Prof. Dr. Hasan Fehim Üçışık
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Öğretim Üyesi
Asgari ücretin tespitinde çalışanın ailesinin yok sayılması, ülke genelinde geçerli tek bir ücret belirlenmesi, sosyal güvence için prim ödeme şartı konulması ve prim oranlarının yüksek tutulması gibi hukuki düzenlemeler, Türkiye’de aileleri ekonomik yönden sıkıntıya sokmaktadır.
Bizce, İşsizlik Sigortasında, milyonlarca işsizin belirli bir kısmına geçici bir süre yardım yapılmak üzere bütün işveren ve işçilerden prim alınması tutarsızlıktır; işçilerin tümünün ücretlerinin düşürülmesidir.
Kanuni değişikliklerle aileler, olması gereken ekonomik şartlara sahip kılınmalıdır.
Türkiye’de aile, özellikle 2000 yılı sonrasında çıkarılan Batı menşeli feminist kanunlarla manen sarsıldığı gibi, kökleri çok daha eskiye dayanan hukuki düzenlemeler sebebiyle ekonomik olarak da zor duruma itilmiştir. Toplumun temel taşı olan ailenin ekonomik olarak ayakta tutulması, Türkiye’nin istikbali açısından büyük önem arz etmektedir.
Mevzuyu anlamak adına önce Türkiye’nin de onayladığı milletlerarası sözleşmeler ve ülkedeki mevcut kanunlara bakmakta fayda vardır...
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre, aile toplumun temel ve tabii unsurudur ve devlet tarafından korunmak hakkını haizdir (m.16/III).
Her şahsın gerek kendisi gerekse ailesi için yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım ve gerekli sosyal hizmetler dâhil olmak üzere, sağlığını ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine hakkı vardır (m.25/I).
Çalışan her şahsın, kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtasıyla tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır (m.23/III).
Her şahsın, toplumun bir üyesi olmak itibariyle sosyal güvenliğe hakkı vardır (m.22/I). Her şahsın, işsizlik, hastalık, engellilik, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında yoksun kaldığı diğer hâllerde güvenliğe hakkı vardır (m.25/II).
Böylece, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin öngördüğü düzende, çalışan bir kişi en az, aile geçindirecek kadar gelir elde etmekte, işsizlik, engellilik gibi sebeplerle ailenin geliri yetersiz kaldığında, herhangi bir şart aranmaksızın, uygun yaşayış seviyesi sağlamak üzere sosyal yardım yapılmaktadır.
1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartına göre, toplumun temel birimi olarak aile, tam gelişmesini sağlamaya yönelik uygun sosyal, yasal ve ekonomik korunma haklarına sahiptir (Bölüm 1, m.8).
Tüm çalışanların kendileri ve ailelerine yeterli bir yaşayış düzeyi sağlamak için adil bir ücret alma hakkı vardır (m.4).
Türkiye ise şartın, çalışanların ücretleri konusundaki bu hükmünü onaylamamıştır.
Sosyal şarta göre, yeterli kaynaktan yoksun herkes, sosyal ve sağlık yardımı hakkına sahiptir (m.7).
1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartına göre taraf devletler, toplumun temel birimi olan ailenin tam gelişmesi için gerekli şartları sağlamak amacıyla, sosyal yardımlar ve aile yardımları, mali düzenlemeler, konut sağlama, yeni evlilere yardım ve diğer uygun araçlarla, aile yaşayışının ekonomik, yasal ve sosyal bakımdan korunmasını teşvik etmeyi taahhüt ederler (Bölüm 1, m.16).
Çalışanların, kendilerine ve ailelerine yeterli bir yaşayış düzeyi sağlayan adil bir ücret hakkı vardır (m.4). Türkiye, Şartın bu hükmünü onaylamamıştır.
Bu Sosyal Şarta göre, Taraf Devletler, yeterli imkânı bulunmayan herkese yeterli yardım sağlamayı taahhüt ederler (Bölüm 2, m.13).
Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul ettiği, 102 sayılı, 1952 Sosyal Güvenlik (Asgari Normlar) Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin sosyal güvenlikle ilgili hükümlerinden farklı düzenlemeler yapmıştır.
