Dünya nüfusu 8 milyar, her 80 kişiden birine Avtomat Kalashnikova düşüyor ve her sene
250 bin insan kurşunlara geliyor.
Sadece Afrika’da 8 milyon insan Keleş’le öldürüldü ki biyolojik, kimyevi ve nükleer silahlar yaklaşamadı bu sayıya.
Mihail Timofeyeviç Kalaşnikov, Kazakistan Altay Krayı’nın (eyaletinin) Kurya köyünde doğar (1919). 19 çocuklu bir ailenin ferdidir, hayvancılık yaparlar... Mihail, silahlarla erken tanışır, tüfeklere bayılır bilhassa. Eğitim almaz ama eli yatar, kendi çapında küçük buluşlara imza atar. Mesela bizdeki patlangaca benzer aletler yapar, içine tohum değil boncuk koyar, pistonla sıkıştırmaz, barutla atar. Büyüklerin peşi sıra ava çıkar, hatta bir seferinde nehre düşer, girer mi buzun altına? Sudan ödü kopacaktır o günden sonra.
Ancak Mihail doğduğu yeri unutmaz, ailesini ikna edip köyüne döner yıllar sonra. Nasıl mı? Aylarca yürüyerek, yol iz sora sora...
Çift çubuk ona göre değildir, vida olsun, somun olsun ve her türlü demir parça. Kurya’da, bir traktör servisinde iş bulur, tamirat tadilat. Aradığını bulmuştur sonunda.
Bakarlar mekanikle arası iyi, Matlay Lokomotif Fabrikasına alırlar. Artan zamanlarda ve atık malzemelerden bir tabanca yapar. Bu silah yüzünden müdürü sorguya alırlar. O da elemanı kapının önüne koyar.
Cihan Harbi çıkınca, Mihail’i askere alırlar (1938) “Sen” derler, “Dooğru zırhlı bakıma!” Tam da yerini bulur mekanik kabiliyeti artar, nitekim tank komutanı olur kısa zamanda.
Rus silahları zayıftır, Almanlarla aşık atamaz. Sovyet ordusunun kullandığı PPSh-41 makineli tabanca ve eski Mosin-Nagant tüfekler çabuk ısınır, tıkanır, tutukluk yapar. Hiç yoktan hedef olursun hasmına.
Eski yaptığı tabanca hayli sıkıntı çıkarmıştır, müdür Pavel Andreyeviç “Defol” der, “Seni buralarda görmeyeyim bir daha!”
O da derdini Almatı’dan gelen Kazak Yarbay Hasanov’a anlatır. Komutan ciddiye alır, fabrika müdürüne hitaben bir yazı yazar. “Yardımcı olunsun yoldaşa!”
Müdür oldubittiden memnun kalmasa da basit bir tezgâh verir, birkaç eğreti aletle başından savar. Hadi git kumda oyna!
Zaten bir kolu sakattır tek elle kızgın demir nasıl dövülür acaba?
Tam yeise kapılmıştır ki, arkadaşları gelir “Sen ne yapmak istiyorsun” derler, “Hele bi’ anlatsana.”
Tüfeği kaptığı gibi Kazak yarbayın yanına koşar ama cepheye gitmiştir bulamaz, muhafızlar elinde silahla komuta merkezine giren Mihail’i tutuklar.
Bu arada tüfek bir subayın eline geçer, belli ki fabrikasyon değildir, götürüp deneme atışı yapar. Aldığı netice şaşırtıcıdır. On numara!
Mihail’i kodesten çıkarmakla kalmaz, yol gösterir. “Bunun seri üretilmesi için yarışmaya katılman lazım, fazla zaman kalmadı, koş hemen hazırlanmaya başla!”
Onu da diğerlerinin çalıştığı AR-GE merkezine alırlar, mühendisler, teknisyenler okumuş çocuklar...
Bir kısmı alaya alır, bazıları bilgi paylaşır, tüfeğini hafifletmesini söylerler mesela. Komutanlık hesap kitap ve çizimden anlayan birini verir ona.
Mihail zekice bir yol tutturur, hangi silahın nesi üstünse toplar, mesela tetik ve çift kilitli sürgüyü M1 Carabina’dan, emniyeti Remington’dan, gaz sistemini Alman Strumgewehr’den kopyalar, melez bir şey çıkar ortaya. Adamlar yapmış, gidip de Amerika’yı yeniden mi keşfetsin bu saatten sonra?
