Mahmut Kemal Aydın
İhlas Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı
mahmutkemal.aydin@ihlas.com.tr
Şam şehri yardımdan mahrum kaldı ve muhasara, birkaç ay uzadı. Recep ayında generalin bir oğlu dünyaya gelmişti ve askere ziyafet verildi. Bizans askeri yiyip-içmekle meşgulken mevkileri boş kaldı. Hâlid bin Velid ise geceleri uyumayıp onların hâlini araştırıyordu. Muhafaza yerlerinin boş kaldığını tespit edince hemen askerini hazırladı. Derken bir gürültü koptu. Ahali, ne yapacaklarını şaşırdı!..
Şam’a Ebû Ubeyde sulh yoluyla, Hâlid bin Velid ise savaşarak girdi ve şehrin ortasında kavuştular.
Suriye’nin fethine giden yol Yermük Savaşı’yla açılmıştı.
Baas idaresinden yakın zamanda kurtulan Suriye’de artık yeni bir düzen inşa ediliyor. Tarih boyunca farklı devletlerin hâkim olduğu Suriye, Hazreti Ömer devrinde (miladi 636) Bizans’ın elinden alınıp Müslümanların idaresi altına girmişti. Böylece asırlarca sürecek ihtişamlı günler başlamıştı.
Suriye’nin fethine giden yol ise Yermük Savaşı’yla açılmıştı.
Halid bin Velid, Irak’tan Suriye havalisine gelmesine kadar, İslam ordusunda muhtelif birlikler vardı. Her ne kadar, Ebu Ubeyde hazretleri aşere-i mübeşşereden ve hepsinin üzerinde umumi kumandan olsa da her birlik kumandanı kendi birliği ile başlı başına savaşırdı. Müslüman ordusu 46 bin kadar olup, içlerinde 1.000 kadar Sahabi vardı. Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Heraklius’un Yermük mevkiindeki ordusu ise 240 bin civarında idi.
Halid bin Velid hazretleri geldiğinde bu kumandanlara bir konuşma yaptı. Konuşmasında “Hazret-i Ebubekir, sizi yek diğere yumuşaklık ile muamele edip, suhuletle uyuşurlar diye göndermiştir. İçinizden bazınız emarete seçilse, Allah ve Halife-i Resulullah indinde size bir nakısa vermez, geliniz şu düşmanlara bakınız. Nasıl hazırlanmışlar? Eğer bugün, biz onları hendeklerine püskürtür isek, daima onları püskürtürüz. Eğer onlar bizi bozarsa bundan böyle felah bulmayız. Şimdi geliniz. Emareti yani ordu kumandanlığını elden ele tedavül ettiriniz. Biriniz bugün, diğeriniz yarın ve öbürünüz öbür gün emir olsun ki, her biriniz sıra ile emir olasınız” dedi. Bunun üzerine bütün emirler ittifakla, Halid bin Velid’i o gün başkumandanlığa seçtiler.
Rumlar, öyle mükemmel bir şekilde her biri 1.000 askerden meydana gelen 240 alayla muntazaman harp meydanına çıktılar. Halid bin Velid ise, yine her biri 1.000 kişiden mürekkep İslam alaylarının her birinin başına, İslam kahramanlarından birer alay kumandanı tayin etti. O güne kadar Müslümanlar böyle muntazam şekilde harp meydanına çıkmamıştı.
Ümmetin emini olan Ebu Ubeyde merkezde, Amr ibni As ile Şurahbil sağ cenahda, Yezid ibni Ebu Süfyan ve Ka’ka sol cenahda, Abdullah ibni Mes’ud ve kuvvetleri ise ihtiyatta idi. Ebu Süfyan ibni Harb, askeri cenge teşvik ederdi.
Savaş başlayıp süvariler çarpıştıkları sırada, Medine’den bir haberci geldi. Askerler de habercinin başına toplandı. Ancak askerler “Halife tarafından, yardım gönderilmek üzereymiş!” gibi sözlerle geçiştirildi.
