Kadın cinayetlerinin sorumlusu geleneksel yapı mı?

A -
A +

Prof. Dr. Burak Gönültaş
Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye’de meydana gelen kadın cinayetlerinin sebepleri konuşulurken hemen karşımıza Batı tandanslı feminist yaklaşımlar çıkmaktadır. Tabii, bu yaklaşımlarda “günah keçisi” olarak geleneksel yapımız gösterilmektedir. Hâlbuki kadın cinayetlerinde birçok sebep ve karmaşık bir gelişim safhası söz konusudur. Ülkemizde meydana gelen vakaların yoğunlaştığı şehirlere baktığımızda ise geleneksel toplum yapısından ziyade seküler sosyal yapıya sahip oldukları görülür.

 

 

 

 

 

Kadın cinayetlerini bütünüyle geleneksel yapımıza mal etmeye çalışmak, bu problemin çözümünü zorlaştırdığı gibi, çözüm arayışlarını da yanlış mecralara yöneltmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

Ölümle neticelenen kadın cinayetlerinin en fazla meydana geldiği şehirler İstanbul, İzmir, Aydın, Muğla ve Antalya’dır.

 

 

 

Kadın cinayetlerinin sorumlusu geleneksel yapı mı?

 

 

 

 

 

Türkiye gündeminde son dönemde ciddi şekilde yer tutan bazı adli vakalar, sadece tarafı olan kişilere zarar vermiyor, toplumumuzu ve geleceğimizi de tehdit edecek birtakım problemlerin sinyallerini de veriyor. Son dönemde yaşadığımız sosyal değişimler (göçler, pandemi, ekonomik sıkıntılar vs. gibi) ve bunlarla birlikte ortaya çıkan sosyal meseleler, artık toplumumuzun her katmanında kendini gösterir hâle geldi. “Bir insan bunu hangi sebeple yapar?” dediğimiz hadiseler çoğalıyor. Özellikle şiddet içerikli vakalara baktığımızda bir insanın, bir başkasına canavarca hislerle saldırmasını aklımız almıyor. 

 

Gerçekten de sosyal problemler tabiatı gereği karmaşıktır ve işin içerisine birçok sebep girer. Bu sebepler sosyal dokumuza çeşitli şekillerde yerleşir, birleşir, çoğalır, karmaşıklaşır ve bazı kişilerin toplum içinde davranış biçimlerini olumsuz etkiler. İşte burada, bu vakaların ortaya çıkardığı sonuçlar ile bunların sebepleri arasında mantıklı-aklî bağlar kurabilmek için teorilere başvururuz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, hiçbir teori tek başına bir sosyal vakayı ya da meseleyi tamamen açıklayamaz, böyle bir iddiada da bulunmaz. Her meselenin kökenindeki sebepleri ve birbiri arasındaki ilişkiyi iyi tahlil etmelidir. Ancak bazı vakalarda böyle yapılmadığı gibi, sebebini anlayamadığı ve iyi tahlil edemediği bir meseleyi çevresinden duyduğu şekilde (âdeta dile pelesenk ederek) “sebeplendirme” çabalarına şahit oluyoruz. Bu çabalar toplumun bir kısmında bilinçsizce olurken, bir kısmında ise durumu saptırmak, belli topluluklar vurmak, rahatsız etmek için yapılıyor. Böylece hem sosyal mesele tam olarak anlaşılamıyor hem de problemi çözmek için yanlış mecralarda dolaşılıyor. Kanaatimce bu meselelerden biri de kadın cinayetleridir. 

