İslam dünyası ve Filistin’in kurtuluş yolu

A -
A +

Prof. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU

 

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Orta Doğu Uzmanı

 

hseyhanlioglu@gmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Günümüzde bölünmüşlük, nefis hastalığı ve atalet; İslam dünyasının İsrail’den büyük problemleridir. Öncelikle bunun çözülmesi gerekmektedir. Tarih tekrardır ve bugün de Selahaddin-i Eyyubi’nin birleştirici yolundan ilerleyebiliriz.

 

 

 

Acilen Türkiye, Mısır, İran, Pakistan, Endonezya ve Arabistan yarımadası arasında “Bereketli Hilal Birliği” üst kurumu kurulmalıdır.

 

 

 

“Dostlarıyla savaşanlar, düşmanlarıyla uğraşamazlar!”

 

 

 

İslam dünyası ve Filistin’in kurtuluş yolu

 

 

 

 

 

Son ilahi mesajı insanlığa ulaştırma yani İ’la’yi kelimetullahı cihana yayma davasında bulunan Müslüman Arapların liderliğindeki İslam dünyası, Arabistan çöllerinden çıkıp bir asırdan kısa bir sürede üç kıtaya yayıldı.

 

Bu safhada iç ve dış sebeplerle bazen duraksamalar ve hızlı ilerlemeler görülmüşse de esaslı olarak, İslam dünyasının 640-2000 yılları arasında tarihte beş defa kırılma/yükselme, âdeta şerden hayır çıktığı noktasına geldiği görülmektedir: Hazreti Ali dönemi (660), Emevi-Abbasi çatışması (750), Haçlılar (1100), Moğollar (1250) ve Osmanlı sonrası son dönem (1908-2025). Bu kırılmaların dördünde İslam dünyası güçlenerek ayağa kalkarken son dönemi de aynı yolu kullanabileceği görülmektedir.

 

Bu makalede, günümüze ilham kaynağı olması açısından, 12. asırdaki İslam dünyasının Haçlı-Moğol istilasından kurtuluş sürecini ve Selahaddin-i Eyyubi örneğini genel bir tarihî bakış açısıyla anlatmaya çalışacağız.

 

 

DÖRT HALİFE VE EMEVİLER DÖNEMİ

 

 

Arabistan yarımadasında birlik kuran Müslümanların, bal toplamak için kovanından çıkan arılar gibi Allah yolunda, Anadolu, Afrika ve İran’a yöneldiği birinci dönemdeki (630-750) İslam dünyasının, Kudüs, Şam, Diyarbekir ve İran’ı aldığı ve Kuzey Afrika üzerinden, gemileri yakarak Avrupa’ya aktığı görülmüştür. 711 yılında Tarık Bin Ziyad, Fransa’ya doğru yürürken; Salih bin Ziyad, Talas Savaşı’nda Türklerle birlikte Çinlileri yendiler. İskender’in aşamadığı Afganistan üzerinden Türkistan ve Hindistan kapılarını açtılar. Günümüzdeki çekirdek İslam dünyasını kurdular.

 

İkinci olarak, Ebu Müslim-i Horasani’nin Abbasi Ehl-i Beyti’yle Emevileri devirdiği ve başkenti Şam’dan Bağdat’a taşıdığı 8. asrın son çeyreğinde fetret dönemi yaşanmıştır. Sebebi ise şerrinden emin oldukları dostlarını uzaklaştırılmaları ve düşmanlara iktidar vermeleri olarak görülmüştür. Bu dönemde Endülüs Emevileri, ilimde zirve yapıp İspanya’da 15. asra kadar yaşadılar. Onlar da üç asır sonra kent devletlerine bölünüp duraklayarak 1492 yılında El-Hamra Sarayı’nda Arab’ın Ah Ettiği Tepe’de, imdatnamelerden cevap alamadan can verdiler.

 

Üçüncüsü, Buhara, Semerkand, Şiraz, Şam, Kahire, Harran, Kurtuba, Keyrevan ve Bağdat Beyt’ül Hikmelerinin sabahlara kadar ilim ve proje ürettiği, sokakların kandillerle aydınlatıldığı; güneşten gelen ışığın neden yükseldiğinin tartışıldığı, Akdeniz haritasının, Ay-Güneş-Dünya mesafelerinin ölçüldüğü, Güney Amerika’yı dahi çizen Piri Reis’in de ilham kaynağı olan İdrisi’nin dünya ve uzay haritasını yaptığı, El-Cezeri’nin ilk robotları inşa ettiği dört asırlık muhteşem bir dönemdir (800-1200).

