Bir gelecek senaryosu: Trump başkan olursa...

A -
A +

Dr. Cafer Talha Şeker

 

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi / KASAM

 

 

 

 

 

 

 

Önümüzdeki seçimleri D. Trump’ın kazanması hâlinde Evanjelikal Amerikalılar, Siyonizm ile İsrail ilgisini artırırken İslam üzerinden yeni terör hareketleri yapılabilir ve İslamofobi yeniden yükseltilebilir. Öte yandan Türkiye ve İran bölgedeki yeni üretim merkezlerine dönüşebilir.

 

 

 

 

 

Etrafımızı çeviren Akdeniz’de de Karadeniz’de de savaş devam ediyor. Unutmayalım; bütün bu savaşlar, bilgi ve paranın Batı’dan Doğu’ya kaydığı Avrupa ile Çin arasındaki güzergahlarda yaşanıyor.

 

 

 

 

 

Dünya genelinde siyasi liderlere suikast dalgası başlayabilir.

 

 

 

 

 

Bir gelecek senaryosu: Trump başkan olursa...

 

 

 

Donald Trump, Kasım 2016’daki seçimleri kazanıp ABD Başkanı olduktan sonra Mayıs 2017’de yurt dışı seyahatlerine başladı. Yeni ABD Başkanı, ilk yurt dışı seyahatini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi. Burada, ABD’nin bölge ülkeleriyle yüz milyarlarca dolarlık ilişkilerine dair bazı imzalar aldıktan sonra ülkesinin Orta Doğu’ya bakışını kendi açılarından özetleyen bir konuşma yaptı. 21 Mayıs günü Riyad’da birçok Arap lideriyle buluştuktan sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi:

 

“Amerikan halkının temsilcisi olarak dostluk ve umut mesajını tebliğ etmek üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum. Bu yüzden ilk yurt dışı seyahatimi İslam dünyasının kalbine gerçekleştirdim, İslam inancının iki mukaddes şehrini muhafaza eden ülkeye geldim… Burası kritik öneme sahip Süveyş Kanalı, Kızıl Deniz ve Hürmüz Boğazı deniz güzergahlarının tam ortasında yer alıyor… Bu bölge artık çok daha önemli. Buradaki nüfusun %65’i 30 yaş altında… Ama Orta Doğu halkının umutları terör ve kan ile yok ediliyor… Teröristler her katliamda Tanrı’nın ismini kullanıp masumları öldürüyor, bu her inançtan insanı aşağılamaktan başka bir şey değildir. Teröristler Tanrı’ya değil ölüme tapıyor!.. Biz Amerika olarak müstakil bir milletiz ve ilk önceliğimiz halkımızın emniyet ve selametidir. Orta Doğu, tabii güzelliklere, müthiş kültürlere ve fevkalade hazinelere sahip bir bölge… Bu bölge insanların kaçtığı değil bilakis akın ettiği yer olmalı… DEAŞ, El Kaide, Hizbullah, Hamas ve pek çok örgüt sadece insanları öldürmüyor, nesilleri tahrip ediyor… Şu an bu bölgeden dünyaya yayılan insani ve güvenlik felaketlerine şahit oluyoruz… Bazı tahminlere göre bu terör mağdurlarının %95’i Müslümanlar… Geleceğimiz için terörü ve beslendiği ideolojiyi yok etmemiz gerekiyor… Esasen Amerika, savaşı değil barışı konuşuyor… Suudi Arabistan dünyanın en büyük dinlerinden birine ev sahipliği yapmaktadır… Mısır, binlerce senelik tarihin eğitim ve birikim merkezi olmuştur… Ürdün’ü ziyaret edip antik Petra sokaklarında yürümek herkesin hayalidir… Irak medeniyetin beşiği idi…”

 

Trump, konuşma salonunda bulunan liderlerin ülkelerini sayıp bu ülkelerin güzelliklerini övdü. Sonra Arap liderleri ve İslam dünyasını bazı ikazlar ve temennilerle uyaran sözler sıralayıp konuşmasını şöyle tamamladı:

 

“Terör dünyaya buradan yayılıyor ama sulhun kendisi de gene burada; bu antik topraklarda, bu kutsal beldelerdedir. Ama bu bölge halkı terörün sona ermesi için ABD’nin gelip bunu yapmasını bekleyemez. Orta Doğu halkı ülkeleri ve çocukları için nasıl bir gelecek istediğine karar verecek. Bu gelecek tercihi sizin kararınız olacak; ABD’nin kararı değil… ABD, ortak menfaat ve emniyet için sizinle birlikte olmaya hazır… Doğru tercihiniz terörle mücadeleden yana olacaktır. Teröristleri ve fanatikleri içinizden söküp atın! İbadethanelerinizden, cemiyet hayatınızdan, mukaddes beldelerinizden ve her yerden kovun!.. Beraber çalışırsak başarırız… Tanrı sizi korusun! Tanrı ülkelerinizi bereketlendirsin. Tanrı ABD’yi kutsasın!”

