Dr. Mehmet Yavuz
drmyavuz@gmail.com
Dünyadaki ülkelerin işaret dilleri birbirinden farklıdır. Ethnologue’un istatistiklerinde kayda geçmiş 137 tane işaret dili sayılmaktadır. Birleşmiş Milletler, ortak bir işaret dili benimseyip bütün ülkelerde tek işaret dilinin öğretilmesini istemiş olsaydı ne kadar muhteşem olurdu!
İnsanlar, geçmişten bugüne ortak temalara kafa yorup dururlar. Bütün insanlığın anlaşmasını sağlayacak, kolay öğrenilen bir dil hasreti de geçmişte gündeme gelen konulardan biriydi.
İşaret dilini bir nörolog olarak cazip bulmamın sebebi elleri kullanmanın beyindeki nöron ağını geliştirmekte tesirli olacağına inancımdır.
Bugün medyada, “Aman efendim, yapay zekâ ne kadar da gelişti. Sen konuşuyorsun, yapay zekâ konferansta senin konuşmanı istediğin dile kendi sesinle çeviriyor” gibisinden söylemler duyuyoruz. Gerçek hayatta ise karşına bir yabancı geldiği zaman, hele ki bu İngilizce bilmeyen biriyse, işler o kadar da pratik gelişmiyor. Bazen düşünüyorum da uluslararası iletişim dili kabul edilen İngilizce bilgisini konunun dışında bırakarak bütün dünyadaki insanların kolayca iletişim kurabileceği bir alternatif konuşma dili mümkün mü? Uzun eğitimler alamayan ve bu sebeple yabancı dilde ustalaşamayanların da hızlıca öğrenebileceği, yazı yazıp bilgi aktarabileceği bir yol yöntem mevcut mu? Bu zamana kadar “Keşke dünya milletleri olarak uzlaşıp işaret dili kullansak, en azından yüz yüze iletişim kolaylaşır” diye düşünmüştüm. Ancak detaylarını paylaşacağım araştırmalarım neticesinde gördüm ki, ülkelerin işaret dilleri de birbirinden farklı… Öte yandan, 19. yüzyılda benim ile aynı özlemi çeken bir göz doktoru, Esperanto diye yapay bir dil ortaya çıkartmış. Bu şartlar altında ya Esperanto öğreneceğiz ya da sosyal medyada yaygınlaşan ve sadece dijital ortamda işe yarayan sınırlı sayıda emoji ile kısıtlı iletişim kurmaya devam edeceğiz.
Bilindiği üzere beyin, sağ ve sol lobların birleşiminden oluşan bir bütündür ve beynin iki bölgesi farklı aktivitelerden sorumludur. Beyinde doğru iletişim kurma ve dil öğrenme gibi aktiviteler için sol lob baskındır. Zira konuşma ve dil merkezi buradadır. Dili doğru kullanma, mantık yürütme, matematiksel işlemler, analiz etme ve sıralama, beynin bu bölümünün fonksiyonlarıdır.
Dil becerilerini öğrenme ve kullanma süreçlerinin merkezi beynimizdir. Dil becerilerinde sol lob baskın olmakla birlikte yeni bir dil öğrenme aşamasında, beynin farklı bölgeleri bir arada çalışarak yeni kelimeleri, gramer kurallarını ve telaffuzları işler. Sol yarımküre, dilin yapısını anlama, gramer kurallarını kavrama ve dilin analitik yönleri ile ilgili görev alırken, sağ yarımküre, duygusal ve öznel yönleri ile bağlantılıdır.
Bütün öğrenme işlevlerinde olduğu gibi dil öğrenme söz konusu olduğunda da görev hafızaya düşer. Yeni kelimeleri, cümle yapılarını ve ifadeleri hatırlayabilmek için hafızaya ihtiyacımız vardır.
Hafıza, bir organizmanın bilgiyi depolama, saklama ve sonrasında geri çağırma yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Hafıza, yabancı dil öğrenirken yeni kelimeleri, cümle yapılarını ve ifadeleri hatırlamada önemli bir rol oynar. Kabaca iki ana hafıza türü, kısa süreli hafıza ve uzun süreli hafızadır. Dil öğrenme sürecinde, yeni kelimeleri ve ifadeleri uzun süreli hafızada taşıma yeteneği, dil becerilerinin geliştirilmesinde kritik bir faktördür.
