Gençler aile kurumuna nasıl bakıyor?

A -
A +

Prof. Dr. Burak Gönültaş

 

 

 

 

 

Günümüz gençleri, modernist ve seküler bir iklimin içinde kalsalar da aile değerlerini önemsiyorlar. Ancak aile yaşantısında manevi değerlerin ve inançların önemi öne çıkmakla birlikte “geleneksel aile modeli”ne katılım biraz düşük durumda. Bu da modernitenin sıklıkla aşağıladığı “gelenek” mefhumuyla ilişkili olabilir. 

 

 

 

 

 

Günümüzde sekülerleşmeyle ilerleyen inanç ve değerlere yüklenen anlamların ve saygının azalması, aile gibi önemli sosyal tutucuların içini boşaltmaktadır.

 

 

 

 

 

Ebeveynler aile kurma konusunda çocuklarını yalnız bırakmamalı.

 

 

 

Gençler aile kurumuna nasıl bakıyor?

 

 

 

Genel olarak gençlerin evlilik kurumlarına bakışlarının önceki nesiller gibi olmadığı şeklinde toplumda yaygın bir kanaat ve şikâyet söz konusudur. Bu yazıda da gençlerin aile kurumuna bakışını tahlil etmeye çalışacağız…

 

Mevzuyla alakalı araştırmalar ve gözlemlerimiz çerçevesinde günümüz gençlerinin aileye bakışını şekillendiren önemli bir faktör karşımıza çıkıyor: Modernite kıskacı… Asırlarca süregelmiş, fertleri birbiriyle ve içinde yaşadığı toplumla bir arada tutan bağların temel harcı inançlar ve değerlerdir. Modernite ise hedonist bir varlık olan fert için değerleri ve inançları her zaman bir engel olarak görür; fertlerin kendi benliklerine daha çok yoğunlaşmasını teşvik eder. Bu süreç tabiatıyla mukaddes olarak değer atfedilen başta aile gibi sosyal kurumların anlamının daralmasına yol açmıştır. Hâlbuki değer atfedilen şeyler, bir anda oluşan geçici yapılar değillerdir. Zaman içerisinde, sosyal kalıtım ile devam eder ve toplumun kendine has kültürünü nesillere taşır. Fertlerin münasebetlerine ve kendiliklerine mana kazandıran önemli bir fonksiyona sahiptir. Ferdin hayatı boyunca karşı karşıya kalabileceği birçok boşluğun lehine doldurulmasını sağlarlar.

 

 

SEKÜLERLEŞME, HAZ VE KONFOR

 

 

Aile kurumunu da kutsallaştıran burasıdır. Aile âdeta bir rehber gibi kişinin toplum içerisinde hem kendisini hem de çevresini şekillendirirken değerlerden ve kutsallardan nasıl faydalanacağını gösterir. İşte körü körüne Batılılaşma ve sekülerleşme, bizi kendi iç ve dış dünyamıza bağlayan anlamları hızla tüketiyor.  Ayrıca modernite ferde bir üst konforu sürekli pompalıyor, bunun daha çok haz verici olduğunu süsleyerek sunuyor. Bir üst konforu tecrübe etmenin şöyle bir problemi var: Bu konforu tükettikten sonra bu sefer daha da fazlasını istemekle neticelenen bir süreç başlarken, bir alt konfora inme korkusu ve endişesi de kişiye bulaşıyor. Eğer değer ve inançlar, ferdin sahip olduğu ya da hayal ettiği konforu tehlikeye sokuyorsa, bundan kaçınıyor ve modernitenin baskın doğasına yenik düşüyor.