 

 

KADIN MESELESİ VE MEDYA

 

 

Öncelikle şu bilinmelidir ki, kadın cinayetleri meselesi insani bir meseledir. Yani hepimizi olumsuz etkileyen ve üzen durumlardır. Bu sıkıntıyı çözmemiz insaniyet namına şarttır. Kadınların huzuru ve mutluluğu, toplumumuz ve geleceğimiz açısından çok önemlidir. Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi burada dikkat edilmesi gereken husus; bu cinayetleri sebeplendirmeye çalışırken toplumumuzun temel sosyalizasyon dinamiği olan geleneksel yapımıza olan saldırılarla karşı karşıya kalınmasıdır. Şöyle ki, 19 yaşındaki Semih Çelik’in iki kişiyi öldürmesi hadisesi geçen hafta bütün Türkiye’yi sarstı. Bu hadise herkesi üzerken birtakım kesimler ise olanları ataerkillik üzerinden geleneksel yapımıza ve kültürümüze bağlayarak sanki bu vakaların müsebbibi geleneksel yapımızmış gibi konuyu ele almaya çalıştılar. Hâlbuki, katil seküler bir kişiydi hatta iddiaya göre satanizmle ilişkili bir ideolojiden gelmekteydi. Annesinin beyanına göre pandemi sonrası içine kapanan, sürekli sanal ortamda bulunan ve psikolojik problemleri ciddi boyutlara ulaşmış biriydi. Ayrıca uyuşturucu madde bağımlılığı vardı(1). Belki bu vakada da muhtemelen madde etkisinde idi. Bunlara rağmen sosyal medya ve yaygın medyadaki ifadeler, geleneksel toplum yapımızı hedefe koydu. Peki, yakın geçmişe baktığımızda Türkiye’de işlenen kadın cinayetlerinde durum nasıldı ve genel olarak sebepler nelerdi? Veriler üzerinden konuyu tahlil etmeye çalışalım... 

 

 

KADIN CİNAYETLERİNDEKİ İSTATİSTİK

 

 

Cinayetlerde kadın erkek oranlarına baktığımızda en fazla maktul olma oranı erkeklerdedir. İçişleri Bakanlığının 2021 yılında yayınladığı rapora göre, ülkemizde meydana gelen cinayetlerde kadın maktul oranı %20 civarında iken, erkek maktul oranı kadınlara göre yaklaşık olarak dört kat fazladır(2). Kadın cinayetlerinin faillerine bakıldığında eski ya da devam eden ilişkideki partner olma oranı Avrupa’da %40-%70 arasındaki oranlarla değişirken, İngiltere’de bu oran ortalama %37 civarındadır. Farklı ülkelerdeki kadın cinayetleri oranları üzerine yapılan bir çalışmada ise kadın oranının %43 civarında olduğu belirtilmiştir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada, kadın cinayetlerinin yaklaşık yarısı eşleri tarafından işlenmiştir(3). Kadın cinayetlerinin en fazla meydana geldiği bölgeler ise ölümle sonuçlanma açısından Marmara, Ege ve Akdeniz bölgeleridir(4). İl bazında ise 2020 yılında İzmir, Aydın, Muğla, Antalya ve Adana’nın İstanbul’dan sonra ülke genelinde kadın cinayetlerinin en fazla yaşandığı şehirler olmasıdır. 

 

 

CİNAYETLERDE ÖNE ÇIKAN SEBEPLER

 

 

Kadın cinayetlerine yönelik yapılan çalışmalarda genel olarak görülen, cinayetin öncesinde kadının başta en yakınları olmak üzere çevresinden şiddete maruz kaldığı gerçeğidir. Yani cinayetler maalesef öncüleri ile gelmektedir. Failler üzerine teoriler incelendiğinde ferdi bazda ciddi psikiyatrik ve psikolojik problemlerin olduğu görülmektedir. Zeyrek-Rios’un aktardığına göre eş katillerinin ortak özellikleri içerisinde ruhi problemler, alkol veya uyuşturucu kullanımı vardır ve saplantılı takip (stalking) görülebilir(3). Bunun yanı sıra failin yaşadığı ekonomik ve sosyal streslerin, şiddetle sonuçlanabildiği görülmektedir.