Hâlbuki Hazreti Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etmiş, Hazreti Ömer (radıyallahu anh) Halife olup seraskerliği Ebû Ubeyde'ye tevcih buyurmuş ve haberci, başkumandanlık emrini getirmişti. Fakat el değişecek zaman olmadığından Ebû Ubeyde hazretleri, bir müddetliğine o emri gizlemiş, sonradan duyurmuştu.
İşte o esnada Rûm generallerinden meşhur Yorgi harp meydanına geldi. Hâlid İbni'l-Velid hazretlerini istedi. O da yanına vardı. İkisi de muharebeyi bırakıp karşılıklı konuşmaya giriştiler.
Yorgi “Ya Hâlid! Doğru söyle, yalan söyleme. Peygamberinize gökten bir kılıç indi de o da sana mı verdi ki, onu hangi kavim üzerine çeksen o kavmi bozuyorsun?” dedi. Hazret-i Hâlid ise “Allahü teâlâ, bizlere peygamber gönderdi. Ben, onu tekzip ve onunla cenk edenler içinde idim. Sonra hidayete erip ona tâbi olduğumda bana ‘Sen, Allah'ın müşrikler üzerine çektiği kılıcısın’ dedi ve nusretle dua etti” dedi.
Onun üzerine Yorgi “Neye davet ediyorsunuz?” dedi. Hazret-i Hâlid ise “Ya İslâm ya cizye ya muharebe! Bu üç şeyin birine davet eyleriz” cevabını verdi.
Yorgi ise “Sizin davetinize icabetle içinize girenlerin rütbesi nedir?” diye tekrar sordu. Hâlid’in “Onun rütbesiyle bizim rütbemiz birdir” demesi üzerine Yorgi “Onun için de sizin gibi ecir ve mükâfat var mıdır?” diye sual etti. Hâlid “Evet. Belki o, bizden üstündür. Zira biz, Peygamberimiz sağ iken ona ittiba ettik ki, bize gaybdan haber verirdi. Ondan fevkalade hoş şeyler ve mucizeler gördük. Gördüğümüzü gören ve işittiğimizi işiten kimsenin Müslüman olması lâzımdır. Siz ise bizim gibi görmediniz, bizim gibi işitmediniz. Sizden İslâm’a giren bizden üstün olur” diye cevap verdi.
Yorgi, hemen kalkanını tersine çevirdi ve Hâlid'in telkiniyle Kelime-i şehâdet getirdi. Yorgi, hemen kılıcını sıyırarak Hâlid ile beraber düşman üzerine hamle etti ve böyle meşhur bir generalin savaş meydanında Müslüman oluvermesi, Rûmların pek gücüne gitti.
Önce Rûmlar, şiddetli bir hücumla İslâm askerlerini yerlerinden kaldırdılar ve geri çekiliş hatları üzerinde bulunan İkrime İbni Ebî Cehil üzerine düşürdüler.
Serasker Hâlid ve General Yorgi, pek şiddetli ve uzun muharebeler ettiler. İslam askeri, öğle ve ikindi namazlarını îma ile kıldılar. Gündüzün son deminde yeni Müslüman olan General Yorgi, şehadet şerbeti içti. Bir gün içinde en büyük bir dereceye vusul buldu.
İşin sonunda Rûmların sarsılmış oldukları sırada “Seyfullah”, onların merkez kesimine pek şiddetli bir hücum etti. Rumların süvarileriyle piyadelerinin arasına girdi. Süvariler, piyadeleri bırakıp kaçtı. Piyadeleri, atların ayakları altında ezildi. Orduları bütün bütün bozuldu. İslam askeri, arkalarına düştü. Arap atlısının önünden kaçıp kurtulmak ne kadar zor olduğu malûmdur. Rûmların savaş meydanında düşüp kalanlarına kıyasla kaçarken telef olanları kat kat fazlaydı. Birçok alayları dahi Yermük ve Vâkûsa uçurumlarına düşüp telef oldular. Birçoğunu da kaçarken ehl-i İslâm kadınları telef etti. Rûmların kumandan ve ileri gelenlerinden birçok kişi öldürüldü. Hattâ İmparatorun biraderi de telef oldu. Toplamda yüz binden fazla Bizanslı öldürüldü.