Beyinde farklı hafıza türleri de mevcuttur. Örneğin duyusal hafıza da önemlidir. Duyusal hafıza duyusal bilginin algılandıktan sonra bir saniyeden az süre kayıtta tutulmasını sağlar. Bir şeye bir anlığına bakıp ardından görülen şeyi hatırlamak duyusal hafızaya örnek verilebilir. Bu hafıza türü, bilincin kontrolü dışında otomatik olarak meydana gelir. Ancak duyusal hafızayı, duygusal (sosyal) hafıza ile karıştırmamak gerekir.
Bilindiği üzere, bugün milletlerarası iletişimde ve hatta akademik çevrelerde, en faal dil İngilizcedir. Bu sebeple fırsat eşitliği sunulmayan ve yeterince eğitim imkanına sahip olamayan kişiler, bu dili öğrenememekte ve dolayısıyla pek çok konuda başarılı insanların gerisine düşmektedir. Peki, bu duruma çözüm getirilemez mi?
Biz Türkler açısından ilk konu, asırlar öncesinden bu yana, çok geniş bir coğrafyada yaygın olarak kullanılan Türkçenin günümüzdeki aktiflik seviyesine bakmak olsa gerek.
“Burada(1) Türk dediğimiz zaman, genel anlamda Türk tanımı, tarihten bugüne farklı coğrafyalarda yaşayan insanları kapsamaktadır. Geniş anlamıyla Türk dili, bugün 250 milyona yakın insanın konuştuğu, Sibirya’dan Orta Avrupa’ya kadar yaşayan halkın adıdır.
Bugün dünyada 6 bin ile 7 bin arasında dil olduğu söyleniyor. Biz dil sayısını 6 bin kabul etsek bile, her konuşma dilinin yazı dili olamadığını da göz önünde tutmak durumundayız.
Ayrıca dünyadaki 6 bin dilin, en fazla 193’ü devlet dili olabilmiştir ve Türkçe de bu az sayıda dilin arasında tıpkı eskisi gibi son yıllarda da geniş coğrafyalarda kullanılarak giderek daha da öne çıkmaya başlamıştır.”
Dil konusuna çok önem veriyoruz çünkü eğer lisanı muhafaza edemezseniz zamanla ortada millet de kalmaz.
Türk dünyası dediğimiz zaman, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne, Moğolistan ve Çin Ülkeleri, Kuzey Buz Denizi’nden Tibet’e kadar çok geniş bir coğrafya Türk Dünyası ve Türkler bu coğrafyada dağınık olarak yaşamaktadırlar. (2) Ve bütün bu Türk dünyası için ortak bir dil ve alfabenin mümkün olup olmadığı uzun yıllardır tartışılan bir konudur.
Türkçeyi dünya dilleri arasında daha etkin konuma getirmek için yapılan çalışmalara devam etmeliyiz elbette ancak benim üzerinde zihin jimnastiği yapmak istediğim konu, daha ziyade pratik olarak bütün milletlerin kullanabileceği, kolay öğrenilen ortak bir dünya dili olup olamayacağı…
İnsanlar, geçmişten bugüne aşk, zekâ, inanç gibi ortak temalara kafa yorup dururlar. Bütün insanlığı birleştirecek, kolay öğrenilen bir dil özlemi de geçmişte gündeme gelen konulardan biri…
Normalde diller, tabii şekilde ortaya çıkarlar. Ancak bizim burada anlatacağımız, biri tarafından oluşturulup ortaya konulmuş yapay bir dil.
“Esperanto(3) ya da orijinal adıyla Lingvo Internacia, Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından 1887 yılında oluşturulan yapay bir dildir. Zamenhof'un 1905 yılında yayımladığı Fundamento de Esperanto kitabında bu dilin yapısı ve kuralları izah edilmiştir.
Esperanto ilk yılında Rus İmparatorluğu'nda ve Doğu Avrupa'da tanınmaya başladı ancak hemen sonra dilin bilinirliği çok sayıda ülkeye ulaştı. Bugüne kadar geliştirilmiş yapay dillerden çok farklı olarak Esperanto doğru bir şekilde tasarlanmış bir dil ve bundan dolayı da bugün tahminlere göre dünyada 2 milyon kişi tarafından konuşuluyor.”