 

Yine şiddete maruz kalan kadının sosyal destek mekanizmalarından faydalanamaması veya çevresinden destek görmemesi de şiddet maruziyetini arttırabilir. Cinayetlerde genel saik, kıskançlık, takıntılı sevgi, aldatılma-terk edilme, ayrılma-boşanma isteği, ev içerisinde yaşanan bazı problemlerin çözülememesi gibi sebeplerdir. Yine yurt dışında yapılan çalışmalardan derlendiği şekilde bakıldığında; kadın cinayeti işleyen faillerin şu özellikleri öne çıkmaktadır: Kötü giden bir ilişkide eşi cezalandırma güdüsü, eğitim seviyesinin düşüklüğü, iş imkânlarının azlığı, suç geçmişinin varlığı ve eş üzerinde tahakküm kurma, aşırı sahiplenme ve kıskançlık duygularının yoğunluğu(3). Maalesef ülkemizde kadın cinayeti işleyen faillerin özelliklerini deneysel bulgularla ortaya koyan şümullü araştırmalara rastlayamıyoruz. 

 

 

EVDEN UZAKLAŞTIRMA ŞİDDETİ KÖRÜKLÜYOR

 

 

Bunların yanı sıra kadınları korumak adına geliştirilen resmî müdahale yöntemlerindeki yanlışlıklar da şiddetin dozunun artması ile sonuçlanabilir. Şöyle ki şiddet uygulayan erkeklerin eşleri tarafından şikâyet edilmeleri, intikam hissi ile cinayet işlemelerine sebebiyet verebildiği belirtilmiştir (3). Nitekim 6284 sayılı kanunu değerlendiren bir çalışmada, boşanma davalarıyla ilgilenen profesyoneller, bu kanundaki tedbirlerin (uzaklaştırma kararı gibi) doğru bir şekilde uygulanmadığında çatışmaları körükleyici bir etki yaptığını belirtmişlerdir(6). 

 

 

ATAERKİLLİK VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET İLİŞKİSİ

 

 

Ataerkillik, erkek egemen bir sistemin toplumda kadınları alt konumda bırakan, erkek otoritesinin düzeni belirlediği bir toplum türü olarak tanımlanabilir. Ülkemizdeki akademik çalışmalarda ve medyada ağırlıkla ataerkillikle toplumun geleneksel yönü ilişkilendirilir. Bunda özellikle 70’lerle birlikte feminist teorisyen ve eylemcilerinin etkisinin olduğunu görüyoruz(5). Feministler, bu tür toplumlarda kadınların kendilerini var edemediklerini ve toplumsal hayatta yer alma çabalarının ise erkekler tarafından engellendiğini iddia ederler. Böylece kendini var etmeye çalışan kadını engellemek ve tahakküm altına almak isteyen erkeğin de şiddete başvurduğunu öne sürerler. Bu bakış açısı her ne kadar erkek şiddeti için bir açıklama getirse de argümanlarını desteklemek adına toplumsal düzeni sağlayan iyi-kötü, doğru-yanlış uygulamaların hepsine topyekûn saldırmayı içerebilmektedir. 

 

 

MARİFETNAME VE KADIN HAKLARI

 

 

Meydana gelen kadın cinayetlerinde görüldüğü üzere, cinayetlerde pek çok sebep ve karmaşık bir gelişim sürecinin olduğunu söyleyebiliriz. Faillerde, psikiyatrik rahatsızlıklar, uyuşturucu madde kullanımı ve yoğun stres verici durumlar (kıskançlık, ayrılmayı yedirememe gibi), öncesinde birtakım yanlışlıklarla (şiddet ortamında büyüme, yetiştirme, toplumdaki yanlış inanışlar vb.) bir araya gelerek şiddete ve en uç formunda ise cinayete dönüşebilmektedir. Ülkemizde bu problemle ilgili çalışmalar, cinayeti işleyen faillerin başta motivasyonları olmak üzere cinayet işleme sebeplerinin anlaşılması için yetersizdir. Hukuki dokümanlar üzerinden toplanan veriler de adli amaçlı oldukları için konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmamızı sağlamamaktadır. Cinayetin ve öncesindeki şiddetin gelişiminin sebepleri ayrıntılı bir şekilde çalışılmadığından, gündemimize gelen bu vakalarda sebeplendirme işine de girişince, hemen karşımıza Batı toplumu tandanslı feminist yaklaşımlar çıkmaktadır. Tabii, bu yaklaşımlar hemen “günah keçisi” olarak geleneksel yapımızı bütünüyle suçlayan argümanlar üretmektedir. Hâlbuki ülkemizde meydana gelen vakaların yoğunlaştığı şehirlere baktığımızda geleneksel toplum yapısından daha çok seküler toplum yapısına sahip oldukları görülür. Yine Avrupa ve dünyadaki oranlara bakıldığında da ülkemizdeki oranlar çeşitli açılardan daha düşüktür. 