İslâm ordusu tarafında ise üç bin civarı şehit vardı. İçlerinde İkrime ve oğlu Amr ve Hişam İbni'l-Âs ile meşhurlardan ve ilk muhacirlerden nice zevat-ı kiram bulunuyordu. Ebû Süfyan'ın da bir gözü, ok isabetiyle âmâ oldu. Fakat bu büyük zafer, müteâkiben bütün Şam beldelerinin fethine sebep oldu.
Yermük vak'ası üzerine Havran ve Cevlân gibi nice memleketler İslam eline geçmiştir. Ancak Ürdün yönünde Fihl nam mevki'de Rûmlarla muharebe yaşanmıştır. Şöyle ki: Hâlid İbni'l-Velid, öncü kuvvetlerine ve Amr İbni Âs bir cenaha emir olup Ebû Ubeyde dahi bir cenahın idaresini eline almıştı. Asıl ordunun idaresi Şurahbîl İbni Hasene'de idi. Şurahbil İbni Hasene Hazretleri, Fihl mevki'ine vardı. Rûmların ordusuna karşı ordu kurdu.
Rûmlar, geceleyin bir vesile ile geçip İslam ordusunu bastılar. Şurahbîl ise geceleri gâfil yatmayıp ihtiyat üzere bulunduğundan sabaha kadar güzel müdafaa etti. Muharebe sabahtan akşama kadar uzadı. Rûmların birinci ve ikinci generalleri katledildi ve orduları bozuldu.
Yermük vakasından sonra, İmparator Heraklius gerek Humus'un gerekse Şam'ın muhafazalarına itina gösteriyordu. İşte Hicri 14. sene başlarında Ebû Ubeyde (radıyallahu anh), askerleriyle birlikte Şam üzerine yürüyüp şehrin köy ve kiliselerini fethetti. Rûmlar, Şam’ın kapılarını kapayıp korumaya çalışırken asker şehri her taraftan muhasara etti.
Heraklius, Şam’a yardım için bir fırka göndermişti. Fakat Humus yolunu kesen Zü'l-Kela', onları bozdu. Şam şehri yardımdan mahrum kaldı ve muhasara, birkaç ay uzadı. Recep ayında generalin bir oğlu dünyaya gelmişti ve askere ziyafet verildi. Bizans askeri yiyip-içmekle meşgulken mevki'leri boş kaldı.
Hâlid İbni'l-Velid, geceleri uyumayıp hâlini araştırıyordu. Şehrin içinden kaynaklar bulmuştu ve onların her hâl ve hareketinden haber alıyordu. Böylece ihtiyaç ânında kullanmak üzere ipten merdivenler hazırlamıştı. Muhafaza yerlerinin boş kaldığını tespit edince hemen askerini hazırladı.
Yanına Ka'kâ' İbni Amr ve Mez'ur İbni Adiyy gibi aslanları alıp ipten merdivenleri kale burcunun üzerine attı. Askerler yukarı çıkıp merdivenlerin uçlarını sabit kıldılar. Hâlid bin Velid de yanındaki adamlarıyla yukarı çıktı ve burç üzerinde muhafızlar bıraktı. Yukarıdakiler “Allahü Ekber” dedikleri gibi, Müslüman ordusu merdivenlere ve kapıya hücum ederek içeri girdiler. Şehir içinde bir gürültü koptu. Ahali, ne yapacaklarını şaşırdı.
Bunun üzerine Rûmlar, Ebû Ubeyde'ye haraç vermek üzere, barış antlaşması yaparak onu askeriyle beraber içeri aldı. Bir taraftan Ebû Ubeyde sulh yoluyla, diğer taraftan ise Hâlid bin Velid savaşarak şehre girdi ve ortada kavuştular. Diğer kumandanlar da barış yoluyla şehre girmişlerdi. Bu sebeple Hâlid bin Velid’in girdiği yön de barışla alınmış hükmünde sayıldı.