 

 

EKONOMİ UNSURU VE AYARSIZ TÜKETİM

 

 

Modernleşen toplumlarda ana sosyal yapı unsuru ekonomidir ve ekonomi zamanla diğer yapı unsurlarını da dönüştürür. Aile, eğitim, meslek, sanat, enformel etkileşme biçimlerimiz vs. gibi... Ekonomi odaklı sosyal bir iklimin temel dinamiği ise tüketimdir. Sınırsız tüketim alışkanlığı, modernitenin topluma enjekte ettiği en büyük sosyal hastalıklarından biridir. Tükettikçe daha çok tüketme isteği doğar, her şeye sahip olmak ister, çirkinleşir ve zamanla beşerî özelliklerini de kaybeder. İnsanlar elbette ki tüketime muhtaç varlıklardır ama bunun belirli bir dozajda olması gerekir ki fert bir başka insanın ya da tabiatın hakkına girmesin. İşte bu dengeyi sağlayan temel faktör, değerler ve inançlardır. Ancak günümüzde sekülerleşmeyle ilerleyen inanç ve değerlere yüklenen anlamların ve saygının azalması, aile gibi önemli sosyal tutucuların içini boşaltmaktadır. Böylece ferdin tüketme hırsının önündeki en büyük önleyici olacak aile kurumunu etkisiz hâle getirmektedir. Sekülerleşme, inancın zayıflaması ile birlikte toplumda kutsal olan pek çok şeyin de yeniden şekillenmesidir.    

 

 

AİLE MÜESSESESİNE YÖNELİK ALGILAR

 

 

Tabii, modernitenin oluşturduğu toplumsal iklimde, aile kurumunu yıpratan birçok gelişme ve problem de ortaya çıkmaya başlamıştır: Sosyal medyada kontrolsüz içerikler, aile içi şiddet vakaları, kadın programlarına yansıyan çarpık kadın erkek ilişkileri, topluma mal olmuş kişilerin ahlaksızlıkları, geçinememe korkusu, aynı cinsten insanların birlikteliklerinin normalleştirilmesi, bireyselleşme vs. Bütün bu etkenler, gençlerin aile kurumuna bakışlarını maalesef negatif etkilemektedir. A. Giddens’ın da belirttiği gibi evlilik dışı gayrimeşru ilişkilerin yaygınlaşması ve esnekleşmesi; yine günübirlik-yüzeysel ilişkilerin kolay gibi görünmesi de gençlerin bazı ihtiyaçları için meşru bir ortam olan aile kurumunu gereksiz görmesine sebep olmaktadır. 

 

Diğer yandan ebeveynlerin “âdet” adı altında gençleri ciddi maddi külfete sokması ve etrafta boşanan çiftlere şahit olmak da gençlerde evliliğe karşı bir korku meydana getirebiliyor. Özellikle feminist vurgularla öne çıkan, evlilikle bir erkeğin hâkimiyeti altına gireceği, özgürlüğünün kısıtlanacağı gibi argümanlara maruz kalan genç kadınlarda evliliğe karşı endişe artabiliyor. Bu durumların başta sosyal medya olmak üzere çeşitli platformlarda köpürtülerek ele alınması, gençlerin aile kurumuna bakışının olumsuz şekilde etkilenmesine sebebiyet veriyor. Yani özetle, gençlerin aile kurumuna bakışlarının olumsuz olmasını bekliyoruz.

 

 

GENÇLER NE DÜŞÜNÜYOR?

 

 

2024 yılında Konya’da yapılmış bir araştırmaya(*) katılan 500 üniversite öğrencisinden (%58 kadın, %42 erkek), aile değerleri üzerine hazırlanmış sorulara cevap vermeleri istenmiştir. Öncelikle gençlerin profiline bakıldığında çoğunun ailesinin geliri orta (%54) ve iyi düzeydedir (%38). %80 civarı iki ve daha fazla kardeşe sahiptir. %83 civarının anne-babası birliktedir ve ağırlıklı olarak şehir-büyükşehirde yaşamaktadırlar. Gençlere “aile ile ilgili düşüncelerinizi neler şekillendiriyor?” diye sorulmuş ve ilginç bir bulgu ortaya çıkmıştır: Sadece %14,2’si sosyal medyadan, %4’ü dizi ve filmlerden, %3,4’ü TV programlarından derken, ağırlıklı olarak aile ile ilgili düşüncelerini kendi ebeveynlerinin (%86) ve sosyal çevrelerinin (%59) şekillendirdiğini bildirmişlerdir. 