 

ABD Başkanı, konuşmasından sonra Suudi müttefiklerinin yanından ayrılıp İsrail’e geçti. Bundan sonra Arabistan’da operasyon başladı. Çünkü bütün Suudiler Trump’ın müttefiki değildi. Suudi devletinde Amerikan petrol lobisine yakın olanlar ile küreselci olanlar iki hiziptir. Trump’ı iktidara getiren Cumhuriyetçi Parti, petrol lobisinin siyasi gücüdür. Bu gücün Amerikan halkındaki tabanı büyük ölçüde WASP (Beyaz-Anglo-Sakson-Protestan) Evanjelikallerden oluşuyor. Bunlar aynı zamanda “Hıristiyan Siyonizm” denen dinî ve siyasi inanca sahiptir. Bunların Orta Doğu siyasetine göre petrolcü Araplar ile İsrail-ABD, ortak menfaatlerde buluşturulmalıdır.

 

Amerikan petrol lobisine karşılık küreselci Suudlar’ın ABD’deki müttefiki Demokrat Parti’dir. Trump, Arap liderleri Riyad’da toplayıp imzaları attırdıktan sonra İsrail’e geçerken milyarder küreselci Suudlar tutuklanmaya başlandı. Hatta küreselciler ile petrolcülerin kapışmasında İstanbul’da bir final yaşandı. İstanbul’daki konsoloslukta yaşanan cinayet hadisesi de bununla alakalıydı.

 

Cumhuriyetçi Başkan Trump’ın İsrail’deki müttefiki Netanyahu idi. Netanyahu’yu tehdit eden Biden, başkan olduktan sonra İsrail’de iktidar sallantıya girmiş, Netanyahu zor günler geçirmeye başlamış, nihayetinde savaşa sürüklenmiştir. Biden’ın 7 Ekim sonrası İsrail ziyaretiyle verdiği pozlar ABD hükûmetinin destek politikası değil, ABD’nin devlet politikası gereğidir. Demokratların hükûmetin politikası, Netanyahu’yu indirmekti. Washington’daki kongrede Netanyahu’yu alkışlayan Amerikalılar, Demokratlardan ziyade Cumhuriyetçilerdir.

 

ABD’de iktidara kim gelirse gelsin değişmeyen devlet politikalarından biri İsrail’in güvenliği olduğu için 7 Ekim’den sonra Amerikan donanması Doğu Akdeniz’de güç göstermeye başladı. Amerikan gücünü temsil eden Pentagon’da Cumhuriyetçilerin güçlü olduğunu da unutmamak gerekiyor. ABD’nin Orta Doğu siyasetindeki diğer güvenlik mesuliyeti de bölgenin petrolü ve ticari güzergâhların güvenliğidir…

 

Tekrar 2017’deki Trump ziyaretlerine dönelim. Başkan Trump, İsrail’de bu devletin yerli aktörleriyle hususen oturup görüştü. Yahudi kökenli damadının diplomatlığını yaptığı Arap-Yahudi iş birliği projesi görüşüldü. Proje, petrol-gaz merkezliydi. Yani Netanyahu’nun liderlik ettiği İsrailli muhafazakârların ABD’deki siyasi müttefikleri de (Suudi petrolcüler gibi) Cumhuriyetçilerdir. Amerikalı Demokratların gözünde ise İsrailli muhafazakârlar problemli bir kitledir ve bazen Washington’ın Orta Doğu siyasetini bozmaktadırlar.

 

Başkan Trump, İsrail’den sonra Vatikan’a geçti. Yüz milyarlarca dolara hükmeden ve yüz milyonlarca insanın ruhani lideri olan Papa ile görüştü. Papa Francis, petrol lobisine savaş açan küreselcilerle birlikte olmuştur. Trump’ın ilk iki yurt dışı ziyareti müttefiklerle görüşerek kolay geçse de Vatikan ziyareti bir rakibe yapılan zorlu ziyaret oldu. Ancak burada da bazı müttefikler yok değildi. Papa Francis, küreselcilerle aynı eksende olsa da muhalifleri Trump ile ittifaka sıcak bakıyordu. Kasım 2020’de başkanlık seçimi yaklaşırken Vatikanlı muhalifler Amerikalı Katoliklerin Trump’ı desteklemesi için açıkça kampanya yapmaktan çekinmedi.

