İnsanları kullandığı kıyafetlerden nasıl soğutabilir, yenilerini nasıl satabiliriz acaba?
İşini bilen tekstilci, kadına ve çocuğa çalışır, bayanlar modadaki ufak dalgalanmaları bile takip eder, uğruna para harcarlar. Kadın modasında zikzaklar serttir, bir anda miniden maksiye dönebilir, siyahtan beyaza... Moda gardırop devirtir şaşkına.
Hanımlar tülleri, güpürleri, dantelleri, şalları, püskülleri çekinmeden kullanır, manto, pardesü, eşarp, fular, ayakkabı, çanta, gözlük, takı, parfüm kovalar ayrıca. Nişanlık, gelinlik, abiye apayrı bir dünya, 20 cilt ansiklopedi yetmez, hiç girmeyelim o mevzuya.
Oysa erkek modası tepetaklak yıkılıp yapılmaz, küçük dokunuşlar olur olursa… Bu yüzden yazıyı beyler için hazırladık, 32 kısım tekmili birden veriyoruz tek sayfada.
Malum mekteplerde ilk insanların bundan 8 bin yıl önce mağaralarda yaşadığı anlatılır. Hâlbuki Göbeklitepe 12 bin yıllıktır ve mimari birikimi ile öne çıkar. Evrimcilere göre henüz avdan, silahtan, ateşten, tekerlekten, tarımdan bihaber olmalı, çıplak dolaşmalı, kırlarda otlamalıdırlar.
Terzilerin piri Hazret-i İdris, ümmetine kent hayatını ve yönetim sanatını öğretir. Yüz şehir kurar ki en küçüğü Rehâ’dır (Er Ruha, Urfa). Hikmet, riyâziye ve fen dersleri verir, tababet, astronomi, vakit tayini, takvim, kimya.
Eski insanlar da giyinir, dikişi bilir. Sümerliler yün peşli konakeşler, İranlılar ağır kumaşlardan kıvrımlı kaftanlar, Mısırlılar pliseli keten etekler giyer. Çinliler ipekli dokur, Uygurlar tezgâha pamuk ve keten de koyar, geometrik bezemeler yapar.
Asya kurganlarından Hunlara ait keçe, kumaş, yün çorap ve deri çizmeler bulunur. Hititler hurri denen tunikleri kuşanır, Göktürkler börksüz çıkmaz.
Frigler üniforma meraklısıdır, kumaşı fibula (bir nevi firkete, toka, kopça) ile tuttururlar. Bizanslıların paenulaları (kapşonlu panço, pelerin), Selçukluların varka ve Gülşah yazmaları, Osmanlının ak mintanları, sırmalı yelekleri, ibrişim kuşakları, kürkleri, kaftanları minyatürlerde görünür açıkça.
Tabii kıyafet biraz da coğrafyaya tabi, eğer nebati lifler varsa örülür giyilir kolayca.
Eski Yunan ve Roma heykellerine bakarsanız alelusul bir kumaş dolar öyle dolanırlar.
Türkler ise şalvar ve çizme giyer, meşin kemer ve bileklik takarlar.
Asitanede herkes her istediğini giyip kuşanamaz. Kimin külah, sarık, tolga, entari, cepken, cübbe, kaftan kullanacağı nizamname ile belirlenir, kıyafet bir makam işaretidir aynı zamanda.
Avrupalılar ise süslü, tüylü ve renkli şapkalar takar, yakalarına kat kat dantel sararlar. Kafalarında lüle lüle taranmış pudralı peruklar...
Erkeklerde peruka hastalığı genç yaşta saçlarını kaybeden Fransa kralı XIII. Louis ile başlar. Bilhassa yargıclar tarafından kabul görür, statü sağlar kendi çapında.
Form stil, model üzerine kafa yoran Avrupalı terziler papaz kıyafeti olan Cassock’ı elden geçirir frak ve ceket şeklinde piyasaya sunar. Devrin pantolonları kadınsıdır, bildiğiniz tayt. Ortada keskin bir ütü izi vardır, dar kalça, duble paça.
Cihan harbi yıllarında erkek kıyafetleri militarist çizgiler taşır, sokaklar kışlaya döner âdeta.
Ancak Windsor Dükü Prens Edward ekose kasket, fötr şapka, devrik yaka ve kuyruklu redingot sardırır başımıza. Yok fleto cep, düğmeli manşet, dar yelek, şal yaka…
Galler prensinin golf oynarken giydiği ‘plus fou’ pantolonlar ve Glen desenler moda olur bir anda.
Cumhuriyetimizi kuranlar da yakinen takip ve taklit eder, birebir kopya. Ankara balolarında Britanyalı teğmenlerin üniforma rengi çok tutulur mesela.