 

Aile değerleri açısından aile kurumuna bakışlarında ise çok çeşitli ve kayda değer bulgular mevcut: “Aileler mevcut dinî ve manevî değerleri dikkate alarak hayatlarını sürdürmelidirler” ifadesine %67’si katılıyor. “Modern şartlar ne olursa olsun, aile geleneksel yapısını sürdürmelidir” fikrine %35’i katılıyor. “Aileler mutlaka çocuk sahibi olmalıdırlar” düşüncesine %23’ü katılıyor. “Günümüz şartlarının ortaya çıkardığı aile modeli beni endişelendiriyor” ifadesine ise %65’i katılıyor. “Ülkemizde genel kabul gören aile değerleri olmalıdır” fikrine %47’si katılıyor. 

 

“Birlikte yaşamak için evlilik şart değil” fikrine %75’e yakını katılmıyor. “Evlenmek insanların hayatının en önemli önceliklerinden biridir”, %51’i katılmıyor. “Bir evlilik kişiler kadar ailelerin de evliliğidir”, %32’si katılmıyor. “Zor zamanlarımda başvurulacak kişi öncelikle eşim olmalıdır” %75’i katılıyor. “Evlilik modası geçmiş bir olgudur” %75’i katılmıyor. “Evlilik dışı cinsel ilişki kurulmamalıdır”, %70’i katılıyor. “Bir kadın, evlenmeden de çocuk sahibi olabilir”, %77’si katılmıyor. Genel puan ortalamalarına bakıldığında ise gençler, eşlerin birbirine sadık kalmasının aile yapısı için oldukça mühim olduğunu düşünüyorlar. 

 

“Anne olmak bir kadının hayatını felç eder”, %78’i katılmıyor. “Ailenin en önemli görevi çocuk yetiştirmektir”, %44’ü katılıyor. “Çocuk sahibi çiftler mutsuz olsalar da evliliklerini sürdürmelidirler”, %72’si katılmıyor. “Ev kadını olmak da çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edici bir şeydir”, %50’si katılıyor. “Bazen evliliğin sürebilmesi için fiziksel güç kullanılabilir”, %90’a yakını katılmıyor. 

 

Her bir kategoride (alt boyut) en yüksek ortalamalara ulaşan ifadelerse şunlardı: “Evlilik dışı cinsel ilişki kurulmamalıdır” (ort=3.84).  “Bir çocuğun mutlu bir şekilde büyüyebilmesi için, anne-babasının beraber olduğu bir eve ihtiyacı vardır” (ort=3.71). “Aileler mevcut dinî ve manevî değerleri dikkate alarak hayatlarını sürdürmelidirler” (ort=3.69). “Ev kadını olmak da, çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edici bir şeydir” (ort=3.28). 

 

 

VERİLER NE ANLATIYOR?

 

 