Türkiye, bu sözleşmeyi, 29.07.1971 tarih ve 1451 sayılı kanunla, hastalık ödeneklerine, yaşlılık yardımlarına, iş kazaları ve meslek hastalıkları hâllerindeki yardımlara, malullük yardımlarına ve ölüm hâlinde öngörülen yardımlara ilişkin yükümlülükleri tümüyle onaylamıştır. Bazı yükümlülükleri ise sınırlı olarak onaylamıştır. Bu sözleşmeye ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 15.10.1974 tarihinde yayımlanmıştır.
Asgari Normlar Sözleşmesine göre, öngörülen yardımlar ve bu yardımların ifası için gerekli idare giderleri, dar gelirli kimseleri ağır bir yük altında bırakmayacak şekilde ve Üye Devletin ve koruma kapsamındaki kimseler kategorilerinin ekonomik durumları da nazar-ı dikkate alınmak suretiyle, prim veya vergi yoluyla yahut bu iki yolu mezceden bir usulle kolektif olarak karşılanır (m.71/I).
Koruma kapsamındakilerden alınacak sigorta primleri, işçi ve hizmetlilerle bunların karı ve çocuklarına yapılacak yardımlara ayrılan kaynakların yüzde 50’sini aşamaz; bu şartın yerine getirilmiş olup olmadığının belirlenmesinde, aile yardımları ve şayet ayrı bir kol olarak uygulanmakta ise iş kazaları ve meslek hastalıkları yardımları dışında, sözleşme gereğince sağlanacak yardımlar bütün olarak nazar-ı dikkate alınır (m.71/II).
102 sayılı sözleşmeye göre, aile yardımı çocukların geçimini sağlamak üzere yapılır (m.40).
102 sayılı sözleşmeye göre, ölüm yardımları, aile reisinin ölümü ile dul kadının veya çocuklarının geçinme imkânlarının kaybolması hâlinde yapılır; dul kadının yardıma hak kazanması, kendi geçimini sağlayamayacağının kabul edilmesi şartına bağlanabilir (m. 60/I).
1982 Anayasasına göre, aile toplumun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı, özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar (m.41/I-II).
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır (m.55/II). Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek için gerekli tedbirleri alır (m.49/II).
Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur (m.55/III).
Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar (m.60).
4857 sayılı İş Kanunu’na göre ise iş sözleşmesi ile çalışan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığıyla ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir (m.39).
Asgari Ücret Yönetmeliği, asgari ücreti, işçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret olarak tanımlamaktadır. Anılan yönetmeliğe göre, Asgari Ücret Tespit Komisyonu, asgari ücreti bütün işkollarını kapsayacak şekilde belirler.
1972 yılında ve sonraki yıllarda verilen Asgari Ücret Tespit Kararlarında işçinin kendisi için hesaplanan miktara aile fertleri için ekleme yapılmış, ancak, 1982 yılından itibaren sadece işçinin kendi ihtiyacına göre ücret belirlenmiştir.
Asgari ücret, 2000 yılına kadar, genellikle, bir üniversitenin araştırmasına dayalı olarak besin içi ve besin dışı harcamalar oranı esas alınarak ve besin içi harcamalar hesaplanarak tespit edilmekte ve kararda bu hesaplama yöntemi açıkça belirtilmekteydi. 2000 yılından itibaren hesaplama yöntemi belirtilmemekte ve gerekçede genel ifadelere yer verilmektedir.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre, Ölüm Sigortasından, eşe ve belirli şartlarla çocuklara, ana ve babaya aylık bağlanır (m.34). Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre, her türlü ödemeler ve yönetim giderlerini karşılamak üzere prim alınır (m.79). Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarının prim oranı bağımlı çalışan sigortalının kazancı üzerinden %9 sigortalı, %11 işveren hissesi olmak üzere %20’dir. Bu sigortalıların Genel Sağlık Sigortası primi, %5 sigortalı hissesi, %7,5 işveren hissesi olmak üzere %12,5’tur. Bağımsız çalışanlar Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları ile Genel Sağlık Sigortası primlerinin tümünü kendileri öderler (m.81).
