düzeyde olmasını öngörmektedir.
1961 tarihli Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesine göre de bütün çalışanların, kendileri ve ailelerine yeterli bir yaşayış düzeyi sağlamak için adil bir ücret alma hakkı vardır (m. 4). Ancak Türkiye, çalışanların ücretleri konusundaki bu hükmü onaylamamıştır.
1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesine göre de çalışanların kendilerine ve ailelerine yeterli bir yaşayış düzeyi sağlayan adil bir ücret hakkı vardır (m. 4). Fakat Türkiye bu hükmü de onaylamamıştır.
Böylece, 1961 ve 1996 tarihli Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmeleri, 1948 yılında Türkiye’nin de üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul ve ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine uygun olarak çalışanların ücretlerinin aile geçindirecek düzeyde olmasını öngörmektedir.
Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmelerindeki ücret düzenlemelerinin onay dışında tutulması, bize göre, devletin aile geçindirecek bir gelir hakkını tanımamasıdır.
Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmelerindeki çalışanların aileleriyle birlikte geçinebilecekleri kadar ücret elde etmelerini öngören hükümlerinin onay dışında tutulması fevkalade ilginçtir. Böylece devlet, çalışanlara yeterli miktarda ücret vermeyebileceğini ve özel kesimi de yeterli ücret ödemekle yükümlü tutmayabileceğini belirtmektedir. Oysa 1982 Anayasası fertlerin ve toplumun huzur ve mutluluğunu sağlamayı Devletin temel amaç ve görevleri arasında saymış, devleti, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olarak nitelemiştir.
1972 yılında ve sonraki yıllarda verilen Asgari Ücret Tespit Kararlarında işçinin kendisi için hesaplanan miktara aile fertleri için ekleme yapılmış ancak 1982 yılından itibaren sadece işçinin kendi ihtiyacına göre ücret belirlenmiştir.
Biz, 1990’lı yılların sonunda, İstanbul’da Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin Basın Müzesinde yaptığımız bir basın toplantısında, asgari ücretin artık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul ve ilanının 50. yılında insan haklarına uygun olarak belirlenmesini önermiştik.
Bu toplantıda üç işçi konfederasyonunda ikisinin temsilcileri hazır bulunmuş, hemen her basın yayın organında görüşümüz yansıtılmış, daha sonra bazı televizyon kanallarında canlı yayın yapılmış ama maalesef yalnızca asgari ücret tespit kararlarında detaylı olarak gerekçe ve hesaplama yönteminin belirtilmesi şeklindeki uygulamanın terk edilmesi şeklinde ilginç ve olumsuz bir sonuç ortaya çıkmıştır!
Asgari ücret, 2000 yılına kadar, genellikle, bir üniversitenin araştırmasına dayalı olarak besin içi ve besin dışı harcamalar oranı esas alınarak ve besin içi harcamalar hesaplanarak tespit edilmekte ve kararda bu hesaplama yöntemi açıkça belirtilmekteydi. 2000 yılından itibaren hesaplama yöntemi belirtilmemekte ve gerekçede genel ifadelere yer verilmektedir.
1982 Anayasasına göre, devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır (m.55/II). Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek için gerekli tedbirleri alır (m.49/II).
Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur (m.55/III).
4857 sayılı İş Kanununa göre, iş sözleşmesi ile çalışan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığıyla ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir.
Asgari Ücret Yönetmeliği, asgari ücreti, işçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret olarak tanımlamaktadır. Anılan Yönetmeliğe göre, Asgari Ücret Tespit Komisyonu, asgari ücreti bütün iş kollarını kapsayacak şekilde belirler.
Asgari ücretin, Asgari Ücret Yönetmeliğinde belirtildiği üzere, zorunlu ihtiyaçları günün fiyatlarına göre asgari düzeyde karşılaması gerekirken İş Kanununda asgari ücretin en geç 2 yılda bir tespit edilmesinin öngörülmesi isabetsizdir.
Asgari Ücret Yönetmeliğinin asgari ücreti, işçinin ailesini dışlayıp yalnızca işçinin mecburi ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayacak ücret olarak tanımlaması ve uygulamanın genellikle bu doğrultuda olması, toplumun temelinin aile olduğunu vurgulayan ulusal ve uluslararası düzenlemelere, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine, Avrupa Sosyal Şartına ve 1982 Anayasasına aykırıdır.
Asgari ücretin, köylerde, ilçelerde, il merkezlerinde ve büyükşehirlerde geçim şartları aynı imiş gibi ülke geneli için tek bir miktar olarak belirlenmesi, yerleşim yerlerinin bir kısmında asgari ücretin olması gerekenden yüksek olması, çok yerde de sadece kirayı dahi karşılayamayacak kadar düşük kalmasıyla asgari ücretin tanımına dahi aykırıdır.
Asgari ücret tespitinde, insan haklarına aykırı olarak işçinin ailesinin göz önünde tutulmayıp Asgari Ücret Yönetmeliğinde öngörüldüğü üzere yalnızca işçinin şahsi ihtiyaçlarının esas alınması fevkalade isabetsiz sonuçlara sebep olmaktadır.
Özellikle büyük şehirlerde ailenin geçinmesi için kadınlar ve çocuklar da iş arama yoluna gitmektedir. Bu kişilerin çalışmaları, asla çalışma hakkının kullanılması değildir; çalışma özgürlüğünün çalışma zorunluluğuna dönüşmesinin sonucudur.
Ailede bir kişinin aldığı ücretin yetersizliği dolayısıyla zorunlu olarak çalışan bu kişilerin, işsiz aileleri geçindirmeleri gereken işsizlerin girebilecekleri işleri üstlenmeleri işsiz sayısının yüksek kalmasına sebep olmaktadır.
Özellikle çocuklu kadınların aile bütçesine katkıda bulunmak düşüncesiyle çalışmaları çocukların anneleri tarafından gereği gibi yetiştirilmelerine, okul çağındaki çocukların aynı sebeple çalışmaları ise eğitimlerine olumsuz etki yapmaktadır.
Bu asgari ücret uygulaması, işçinin ölümü hâlinde, eş, çocuk ve hatta ana ve babaya geçimlerini ölen işçinin sağlamış olduğu kabul edilerek aylık bağlanmasını öngören Ölüm Sigortasıyla da bağdaşmamaktadır.
Ülke geneli için tek asgari ücret tespiti, böylece büyük şehirlerde de köylerde de aynı miktarın geçerli olması, kalkınmada öncelikli yöreler için öngörülen teşvik tedbirlerini yetersiz kılmaktadır. Köylerde yüzlerce işçiye emek yoğun bir iş yaptırmak, mesela halı dokutmak isteyen işverenlere, gümrük muafiyeti ve belirli bir süre vergi indirimi veya muafiyeti tanımak, yer tahsis edip daha sonra mülkiyetini devretmek gibi teşvik tedbirleri, köylerdeki yüzlerce işçiye işverenin bulunduğu büyük şehirdeki kadar ücret ödenecek olması dolayısıyla beklenen gelişmeyi sağlamamaktadır.
Bizce, ülke geneli için tek asgari ücret tespitini öngören ve işçinin ailesini hesaba katmayan düzenlemeler yürürlükten kaldırılmalı, asgari ücret, çeşitli yerleşim yerlerindeki işçilere, aileleriyle birlikte, insan şeref ve haysiyetine uygun bir hayat seviyesi sağlamalıdır.
Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...
Yüce atalarınız gibi İslâm ahlakı gereğince devlet adamlarına hak ve adaleti tavsiye vermişsiniz. Allahü Teala razı olsun efendim...