 

Bu devir “Bereketli Hilal”in, Sümer, Anadolu ve Mısır’ın birleşerek ilim ürettiği dönemin de üstünde görülmektedir ki; Yunan medeniyeti de buradan doğmuştur. Bu dönem de 11. asırda Haçlılar ve 12. asırda Moğollar tarafından, doğudan ve batıdan gelen saldırılarla yok olma noktasına gelmiştir. Nihayet Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü fethi (1187) ve Sultan Baybars’ın Ayn Callut Savaşı’nda Moğolları yenmesiyle (1260) bu devir son bulmuştur. İslam dünyası, daha sonra Selçuklu-Osmanlı damarlarından kısa sürede tekrar dirilmiştir.

 

Dördüncü dönem ise 1300-1700 arası Türklerin liderliğindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun İslam dünyasını şemsiyesi altına aldığı ve Kürtlerin dahi altın dönem (1517-1908) yaşadığı muhteşem bir zaman dilimidir.

 

 

HAÇLILAR VE MOĞOLLAR ARASINDA MAKASA GİREN İSLAM DÜNYASI

 

 

19. asrın başında Türkler Tatar-Türk fitnesinin içine düşmüş, Avrupa ülkeleri İslam dünyasını by-pass ederek yeni ticaret yolları keşfetmiş ve denizleri kontrol etmiştir. İşte Osmanlının yıkılmaya başladığı 1789-1908 yılları arası, imparatorluğun en uzun yüzyılıdır. Bugünkü bütün acıların da kaynağı bu devirdir.

 

 

SELAHADDİN’İ EYYUBİ İSLAM DÜNYASINI NASIL KURTARDI?

 

 

Selçuklu ve Zengilerin mirasını devralan, Mısır ve Suriye’deki iç düzeni sağlayan Selahaddin (1173-76) “Dostlarıyla savaşanlar, düşmanlarıyla uğraşamazlar” deyip öncelikle Irak, Suriye, Anadolu ve Mısır birliğini kurdu (1176-1182). Haçlıları bölgeden kovmayı öne aldı. Harran’dan başlayan Kudüs’ü geri alma yürüyüşüne, Harrani Hazretlerinin duasıyla çıktı.

 

Selahaddin, Haçlılara karşı savaşmak için “Bana, Diyarbekir’i verirsen…” şartını öne süren Hasankeyf Emiri Nureddin Muhammed’e şehri teslim etti. Aynı şekilde Halep Emiri II. İmadüddin Zengi’ye de Halep karşılığında, Suruç’tan Nusaybin’e kadar olan toprakları verdi. Böylece Bağdat’taki Halife’nin de desteğiyle içeride birlik sağlanmış ve Kudüs yolu açılmış oldu (1183).

 

Fatih’in İstanbul’u daima hayatının rüyası olarak görmesinden 225 yıl önce Selahaddin, bu konuda göz zevkine engel olan, kardeşi Turan Şah’ı dahi görevden aldı ve dört yıl sonra Hıttin Savaşı’nda Haçlıları imha etti. Selahaddin, bir haftada Kudüs’ün etrafındaki, Gazze dâhil olmak üzere 52 şehri ve bir yıl sonra Kudüs’ü alacak (1188), minderini yerine koyacak ve Haçlılar buradan 712 uzaklaşacaktı.

 

1193’te Selahaddin’in vefatından sonra kurulan İslam Birliği, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından kurumsallaştırılmıştır. İran ve Mısır dahi kontrol altına alınmıştır. Bu sebeple Şam’ı işgal eden İngiliz-Fransız Komutanlarının (Allenby/Gouraud) ilk işi, Sultan Selahaddin’in mezarına gidip “Ayağa kalk Selahaddin! Biz 700 yıl sonra geri geldik” diye bağırmak olmuştur. İlmi, merhameti ve cesaretiyle Selahaddin, Haçlıların dahi takdirini kazandı. Ancak Osmanlı sonrası dönemde, hain ve gafillere imparatorluk vadedilerek İslam dünyası cetvellerle parçalandı (Sykes-Picot).

 

“Böl, parçala ve savaştır” yöntemiyle İslam dünyası, toplanıp dağıldı. Örneğin, geçen hafta sahur vaktinde İsrail, hava saldırısıyla tek bombayla en az 400 kişi Filistin’de şehit oldu. Anneler çocuklarını sahura kaldırmak isterken babalarıyla beraber hepsini mezara götürdüler. 7 Ekim’den bu yana da yaklaşık 60 bin kişi şehit olmuştur. Bunun başlıca sebepleri şunlar görülmektedir:

  • ABD ve Çin savaşının ve küresel hâkimiyet kavgasının merkezi olan Orta Doğu’nun kontrol altına alınması,

  • Avrupa-Hindistan arasında İsrail merkezli IMEC ve Ben Gurion Kanalı’nın inşası

  • Yemen, Suriye ve Irak üçgeninde Batı’nın askerî faaliyetleri

  • ABD-İsrail’in İran nükleer tesislerine saldırı tehdidi

  • Başkenti Kudüs olan Büyük İsrail devletinin kurulması

İslam dünyası ve Filistin’in kurtuluş yolu

 

Panama ve Gröndland’a çökmeye çalışan ABD, neden Dünya ticaretinin %30’unun geçtiği Kızıldeniz’in kapısını işgal etmek istemesin? ABD-İngiltere’nin burayı kontrolü hâlinde İsrail, Ben Gurion Kanal’ını yapıp Süveyş Kanalı, iki asır sonra tamamen işlevsiz hâle gelebilir.