25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa göre, sigortalılar, işverenler ve Devlet, İşsizlik Sigortası primi öderler. İşsizlik Sigortası primi, sigortalının brüt kazancı üzerinden %1 sigortalı, %2 işveren ve %1 Devlet payı olmak üzere %4’tür (m.49). İşsizlik ödeneği, sigortalının işsiz kaldığı sürede ve en fazla, son 3 yıl içinde ödemiş olduğu prim miktarına göre, 180, 240 veya 300 gün için verilir (m.50).
Türkiye’de Avrupa Sosyal Şartlarındaki ücret düzenlemelerinin onay dışında tutulması, bize göre, devletin aile geçindirecek düzeyde bir gelir hakkını tanımamasıdır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden farklı olarak, toplumun tüm fertlerinin değil de belirli çalışan gruplarının koruma altına alınmasını yeterli sayan ve yardımların yapılması için prim ödenmesinin öngörülmesine imkân tanıyan 102 sayılı sözleşmenin esas alınması, prim ödeyen ve fakat muhtaç durumda olmayanlara da ödeme yapılmasıyla mali kaynakların tamamının sadece ve doğrudan ihtiyaç sahiplerine aktarılmasını engellemiştir.
Bize göre, 1982 Anayasasında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin ücret ve sosyal güvenliğe ilişkin hükümlerinden farklı düzenleme yapılması olumsuz sonuçlara sebep olmuştur.
Asgari ücretin, Asgari Ücret Yönetmeliğinde belirtildiği gibi, mecburi ihtiyaçları günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılanması gerekirken 1982 Anayasasında asgari ücretin en geç 2 yılda bir tespit edilmesinin öngörülmesi isabetsizdir.
Asgari Ücret Yönetmeliğinin asgari ücreti, işçinin ailesini dışlayıp yalnızca işçinin zorunlu ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayacak ücret olarak tanımlaması ve uygulamanın genellikle bu doğrultuda olması, toplumun temelinin aile olduğunu vurgulayan ulusal ve uluslararası düzenlemelere, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine, Avrupa Sosyal Şartına ve 1982 Anayasasına aykırıdır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden farklı olarak, Sosyal Sigortalar ve Sağlık Sigortası Kanununda, yardımlar için prim ödeme şartının öngörülmesi, üstelik prim oranlarının yüksek tutulması isabetsizdir.
Asgari ücretin, köylerde, ilçelerde, il merkezlerinde ve büyükşehirlerde geçim şartları aynı imiş gibi ülke geneli için tek bir miktar olarak belirlenmesi, yerleşim yerlerinin bir kısmında asgari ücretin olması gerekenden yüksek olması, çok yerde de sadece kirayı dahi karşılayamayacak kadar düşük kalmasıyla asgari ücretin tanımına dahi aykırıdır.
Bizce, İşsizlik Sigortasında, milyonlarca işsizin belirli bir kısmına geçici bir süre yardım yapılmak üzere tüm işveren ve işçilerden prim alınması tutarsızlıktır; işçilerin tümünün ücretlerinin düşürülmesidir.
Eskiden, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde öngörüldüğü üzere, aile bir kişinin emek geliri ile geçinirken devletin, Avrupa Sosyal Şartının ücret konusundaki hükmünü onaylanmaması, sosyal güvenlikte İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden farklı düzenlemeler içeren 102 sayılı Sözleşmenin esas alınması, 1982 Anayasasının anılan bildirgedeki ücret ve sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemeleri alıntılanmaması ve eş değer hükümler koymaması, asgari ücretin tespitinde ailenin yok sayılması ve köyler, büyükşehirler ve diğer yerleşim yerlerinde geçim şartları eşitmiş gibi ülke genelinde geçerli tek bir miktar olarak belirlenmesi, sosyal güvence için prim ödeme şartı konulması ve prim oranlarının yüksek tutulması, aileleri ekonomik yönden çökertmiştir. Birçok ilçe, şehir ve büyükşehirde küçük çocuklu hanımların çalışma özgürlüğü, insan haklarına ve sosyal devlet ilkesine aykırı olarak “çalışma zorunluluğuna” dönüşmüştür. Bu durumda, toplumun ve fertlerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlamayı temel amaç olarak ifade eden 1982 Anayasasından itibaren İş Kanunu, Asgari Ücret Yönetmeliği ve sosyal güvenlik kanunlarında gerekli değişiklikler ivedilikle yapılarak aileler, olması gereken ekonomik şartlara sahip kılınmalıdır.