Araştırmalar, Esperanto’nun diğer dillere göre çok kolay bir şekilde öğrenilebildiğini gösteriyor. Bu çok tabii çünkü dili oluşturan kişi, zaten kolay öğrenilsin diye tasarlamış. Bir yazı diline de sahip olan Esperanto bu konudaki ilk deneme olarak 19. ve 20. yüzyıllarda etkili oldu ama ne yazık ki Türkiye’de de çeşitli şubeleri açılmış olmasına ve bugün bile internetten öğrenebilme imkanına karşın hâlâ dünya dili olarak İngilizce etkinliğini sürdürmeye devam etmekte.
Türkçenin derinliğine hayran biri olarak benim İngilizce ya da herhangi bir dile karşı olduğum sonucu da çıkmasın. Sadece herkesin daha kolay öğrenebileceği, İngilizce dilinin o kadar da iyi öğrenilemediği farklı coğrafyalar ile iletişimde ne yapabiliriz diye yola çıkarak bu konuyu araştırmaya başladım.
Malumunuz yabancı kişiler ile konuşurken, lisan bilgimizin yetmediği yerde hemen beden dilimizi, jest ve mimiklerimizi işin içine katarak ifademizi güçlendirmeye çalışırız ama başı aşağı yukarı sallama gibi hareketler her ülkede aynı anlama gelmemektedir.
Şahsi olarak işitme engelliler için tasarlanan işaret dilinin de yazılı metinler anlamında değilse bile en azından farklı milletlerin kolaylıkla anlaşabilmesi açısından denenebilecek bir alternatif olduğuna inananlardanım. Belki bütün milletler bir araya gelip işaret dili ile anlaşmayı benimsese işitme engelliler de daha çok alanda kendilerini gösterme şansı yakalarlardı. Üstelik de hızlı şekilde ikinci bir dile sahip olabilirdik.
İşaret dilini bir nörolog olarak daha cazip bulmamın sebebi ise, elleri kullanmanın beyindeki nöron ağını geliştirmekte etkili olacağına ve yeni nöronal bağlantılar oluşturacağına dair kuvvetli inancımdır.
Mahalle delikanlıları bilir. Başkalarından gizlemek istediğin konuşmaları, kuş dili ile yaparsın. Bu ciddi keşif, kimin aklına gelmiş bilmiyorum ama konuşma dilinde bir dönemin efsanesi olduğu kesin. Eğer daha önce böyle bir şey duymadıysanız hemen söyleyeyim, konunun kuşları anlamakla bir ilgisi yok.
Kuş Dili, temelde sesli sözcüklerin arasına "g" harfinin gelmesiyle oluşur. Örneğin "elma" kelimesini "egelmaga" şeklinde söyleriz.
Gelelim, işitme engelliler için geliştirilen işaret diline… “Dilbilimsel(4) anlamda dil olmadıklarına dair oluşan yanlış kanının aksine işaret dili herhangi bir konuşma dili kadar önemli ve komplikedir. İşaret diline dair en eski yazılı kayıtlar M.Ö. 5. yüzyıla dayanmaktadır.
19. yüzyıla kadar işaret dillerine dair bilinenlerin çoğu, sözel dilden işaret diline kelime aktarımı yapmayı kolaylaştırmak için üretilen el ile yapılan parmak alfabesi ile sınırlıydı. Yıllar içerisinde işitme engelli fertler birbirleriyle iletişim kurabilmek için farklı işaret dilleri geliştirerek kullanmışlardır. Genelde her ülkenin kendi işaret dili bulunmakla beraber, bazılarında bu sayı birden fazladır. Ethnologue’un istatistiklerinde kayda geçmiş 137 tane işaret dili sayılmaktadır. İlk parmak alfabesini de Pedro Ponce’de León’un (1520–1584) geliştirdiği söylenir.
