‘Türban Meselesi' bitti mi?

A -
A +

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, başörtüsü yüzünden tıp tahsili engellenmiş olan Leyla Şahin isimli öğrencinin daha evvel açmış olup reddedilen davasında, temyiz talebini de geri çevirmesi, Türkiye'de yeni bir tartışma başlattı. Özellikle başörtüsüne karşı olan kesimden bazıları, neredeyse sevinçten zil takıp oynayacak!.. Bunların içinden bazı kalemler, başörtüsünü savunan kişilere bu vesile ile bol hakaret yüklü taarruzda bulunuyor. Hepsinin iddiası şu; "AİHM'nin son kararı ile türban konusu kapanmıştır..." Acaba gerçekten durum böyle midir? Türban konusunda başından beri kasıtlı olarak yanlış değerlendirme yapmakta ısrar edenler var. Bunlar tabir yerinde ise, elmalarla armutları bilerek karıştırıyorlar. AİHM'nin son derece sakat bir mantığa dayandırmaya çalıştığı son kararını da bu kesim aynı şekilde yorumluyor. Adı geçen mahkeme, Türkiye'de herhangi bir kanuna dayalı olmayan fiili yasağın meşruiyetini sorgulama ihtiyacı duymadan, doğrudan doğruya bu yasağı meşru kabul ederek, davacı Leyla Şahin'in üniversiteye başvururken söz konusu yasağın varlığını dikkate alması gerektiği yolunda garip bir karar verdi ve temyiz sırasında da bu kararını değiştirmedi. Hak ve özgürlükleri tavizsiz savunduğu iddiasındaki Mahkeme burada inançlarına göre kılık-kıyafet seçen bir kişinin eğitim-öğretim hakkından mahrum bırakılmasını, tuhaf bir yorumla hak ve özgürlük ihlali olarak görmedi... Şunu hemen belirtmek gerekir ki, AİHM, zaman içinde bu garip kararını savunmakta sıkıntı çekecektir. Türkiye'de de bazı hukukçuların, özellikle Anayasa Hukukçusu olan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç ile Anayasa Mahkemesinin eski başkanı olan Cumhurbaşkanı Sezer'in yorumları çok tartışma götürür nitelikte. Her ikisi de bu kararın iç hukuku bağlayıcı tarafına işaret ederek, bundan böyle anılan kararın hilafına bir düzenlemenin yapılamayacağını iddia ediyor... Oysa durum hiç de öyle değil. Zira AİHM'nin kararı Türkiye için bu alanda yapılacak herhangi bir düzenlemeyi belirlemiyor veya sınırlandırmıyor. Sadece mevcut bir uygulama hakkındaki değerlendirmesini izhar ediyor. Dolayısıyla iddia edildiği gibi, bu konu kapanmamıştır ve köklü bir hukuki çözüm bulununcaya kadar da kapanmayacaktır!.. Onun için şimdilerde bazılarının sevinç çığlıkları atması, son derece yersiz ve gereksizdir. Çünkü toplumun çoğunluğunu ilgilendiren bir kesimin mağduriyeti ve memnuniyetsizliği devam ederken, buna rağmen hukukun temel ilkelerine aykırı uygulama ve yasaklarla bir yere varılamaz ve toplumsal uzlaşma da sağlanamaz. Bunun akıldan çıkarılmaması gerekiyor. Zamanla bugün uygulanmakta olan yasağın anlamsızlığı daha net olarak görülecek ve bu konudaki haksız uygulamalar yine toplumsal mutabakatla sona erdirilecektir. Bunun için biraz daha sabır gerekiyor... Ahıska Türklerinin sesini duyalım! Yarın 86 bin Ahıska Türkü'nün, komünist diktatör Josef Stalin ve onun hempalarından General Lavrenti Beria tarafından son derece zalimce ve insanlık dışı bir uygulama ile hayvanlar için kullanılan tren vagonlarına doldurularak sürgüne gönderilmesinin 61. yıl dönümüdür. Bu sürgün sırasında çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere tam 17 bin kişi yollarda hayatını kaybetti. Stalin'in, Ahıska Türklerine yaptığı zulüm bununla bitmiyor. Alman cephesinde zorla savaştırılan bu soydaşlarımızdan 27 bin kişi de kurşunlarla can verdi... Sürgün sırasında hayatta kalmayı başaranlar, Orta Asya Cumhuriyetlerinde, başta Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan olmak üzere iskan ettirildi. Geçen zaman içinde buralarda da, özellikle 1990'lı yılların başında Fergana Vadisinde, çeşitli provokasyonlara maruz kaldılar. Ahıska Türkleri, Sultan III. Murad Han tarafından 1573-1578 yıllarında Orta Anadolu'dan; Konya, Yozgat ve Tokat yörelerinden Kafkasya'ya gönderilen soydaşlarımızdır. Halen pek çok ülkeye dağılmış bulunan Ahıska Türklerinin ekseriyeti son derece zor şartlar altında hayatını idame ettirmeye çalışıyor. 1992 yılında, devrin cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ın da teşvikleriyle, çıkarılan 3835 sayılı kanunla 150 kadar ailenin Türkiye'ye getirilmesi sağlanmıştı. Bu tarihten sonra, Türkiye'ye seyahat etmelerine izin verilen diğer bazıları da ikamet izni ve vatandaşlık hakkı almaya çalışıyor. Bunların çalışma izni ve diploma denklik meseleleri de var. Diğer taraftan dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan 350 bin Ahıska Türkü, bugün Gürcistan sınırları içinde kalan eski topraklarına dönmek için Türkiye'den aktif destek bekliyor. Yetkililer bu soydaşlarımızın sesine kulak vermeli, gerekli yardım ve desteği sağlamalıdır. Bu bizim tarihi bir borcumuzdur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.