Türkiye'deki kalem erbabının ciddi meselelerde ne kadar ciddiyetsiz ve çalakalem yazdığı, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in; Türkiye'ye gelip gelmemesi tartışmalarında, bir kere daha net olarak görüldü. Malum taife modaya uymuş ya, "Katil gelemedi...", "Türkiye büyük bir utançtan kurtuldu..." "Yoksa dünyaya rezil olacaktık..." vb. salvolar gırla gidiyor. Ama hiçbirisi meselenin aslını esasını araştırma zahmetine girmiyor. Batı medyasından, Sudan'ı hedefe koymuş hegemonik güçlerin lobi ve propaganda mihraklarından kulaklarına üfleneni çiziktirip duruyorlar!.. Âdeta mübaşirliğini yaptıkları UCM'nin, El Beşir'i hangi suçla itham ettiğini dahi doğru dürüst bilmiyorlar. Kimileri tutturmuş "soykırım..." diye. Oysa suçlamanın soykırımla filan alakası yok. UCM Savcısı, El Beşir'i "insanlığa karşı suç ve savaş suçu" işlemekle itham ediyor. İşin temelinde de, El Beşir'in bu suçları işlemekle itham edilen üç yetkiliyi (birisi eski içişleri bakanı) mahkemeye teslim etmemesi yatıyor... Şu satırlar AİHM yargıçlığından emekli yeni meslektaşımızın kaleminden: "... El Beşir Darfur'da 300.000 kişinin ölümüne, 2.5 milyon insanın göç etmesine neden oldu. Göçmen kamplarında günde 5000 kişinin açlıktan, içecek su olmamasından, hastalıktan öldüğü tahmin ediliyor..." Şimdi sıkı durun bunu yazan bir eski anlı şanlı yargıç! Günde 5000 (yazıyla beş bin) kişinin ölmesi demek, yılda ortalama bir milyon sekiz yüz bin kişinin ölmesi demek... Şu rakamlara da dikkatinizi rica edeyim: Kuzey Darfur'un nüfusu, 1.4 milyon (Başka bir kaynağa göre 1.583.000), Güney Darfur'un 3 milyon altmış dört bin, Batı Darfur'un ise bir milyon yedi bin... Sayın yargıcın yazdığı rakamlar doğru ise, bugüne kadar Darfur'da hiç canlı kalmamış olması gerekir. Böyle bol keseden atıp tutanlar, zahmet edip mesela Güney Darfur'daki Kızılay Sahra Hastanesi yetkililerinden sorsalardı, ölümler hakkında kesine yakın doğru rakamları öğrenebilirlerdi. Ama bu zahmete girmiyorlar. Önlerine sürülen her düzmece bilgiyi, gerçek diye yansıtıyorlar! Başkaları hadi neyse de, bir yargıcın böylesine ayağı yere basmayan iddialardan yola çıkarak, neredeyse Türkiye'yi de BM nezdinde mahkum ettirecek bir noktaya varması doğrusu trajikomik bir haldir. Bu kadar telaşa gerek yok beyler. Sakin olunuz. BM Güvenlik Konseyi'nin bugüne kadar hiç iplenmeyen yüzlerce kararı var... Dahası bu kararları asla uygulamayacağını bağıra bağıra söyleyen devletler var. İşte on yıllardır havada bekleyen BM'nin 242 ve 338 sayılı kararları... İsrail bu kararlara uyuyor mu? 1967'de yerlerinden yurtlarından sürülen 2 milyonu aşkın Filistinli insan değil mi? Onların göçe zorlanması insanlık suçu değil miydi? Cenin mülteci kampında yapılan soykırım niteliğindeki katliam, insanlık suçu değil miydi? İsrail, BM görevlilerinin Cenin Kampında inceleme yapmasına dahi izin vermedi. Hatırlıyor musunuz?!. Bunları söyleyince hemen bazıları işi farklı mecralara döküyor. Başbakan Erdoğan'ın, Davos'ta Şimon Peres'in sözlü saldırısına karşı 'one minute' demesini hâlâ hazmedememiş görünen bazı meslektaşlarımız, ikide bir bunu hatırlatarak iktidara yükleniyor. Ama kazın ayağı öyle değil. Şunu bilelim: El Beşir hakkındaki UCM kararı, Sudan'da barışın ve tabii devletin temeline dinamit koymaktan başka bir şey değildir...