İşaret dili ile alakalı çalışmalar süreklilik arz etmiştir. 1720 yılına geldiğimizde, İngiliz parmak alfabesi neredeyse şimdiki formunu oluşturmuştur. İngiliz işaret dili alfabesi Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Uganda ve Güney Afrika gibi eski İngiliz kolonilerinde ve diğer yerlerde de sağır toplulukları tarafından kullanılmıştır. En büyük atılım ise; 1857’de Washington D.C.’de sağırlar için bir okulun kuruluşuydu. Okul 1864’te Ulusal Sağır-Dilsiz Koleji daha sonra da Gallaudet Üniversitesi oldu.
Dünyada işaret dilinin öğretimi ve önemi 60’lı yıllar itibariyle yaygınlaşırken, bizde Türk işaret dilinin öğretimine son verilmiş, hatta işitme engellilerin bu dille iletişimi bile yasaklanmıştır. İşaret dilinin konuşmaya engel olduğu, işitme engellilerin konuşturulması gerektiği gibi bir düşünceyle işaret dili yasaklanmış ve bunun neticesinde Türkiye’deki işaret dili eğitim/öğretimi dünya ülkelerinden neredeyse 60 yıl geri bırakılmıştır. O zamana kadar Türk işaret dili üzerine yapılan bilimsel araştırmalar da neredeyse hiç yapılmamış gibi bir gerilemeye yol açmıştır.
Nihayetinde 2005 yılında çıkarılan 5378 sayılı Özürlüler Kanunu ile Türk işaret dili serbest bırakılmış, ardından Türk Dil Kurumu bir ilki gerçekleştirmiş ve 7-8 Haziran 2007 tarihlerinde Birinci Türk İşaret Dili Çalıştayı’nı toplamıştır.”
Bütün dünyayı bir araya getirecek bir işaret dili arayışı yaparken, dillerin birbirinden oldukça farklı olduğunu fark ettim. “İşaret dillerinin bulunduğu bölgelerdeki konuşma dilleriyle arasında çoğunlukla dilbilimsel bir bağı bulunmaz. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) datalarına göre, dünya genelinde total de 466 milyon işitme engelli yaşıyor. Bu kişilerin 34 milyonu 15 yaş altı çocuklardan oluşuyor.” Bence tüm dünyayı buluşturacak bir işaret dili herkesin çok işine yarayabilirdi ama gördüğüm kadarıyla diller birbirinden oldukça farklı.
Konuşma diliyle, işaret dilleri birbirinden bağımsız olduğuna göre, Birleşmiş Milletler, ortak bir işaret dili benimseyip bütün ülkelerde aynı işaret dilinin öğretilmesini istemiş olsa idi ve dünyada sadece tek işaret dili kullanılmış olsaydı ne kadar muhteşem olurdu.
Böyle bir durumda belki de başka dilleri öğrenmeye ihtiyaç kalmazdı. Sadece ortak işaret dilini öğrenerek bütün dünya insanları ile iletişim kurmak mümkün olabilirdi.
İşaret dili olsun olmasın bütün dünya insanları, aynı dili konuşup aynı yazıyı, yazıyor olabilselerdi herhâlde dünya daha yaşanabilir bir yer olurdu.
Diğer taraftan işaret dili olmasa da uluslararası platformda kültürünü pazarlamak isteyen ve ticaret yapmaya niyetlenenler, ortak dil kullanımında öne çıkmaya daha çok adaylar. Umuyor ve diliyorum ki, dünyada hem kültür birikimi hem de ticaret anlamında önemli ülkelerden biri olan Türkiye’miz, yüz yüze iletişim, teknoloji gelişimi ve dijital alanda daha atak olsun ve gücünü artırsın.
Kaynaklar:
1-(Konuşmacı: Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer Gürsevin. Kaynak: Dünya Dili Türkçe Konferansı)
2-TRT Avaz, Türk Dünyasında Ortak Dil ve Alfabe Mümkün mü?, Prof. Dr. Hülya Kasapoğlu Çengel G.Ü Öğretim Üyesi )
3-https://tr.wikipedia.org/wiki/Esperanto)
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN- TÜRK İŞARET DİLİ
Numan Aydoğan Ünal- Türkçeye Suiskast
http://www.tidted.org/turk-isaret-dilinin-gelisim-sureci/
https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=873
https://isaretdili.ego.gov.tr/isaret-dili-tarihcesi/