 

Bakın geleneksel yapımızı sosyolojik olarak tahlil eden büyük âlimlerden Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri, günümüz modern kadın hakları daha yazılmadan birkaç asır evvel, “Marifetname” isimli kitabında otuz madde ile eşlere nasıl davranılması gerektiğini anlatmaktadır. Osmanlı döneminde evlenecek erkeklerden öncelikle buradan okuyup anlayıp öyle evlenme sürecine başlamaları gerektiğinin tavsiye edildiğini birkaç kez duymuştum. Bakın biri şöyle: “Ona karşı her zaman, yumuşak davranmalıdır. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: (Müslümanların en iyisi, en faydalısı, zevcesine [hanımına] karşı iyi ve faydalı olandır).”(7)

 

 

SONUÇ OLARAK…

 

 

Kısacası bu önemli problemi, bütünüyle geleneksel yapımıza mal etmeye çalışmak bu problemin çözümünü zorlaştırdığı gibi, çözüm arayışlarını da yanlış mecralara yöneltmektedir. Sonuç olarak öncelikle ülkemizde kadın cinayeti işleyen faillerle ayrıntılı ve cinayetteki motivasyonlarını içeren analizlerin yapılmasına gerek olduğu ortadadır. Yani öncelikle problemin kaynağını mikro, mezzo ve makro boyutları ile incelemeli ve somutlaştırmalıdır. Bu tespitler ışığında şiddetin sebepleri anlaşılmalı ve çözüm arayışları planlanmalıdır. Şiddet uygulayan kişilere uzaklaştırma tedbirleri verildiğinde, bunların uzaklaştırma yaptırımlarını bir merkezde geçirmeleri sağlanmalı ve bu süre boyunca çeşitli psikososyal müdahaleler yapılmalı ve tedavileri verilmelidir. Yine aile içi şiddet problemi yaşayan ailelere yönelik olarak kolluk-sosyal hizmet uzmanı ve gönüllülerden oluşan ekipler kurarak, bu ekiplerin sıklıkla aileleri ziyaret etmeleri ve ev ortamında aile danışmanlıkları vermeleri sağlanmalıdır. Kadınların haklarını savunmak ve şiddetin önlenmesi için farkındalık oluşturmak oldukça elzemdir ve tüm kesimlerce desteklenmelidir. 
.....

 

 

1. https://www.sabah.com.tr/trend/galeri/yasam/son-dakika-katil-semih-celikin-annesi-sabaha-konustu-keske-ben-olseydim-de-o-kizlar-olmeseydi

 

2. https://www.icisleri.gov.tr/kasten-oldurme-olaylarinda-son-15-yilda-315lik-dusus-saglandi

 

3. Zeyrek-Rios, E. Y. (2021). Psikolojik ve kriminolojik açıdan kadın cinayetleri. İçinde (M. Öztürk ve M. Bulut), Tüm yönleriyle kadın cinayetleri. Nobel Yayınevi: Ankara

 

4. https://umut.org.tr/umut-vakfi-2020-yili-kadin-cinayetleri-haritasi/

 

5. Zengin, B. (2021). Ataerkil sistemin temelleri ve kadın cinayetleri. İçinde (M. Öztürk ve M. Bulut), Tüm yönleriyle kadın cinayetleri. Nobel Yayınevi: Ankara

 

6. Nuhoğlu, H. (2019). Boşanma Sürecinde Çatışma Deneyimlerinin Stratejik Aile Terapisi Temelinde Analizi Bir Karma Yöntem Araştırması Doktora Tezi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalı, Ankara.

 

7. Kutbiddin İzniki. Mürşidi Müteehhilin. Bedir Yayınları

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.