Şurahbîl İbni Hasene (radıyallahu anh), Beysan'a varıp mukabeleye çıkanları perişan ederek Beysan'ı fethetti. O sırada Ebû'l-A'ver de Taberiya'yı kuşatmıştı. Ahalisi sulhla yani barışla şehri teslim ettiler. Diğer Ürdün beldeleri de birer birer savaşmadan ele geçirildi. Bu suretle Ürdün vâdisi, kâmilen Müslümanların eline geçmiştir. Şam vâlisi olan Yezîd İbni Ebî Süfyan, Tedmür'e Dihye-i Kelbî'yi ve Havran'a Ebû'l-Ezheri'l-Kuşeyrî'yi memur etti.
Yezid İbni Ebî Süfyan, biraderi Hazreti Muaviye'yi öncü kuvvetlerine memur ederek Akdeniz kıyılarına gitmiş ve kolaylıkla Sayda ve Cübeyl ve Beyrul beldelerini fethetmişti. Ebû Ubeyde, Humus cihetinde ve Amr İbni Âs dahi arz-ı Filistin'de büyük fetihlere mazhar olmuşlardır.
Yukarıda anlatıldığı üzere Şam Başkumandanı Ebû Ubeyde; Şurahbil İbni Hasene ile Amr İbni Âs'ı Ürdün ve Filistin tarafına göndermiş, kendisi de Hâlid İbni'l- Velîd ile beraber Humus üzerine gitmiş idi.
Yolda Zü'l-Kelâ' ile buluştular. Rûm İmparatoru Heraklius ise onlara karşı Teodor ve Yanis adlı generallerle iki ordu göndermişti. Onlar da bulundukları yere gelip Teodor, Hazret-i Hâlid'in, Yanis ise Hazret-i Ebû Ubeyde'nin hizasında gecelediler.
Sabahleyin Teodor ordusunun savuşmuş olduğu görüldü ve Şam üzerine gitmiş olduğu anlaşıldı. Hazret-i Halid, atlı ile arkasından koştu.
Yanis dahi Ebû Ubeyde üzerine hücum etti. Lâkin kendisi maktul ve askeri Humus'a doğru firara mecbur oldu. Hazret-i Ebû Ubeyde de arkalarına düştü.
Şam muhafızı Yezid İbni Ebî Süfyan, Şam’dan çıkıp Teodor ile çarpışırken Hâlid yetişti. Teodor’un ordusu, iki grup arasında kalıp külliyen darmadağın oldu.
Sonra Hazret-i Ebû Ubeyde, Hâlid İbni'l-Velid ile beraber Yanis’in ordusunu takip ederek Humus'a gittiler ve her taraftan şehri sardılar.
Heraklius ise Humus'u kurtarmak için Urfa'ya gitti. El-Cezîre aşiretlerini savaşa teşvik etti. Onlar da Humus'a doğru harekete başladı.
Fakat El-Cezîre aşiretleri, bir sebeple yurtlarının muhafaza için geri dönmek mecburiyetinde kaldılar. Bu yüzden Humus, yardımsız kaldı ve ahalisi, Şam gibi cizye ve haraç vermek üzere teslime mecbur oldu. Hama da benzer şekilde teslim alındı.
Ebû Ubeyde Hazretleri, Lazkiye'yi ise savaşarak fethetti.
Müteakiben Hazret-i Hâlid, Urfa’ya doğru yürüdü.
Heraklius, artık Şam beldelerini elinde tutamayacağını kesin olarak anladı. Urfa'dan Şimşat'a varınca yüksek yere çıkıp Şam yönüne hasret dolu bakış attı ve “Ey Sûriye! Artık seninle bundan sonra buluşmamak üzere elveda” dedi. Ebû Ubeyde Hazretleri ise Haleb'i de barış yoluyla fethetti.
.....
Kaynak: Ahmed Cevdet Paşa,“Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa”
Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...