 

Petrol sermayesi, ABD’de Trump’çı Cumhuriyetçileri, Rusya’da Putin’i ve Orta Doğu’da bazı hanedanları beslemektedir. Petro-dolar zenginleri ABD’de ve Rusya’da sosyal muhafazakârları desteklemektedir. Amerikalı ve Rus muhafazakârlar küreselcilerin nüfus kontrolü, aile ve cinsiyet politikalarına karşıdır. Orta Doğu’daki petro-dolar ise buradaki bazı devletlerin varlık sebebi olduğu gibi bazen bölgeden yayılan şiddet gruplarını da finanse etmektedir. Küreselciler, dünya siyasetinde Amerikalı, Rus ve Orta Doğulu bu grupları dağıtmak, ellerindeki serveti tasfiye etmek istiyor. Bunlar arasındaki mücadelenin ismi bazen “11 Eylül Saldırısı” bazen “terörle mücadele” oluyor. Bazen de ülke isimleriyleIrakAfganistanSuriyeLibya ve Yemen olarak karşımıza çıkıyor. Hatta buna kısaca “Arap Baharı” veya “İsrail-Filistin Savaşı” da denir. Bütün bu savaşlarda, Trump’ın Riyad konuşma metnini hazırlayan yazarın da dikkat çektiği acı gerçek karşımıza çıkıyor: Şiddetin en büyük mağduru Müslümanlar.

 

 

İKİNCİ TRUMP DÖNEMİ BAŞLARSA

 

 

Trump, dünyada sosyal medya diplomasisini en tesirli kullanan siyasi lider oldu. Twitter, 2020 başkanlık seçimi sonrası yaşanan olaylardan sonra Trump’ın hesabına müdahale etti. Trump, Twitter’ı terk ettiğini açıkladı. Elon Musk şirketi alıp X yapınca birkaç sene sonra Trump yeniden tweet attı.

 

Trump, başkanlığı boyunca (akademik literatürde) “tweetplomasi” dediğimiz tweetler atarak siyasi etki oluşturan kamu diplomasisini başarılı kullandı. Mesela hükûmete istediği finans desteğini sağlamayan FED’i hedef alıp ihanetle suçladığı gibi dış politikada AB’yi ve Çin’i açıkça tehdit etti. Hatta müttefik ülkeleri ve halklarını da ara sıra bazı tweetlerle ikaz etti. 2018’deki postlarında Suud Kralını iki hafta içinde çökertebileceğini, Türkiye’nin ekonomisini dolar ile vurup TL’yi batırdıklarını açıkça söylemiş, tweetplomasi yapmıştır. Reisicumhur Erdoğan’a açık mektup yazıp bu platformdan yayınlaması da dikkat çekiciydi. Mevcut Papa’nın masonlar ve küreselciler ile çalışıp dünyayı formatlamaya çalıştığını açıklayan Vatikanlı muhaliflerin paylaşımlarını RT yaparak dünyaya yaydı…

 

Şimdi buraya kadar özetlediğimiz bütün bu davranışlarına bakarak önümüzdeki seçimleri kazanması hâlinde neler olacağına dair tahminlerimizi sunalım.

 

 

ORTA DOĞU’DA DEĞİŞİM DALGALARI

 

 

5 Kasım 2024 seçimlerinden sonra yeni ABD hükûmetini kim kurarsa kursun, rol dağıtmaya başlayacaktır. Zaten bunlar masadadır ama seçim neticesi beklenir. 2015’ten önce ABD’de hükûmete gelecek senaryosu sunan istihbarat kuruluşları ve düşünce kuruluşlarının tahminine göre, Batı’daki sermaye ve teknoloji Doğu’ya kaymaktadır. Bunun getireceği sonuçlardan biri de 2020’li yıllarda Orta Doğu’da yeni değişim dalgaları yaşanacak olmasıdır. İşte beklenen bu değişimin İran’ı dış dünyaya açacağı hesaplanmıştır.