Halk kendi hâline bırakılsa yakasız mintan giyer, papyon yerine Yozgat işi yağlık bağlar. Mujik (Rus köylüsü) kasketi yerine Manisa işi efe poşusu sarar. Derken Fransız terzileri öne çıkar, sıra düğmeli siyah ceket, gri yelek ve çizgili pantolonla takımı tamamlar, renkli ipleri cesurca kullanırlar.
İngiliz modacı Frederick Scholte ise kraliyet süvarilerinin üniformalarını taşır hayata. Korseli dar bel, vatkalı geniş omuz ve bol kol oyuntuları ile (London cut) Hollywood ünlülerini tavlar. Filmlerde görünmesi yeter de artar, hızla yayılır dünyaya. Bilahare kruvaze kesim, sivri yaka ve çizgili kumaş girer sıraya.
2. Cihan Harbi yıllarında ise Hugo Boss’un tasarladığı Nazi kıyafetleri hayli sükse yapar.
1940-50 yıllarına James Dean, Frank Sinatra ve Marlon Brando damga vurur. Hayranları resim gösterir mağazaya “aynısından bana da!”
Bizde gereksiz bir ciddiyet vardır, rejim talebelere İtalyan önlüğü, İngiliz şapkası, Hırvat kravatı, Mao kasketi giydirir, japonlar gibi ant okutur, adını Millî Eğitim koyar sonra.
Eh sen çocuğu adliye mübaşirine çevirirsen o da zıvanadan çıkar. Nitekim çiçekli gömlekler, allı morlu şalvarlarla analarına uyar, babalarını çıldırtırlar.
Hippilik film ve müzikle yayılır, Beatles ve diğer Rockçılar boheme vurur, derbederleri peşine takar.
Derken rahat kıyafetler kadife pantolon ve balıkçı kazakları parlar. Yalnız o sıra suni elyaf (orlon) pek yaygındır, iyi terletir ve kötü kokar.
Ardından kot ve tişörte döneriz, ancak hem maarif hem ebeveyn blucine karşıdır. Hiç unutmam öğretmenimiz “düşünebiliyor musunuz çocuklar” demişti “Amerika’da koca koca profesörler derse kotla giriyor, e bu kadar da olmaz ama!”
Onlara sorarsan akademisyenin gözlüğü tel, kafası kel olmalıdır. Okkalı ensesini kolalı gömlekle preslemeli, ceketinin bütün düğmelerini iliklemelidir ayrıca. İyi de sen adamın gırtlağına çökersen, zihni melekeleri dumura uğrar. Eğer 40 yıl çalışıp da bir şey üretemedilerse ondan.
Ceket cepleri bir içeri alınır, bir dışarı salınır. Yakalar kâh incelir, kâh kalınlaşır. Yırtmaçlar tek olur, çift olur, derinliği eksilir, artar.
Gömlek yakaları ya çok küçülür ya da keçi kulağı gibi ceketin dışına taşar. Film artisi ağır çekimde “Nalaaaannn” diye koşarken, yakalar omzunda dalgalanmalı, martı kanadını andırmalıdır âdeta.
Palto, kaban, pardesü, trençkot hattı da dalgalanmalar yaşar. O yıllarda siyasi örgütler müessirdir. Misal Dev-Solcular teskerecilerden parka postal toplar, hakileri çekerler Che ve Deniz hesabına. Parkanın yan cepleri geniştir pazara çık, bir file malzeme tık rahatça. İki üst cep ise paso ve posta koymaya yarar. Yapağıdan bir içliği vardır kışın düğmeyle tutturur, yazın çıkarır atarlar kenara. Zengin çocukları terziye verir, içine muflon çektirir. Parka aşırı boldur dizlerinize gelir âdeta. Belindeki büzgüyü sıkarsan kum saatine dönersin, alttaki kaytanı çekersen kum torbasına. Yüzünü kapşon ve kaşkolla örteceksin, sadece gözlerin açıkta. Elinde mınçaka, belinde palaska. Tırsaklar “silahlı mı len bu” zehabına kapılır, sanki emanet var zulada.
Şimdi epten aykırı, koca koca adamlar donla dolanıyor. Otobüste tramvayda çocuk varmış, yaşlı varmış kimin umurunda? Baldır bacak dikiliyorlar resmî ve mülki erkânın karşısına.
Eee kolay olmadı tabii. İşte böyle böyle muasır medeniyetler seviyesine ulaştık. Siperli serpuş, mendil cebi, kravat iğnesi, paşa rozeti ve paça maşasıyla. Yoksa nasıl çıkabilirdik, Uranüs, Neptün, Pluton’a?
Yok efendim Harezmi sıfırı bulmasaymış şu elimizdeki cihazlar yalan olurmuş filan…
Amaaan, duy da inanma!
hacı abim . Ağzınıza sağlık Allahütealâ razı olsun. Hayırlı uzun ömürler nasip etsin inşallah
Teşekkür ediyorum .En ince teferruata kadar yazıyorsunuz unutmamışsınız.Allahü Teala razı olsun abim.