Madem mermilerin ucu dardır, muz gibi eğik bir şarjör planlar, rakiplerinden on kurşun fazla koyar. Silah az parçalı olduğu için bakımı kolaydır, yer yer boşluklar bırakır, kuma da gömülse mekanizma sıkışmaz.
Kromajla kaplandığı için, suya, çamura, ise pise dayanır, pistonlu yapı geri tepmeyi azaltır,
Yıl 1947. Adını AK-47 koyar.
Yarışmayı rahat kazanır ama çavuştur hâlâ.
Takriben yüz milyon Keleş üretilir. Önce Kızılordu’yu, sonra Varşova Paktı ülkelerini, bilahare Marksist çeteleri donatırlar. 14 müttefik ülkede imalat bandı açılır ayrıca.
Kore Harbi’nde ABD’nin M1 Garand ve M1 Carbine tüfekleri nal toplar.
Keleş, ıslak ve kirli sahada kusursuz çalışır, Vietnam’da da kök söktürür Amerikalılara. Yankiler ölü direnişçilerin AK-47’lerini alır, M-16’ları savurur atarlar kenara.
Bu alet Irak’ta, Libya’da, Güney Afrika, Kolombiya, Kongo ve Suriye iç savaşında hayli can yakar.
Keleş, Alman G3 ve Steyr, Belçikalı FN FAL ve Amerikalı M-16 gibi güçlü rakiplerine rağmen başa oynar. 106 ordunun envanterine girip rekor kırar. Hatta ABD polis teşkilatı da külliyetli miktarda satın alır. (2012)
Ucuz ve basittir, güven verir. Çatışmaya giren teklemeyeceğini bilir, çocuklar da kullanabilir.
Amerikalı savaş muhabiri John Chivers’e göre AK-47 savaşların seyrini değiştirmiş, milislerin elini güçlendirmiştir.
Indiana Üniversitesinden Dr. Richard Gunderman ise “Bu silahın insan vücudunu ne hâle getirdiğine yakinen şahit oldum” der, “Facia!”
300 metreden sonra isabet şansı azalsa da Keleş yakın dövüş ve pusu silahıdır. Dipçiği katlarsan kaput altında saklanır.
Kremlin paraya tamah eder, sadece direnişçilere, kurtuluş ordularına değil, mafya, uyuşturucu baronlarına da mal satar, Keleş’in adı terörle anılmaya başlar.
Moskova için önemli olan doların yeşilidir, kimin niçin kullanacağı daçadakilerin de (devlet sarayları) pek umurunda.
Sovyetler dağılırken ne depolarındaki silahlara mukayyet olabilir ne de lisanslı imalatçılara dur diyebilir. Gün gelir yaptıkları tüfekler kendilerine çevrilir... SSCB Afganistan’a devasa bir ordu indirmiştir; Meclis, idari kadro ve yerli ordu emrindedir. Lakin zayiat dayanılacak gibi değildir, Gorbaçov felaketi fark eder, ricat emri verir.
Tankları topları bırakıp kaçarlar, hurdalar hâlâ ortalıkta...
Eğer en kanlı silah hangisi diye sorulsa Hiroşima ve Nagazaki’deki ölümler gelir aklımıza. Hâlbuki oralardaki vukuat devede kulaktır Keleş’in yanında.
Katil namluyu doğrultup tetiğe dokundu mu bir adam düşer, bir ocak söner. Çocukları yetim, karısı dul kalacak, hayatları kolay olmayacaktır bundan sonra.
Mihail’e göre ölümlerden tüfek imalatçıları değil politikacılar mesuldür. “Ben ateistim hesaba, kitaba inanmam” dese de huzursuz yaşar.
Bir ara Müslümanlığı bile düşünür, çünkü bizde tövbe aracı istemez, tek başına boyun bükebilirsin Rabb’inin huzurunda.
100 milyon silah satıldı demiştik beherinden 10 dolar kazansa 1 milyar dolar!.. Hâlbuki Mihail çavuş maaşı alır, yoksulluk sınırında yaşar.
Evet büstü dikilir, orta terk olduğu hâlde doktora verilir, bilim dehası ilan edilir. Ama bütün bunlar karın doyurmaz.
Ne zaman ki Yeltsin gelir, onu general yapar, maaşı artar, düzgün bir eve taşınır, altına araba, peşine koruma...
Ömrünün son yıllarında rejim sulanır, o da ismini satmaya başlar. Kalashnikova markalı bıçak, kıyafet ve votkalar vitrine çıkar. Hem de nerede? Kapitalist Amerika’da!
Yetmişinden sonra parayı n’apacaksa?