 

 

 

Hak ve batıl mücadelesinde, insanı, hayvanı ve bitkileri ifsat eden bu küresel Siyonist çeteye karşı öncelikle etnik ve mezhep üstü olarak ve “biz” diyerek, bir kadının feryadına ordular çıkaran Arap Mu’tasım, Kürt Selahaddin ve Türk Yavuz’un ruhuyla birleşmeliyiz.

 

Bu konuda “Kudüs’ü almadan gülemem” diyen ve 88 yıl sonra minderini Mescid-i Aksa’ya koyan Selahaddin-i Eyyubi, “İslam dünyasının ayrılığı hâlinde kabrimin köşesinde ıstırap çekerim” diyen Yavuz Sultan Selim ve “Filistin’in bedeli sadece kandır” diyen Abdülhamid Han bizlere başlıca rol modellerdir. Çünkü Filistin ve Kudüs, dünyanın anahtarıdır. Kudüs’ün anahtarı kimin elindeyse dünyayı onları yönetir.

 

 

 

 

İSLAM DÜNYASININ GÜÇ FAKTÖRLERİ

 

 

21. asırda İslam dünyasının başlıca maddi-manevi güç faktörleri şunlardır: Kuzey-Güney ve Doğu-Batı arasındaki vazgeçilemez jeostratejik konum (Malakka, Hürmüz, Kızıldeniz, İstanbul Boğazı) dünyadaki enerji yataklarının yarısından fazlası (petrol, gaz ve maden yatakları), dinamik ve genç 2 milyarı aşkın nüfus, kültür-tarih zenginliği ve Çin-Batı çatışması… Ancak bütün bu zenginliği mahveden şeyler parçalanmışlık ve atalettir. Oysa mevcut yapay sınırları bile bozmadan yapılacak basit bir mal, sermaye, hizmet, insan ve teknoloji iş birliği bütün problemleri kolaylıkla çözebilir. Ve İslam dünyasını tekrar başat güç yapmaya imkân verir. Tarih buna şahittir. Aksine Filistin benzeri olayları, Keşmir, Arakan, Bosna ve Halepçe’de duymaya devam ederiz.

 

 

 

 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

İslam dünyasının merkezi Bağdat’ı içindekilerle beraber yakan Hülâgû (1258), insan cesetlerinin kokusuna dayanmayıp şehrin dışına kurduğu karargâhında, Bağdat’ın en büyük âlimleriyle görüşmek istediğini bildirir. Fakat kimse Hülâgû’nun karşısına çıkamaz. Ancak daha sakalı çıkmamış genç Kadıhan, yanına bir deve, bir keçi ve bir de horoz alarak onunla görüşmek için yolda düşer.

 

Hülâgû tıfılı görünce “Koca Bağdat’ta gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar. Kadıhan gayet sakin bir şekilde “Görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der.

 

Hülâgû karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “Şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir. Evvela “Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar. Kadıhan gayet sakin bir şekilde “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülâgû bu sefer ikinci sorusunu sorar: “Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Cevap çok manidardır: “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın!..”

 

Ve Moğollar 2 yıl sonra ilk mağlubiyetlerini Sultan Baybars’ın elinde Ayn Callut’da (Gazze yakınlarında bir köy) alırlar.

 

 

 

 

“BEREKETLİ HİLAL BİRLİĞİ”

 

 

Tarih tekrardır ve bugün de ecdadın gittiği yolu kullanabiliriz. Günümüzde bölünmüşlük, nefis hastalığı ve atalet; İslam dünyasının İsrail’den büyük problemleridir. Öncelikle bunun çözülmesi lazımdır. İslam İş Birliği Teşkilatı altında veya yeniden askerî ve bağlayıcı adli kararlar alabilen, önce “biz” diyen, Türkiye, Mısır, İran, Pakistan, Endonezya ve Arabistan yarımadası arasında “Bereketli Hilal Birliği” üst kurumu kurulmalıdır. O zaman gerçekten merkez dünyanın güç boşluğu doldurulmuş olur, dünya da Siyonist-satanist çeteden kurtulur.

 

 

 

Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.