 

Yani bazı tahminler gerçekleşirse Türkiye ve İran bölgedeki yeni üretim merkezlerine dönüşebilir. Ancak mesele bunu kimin yapacağıdır. Küreselciler mi Amerikan Cumhuriyetçiler mi? Trump hükûmeti, Orta Doğu’da küreselcilere yakın gördüğü Türkiye ve İran’ı dışlayan Arap-İsrail jeopolitiği kurmaya çalışmıştı. Eğer önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi ve İran’ı yatırım üslerine dönüştürecek gelişmeler yaşanırsa elbette Amerikan çıkar grupları burada bir rekabete girişecektir. İran pazarını da Türkiye’nin sanayisini de paylaşmak isteyeceklerdir.

 

Trump hükûmeti, -eğer suikasta uğrayıp devrilmezlerse- Rusya’da Putin ile, Suudi Arabistan’da MBS ve İsrail’de Netanyahu ile iş birliği yapacaktır. İran ve Çin ile gerilim kaldığı yerden devam edecektir. Trump devrinde ABD-Çin gerilimi yaşanırken dünyanın pandemiye girdiğini unutmayalım. İki ülke arasındaki gerilimde yeni perdenin neler getireceğini tahmin etmek zordur. Bazı bölgelerde darbeler, rejim değişiklikleri olabilir. Nükleer gerilime gidilmezse siber ve biyolojik saldırıları görme ihtimalimiz artacaktır.

 

Evanjelikal Amerikalılar, Siyonizm ve İsrail ilgisini artırırken İslam üzerinden yeni terör hareketleri yapılabilir ve İslamofobi yeniden yükseltilebilir. Petrol lobisinin hükûmeti elbette ABD’yi Paris İklim Antlaşması’ndan çekip bu sözleşmeyi yeniden gömmek isteyecektir. Fosil enerji şirketlerinin yayılması tekrar hızlanacak, yeni sondaj alanlarında rekabet kızışacaktır. Türkiye’nin etrafı, bütün denizlerimiz potansiyel sondaj alanıdır.

 

 

AB TÜRKİYE’Yİ YANINA ÇEKMEK İSTEYECEKTİR

 

 

Bunların yanında NATO’nun geleceği yeniden tartışılacak, AB’nin dağılması ve Avrupa ordusu gündem olacak, yeni göç dalgaları ve cinsiyet tartışmaları üzerinden yeni terör tarzı gündeme gelecektir. AB, Trump’ın getireceği gerilimlere karşı Türkiye’yi yanına çekmeye çalışacak, hatta silahlandırmayı düşünecektir. CIA ve FBI başta olmak üzere ABD’de skandallar patlayacak, bunlar belki de suikasta dönüşecektir. Hatta dünya genelinde siyasi liderlere suikast dalgası başlayabilir. Trumpizm ile faşizm arasında benzerlik kuran global STK’lar LGBT denen gökkuşağı hareketini, zenci hareketlerini kışkırtabilirler. Buna karşılık cinsiyet tartışmaları ve eş cinsel kitlelere karşı hareket hızlanacaktır.

 

Peki, Trump başkan olamazsa? Veya seçildikten sonra suikasta uğrayıp ölen bir başkan olursa? O zaman bu saydığımız muhtemel gerilimler yaşanmaz mı? Unutmayalım ki ABD hükûmeti bir politikayı uygulamaya çalışırken derin devletin karşı kanadı onu önlemeye çalışır. Bu onların iç kavgalarıdır. Biz dışa yansıyan tarafları görür konuşuruz. Bu yüzden olayları ve arkasındaki fikirleri okumamız gerekiyor…

 

Bize gelince! Etrafımızı çeviren Akdeniz’de de Karadeniz’de de savaş devam ediyor. Unutmayalım; bütün bu savaşlar, bilgi ve paranın Batı’dan Doğu’ya kaydığı Avrupa ile Çin arasındaki güzergâhlarda yaşanıyor. Ayrıca Rusya ile Avrupa hattını tahrip ediyor. Biz Türkiye olarak bütün bu savaşların tam ortasında yer alıyoruz. O hâlde ABD’de yeni başkanın kim olacağı bizi de çok yakından ilgilendiriyor demektir. Peki elimizde ne mi var? Ekonomiler ve siyaset değişkendir. Ama kalıcı olması gereken varlıklar güç verir. Mesela hâlâ tam olarak kaybetmediğimiz inanç kalıplarımız, sağlıklı bir nesil, tabii güzellikler ve kaynaklarla dolu bir coğrafyamız var. Az mı? Bütün savaş bunlara sahip olmak için değil mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.