Yukarıdaki verilerin, aile kurma sürecine yakın olan gençlerden toplanması oldukça kayda değerdir. Bu verilerle tabii ki katılıp katılmama oranları üzerinden çok iddialı tahliller yapamayız, ancak bu oranlar genel hatlarıyla vaziyeti anlamamıza yardımcı olabilir. Bu datalar üzerinden, aile kurumuna bakışı sekülerleşme, konfor ve ekonomi unsurları üzerinden tahlil edersek şunları söyleyebiliriz: Öncelikle gençlerin genel olarak aile kurumuyla ilgili düşüncelerinin başta sosyal medya, TV dizileri vs. gibi platformlarca şekillendiğini düşünmekteydik, ancak sanılanın aksine gençlerin aileyle ilgili düşünceleri ağırlıklı olarak ebeveynleri ve sosyal çevreleri tarafından şekillenmektedir. Bu da aile gibi önemli bir konuda hâlâ ebeveynlerin çocuklarına tesir edebildiğini bize gösterebilir. Diğer yandan günümüz gençleri, modernist ve seküler bir iklimin çoğunlukla içinde kalsalar da aile değerlerini ve aile kurumunu önemsiyorlar. Ancak aile yaşantısında manevi değerler ve inançların önemini öne çıkarmalarına rağmen “geleneksel aile modeli”ne katılım biraz düşük durumda. Bu da modernitenin özellikle bizim toplumumuzda sıklıkla aşağıladığı “gelenek” mefhumuyla ilişkili olabilir. 

 

Gençler kadınların ve erkeklerin birlikte yaşamalarının meşru bir aile çatısı içinde olması gerektiğini düşünüyorlar. Aile içerisinde eş dayanışmasının, sadakatin gerekliliğini öne çıkarıyorlar. Hatta anne olmanın önemini de vurguluyorlar ancak çocuk sahibi olmak ya da ev içi rollerin paylaşılmasında düşünceler biraz olumsuzlaşırken, kararsızlık oranları da diğer sorulara göre artıyor. Bunda da konfor ve ekonomik şartla etkili olabilir. Şöyle ki, araştırmaya katılan gençlerin aile gelir durumları genel olarak iyi durumda. Bu durum onların şu anki konumlarında belli bir konfora ulaşmalarını kolaylaştırıyor olabilir. İşte burada, modernitenin oluşturduğu iklim kendini daha fazla belli ediyor. Konfor odaklı bir hayat tarzına sahip olmak, aile kurarken doğal olarak mevcuttan daha konforlu bir hayata geçişi arzulatabilir. Ancak çocuk bakımının ve yetiştirmenin çeşitli zorluklar içermesi, gençlerin konforlu hayat beklentileri için bir tehdit olarak görülebilir. Özellikle kadınlar için daha konforlu bir hayat tarzına ulaşmakta çocuk sahibi olmak ve bakımı kariyerleri için bir engel gibi düşünülüyor olabilir. 

 

 

EBEVEYNLER DESTEK OLMALI

 

 

Özetle sanılanın aksine, gençler aile kurumunun öneminin farkındalar ve değerli buluyorlar. Ancak ekonomik endişeler, konfor beklentisi ve sekülerleşme ailenin başta çocuk sahibi olmak ve çocuk yetiştirmek gibi ulvi fonksiyonları konusunda gençleri olumsuz etkilemektedir. Modernitenin oluşturduğu iklimin bu kadar olumsuz tesirine rağmen günümüz gençlerinin aile kurumuna yönelik bakışlarının olumlu olması oldukça umut verici ve geleneksel toplum yapımızın aslında nasıl direndiğinin de bir göstergesi olabilir. Ancak aile kurumunun sosyal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi adına da ciddi yapısal dönüşümler elzem gibi görünüyor. Ebeveynler her ne kadar modernite iklimine bağlı olarak nesiller arası bir çatışmanın bir tarafında kalsalar da ailenin devamlılığı ve aile kurmanın önemi konusunda çocuklarını yalnız bırakmamalı, destek olmalı ve rehberlik etmelidir. Çünkü görülen şu ki, gençlerimiz en çok buna ihtiyaç duyuyor.

 

.....

 

(*) Saliha Düzgün (2024). Üniversite öğrencilerinin aile kurumu algısı: Konya ili örneği. KTO Karatay Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enst., Konya. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi)

 

 

 

Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Salih 9 Mart 2025 06:23

Kadınlarda çocuğu doğurup,sebebsiz boşanırım modasından ve süresiz nafakadan bahsetmemişsiniz