Yukarıdaki halk deyişinin; sosyolojik, antropolojik, genetik vs. açıdan bilimsel doğruluğu araştırılıp irdelenmemiş de olsa, pek çoğumuzun nazarında gerçekmiş gibi bir anlamı vardır! Yani Necip Türk milletinin; her şey olup bittikten sonra aklının başına gelmesi ve hakikatte ne gibi yanlışlıkları yaptığının farkına varması. Ama iş işten geçmiş olduğu için de, ahu vahların artık bir işe yaramaması... Hayatın her safhasında bunun yansımalarını görmek mümkün; kural tanımazlık sebebiyle meydana gelen katliam gibi trafik kazalarından sonra, yahut çürük binaların depremlerde yerle bir olmasının ardından yakılan ağıtlar, feryatlar; hep iş işten geçtikten sonra ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmasının imkansız hale gelmiş olduğu noktada çaresizce ve umutsuzca başvurulan şeyler. Her defasında tekrarlanır; keşke iş bu raddeye gelmeden, gerekli şuura sahip olunabilse. Ama nafile! Hani meşhur fıkra var ya; Temel'i idama mahkum etmişler; infaz sırasında son sözünü ya da arzusunu sormuşlar, o da: "Ha bu baa bi ders olsun!.." demiş. Şimdi Türkiye aynı pişmanlığı bir kere daha yaşıyor... Tam bir aydır ülkeyi zina çıkmazına kilitleyenler, Telafer hadisesinden sonra suratlarına şamar yemiş gibi ayıkmış görünüyorlar. Öyle ki, malum mevzuda en ipe sapa gelmez görüşleri savunanlar bile artık diyorlar ki; Türkiye zina tartışmalarıyla oyalanırken Telafer'de olanlar oldu. Belki de zina tartışmaları bütün bu olayları örtmek için kullanıldı... Bu şekilde geç uyananlara, amiyane üslupta şöyle seslenirler: Uyan da balığa gidelim! Siz bütün karşı görüş ve ikazlara rağmen, 348 maddelik TCK tasarısını, tartışmak yerine henüz tasarıda bile olmayan, hatta teklifi dahi yapılmamış olan muhayyel bir maddeyi, meselenin temeli ve tamamıymış gibi kamuoyuna dayatacaksınız, ondan sonra da zeytinyağı gibi su yüzüne çıkıp; "Günlük işlerle uğraşanlar siyasetçidir, ben devlet adamı ararım..." şeklinde ahkam keseceksiniz. Bilmiyorum buna kanacak saflar hâlâ var mı? Türk hukuk sisteminin en önemli metinlerinden biri olan Ceza Kanununun tamamının bir kenara bırakılıp, tartışmaların seviyeden yoksun bir şekilde zina konusuna getirilmesi kimlerin eseri? Herhalde Türk halkı bunun değerlendirmesini yapacaktır. O ceza kanunu tasarısı ki, içinde fikir ve düşünceyi yayma hürriyetini tahdit eden, din adamlarının görevini ifa ederken ağır cezalara çarptırılması tehlikesini taşıyan ve insanların kılık kıyafetleri yüzünden mahkum olma garabetini getiren maddeler ihtiva ediyordu. Yıllarca 159. madde ve 312. madde gibi, zaman zaman maksadının dışında, aşırı ve tehlikeli bir biçimde yorumla uygulanan hükümlerin aynen devam ettirilmek istenmesine ses çıkarmayanlar, yahut görmezden gelenler; niçin Avrupa Birliği nezdinde bunca spekülasyon ve mugalata eylemine girdiler? Soruyoruz; AB'ye atfedilen kaç tane manşet ve haber sonradan bizzat AB yetkililerince tekzip edildi? Yalanlamalara rağmen asılsız iddiaları sürdürenler kim ve maksatları neydi? Buna sebep olanlar, bu haberleri uyduranlara kaynaklık ve yataklık edenler utanacak mı acaba? Yoksa geçmişte olduğu gibi; iktidar partisine geri adım attırmış olmanın, ya da kendilerince AB vasıtasıyla hükümeti belli istikamete zorlamanın sevinci içinde, küstah ve küçümseyici tavırlarla yeniden akıl vermeye mi kalkışacak? Belki hâlâ daha ikiyüzlü davranışlarını gizlemeyi beceren vardır ama, eminiz ki, halkımız bunların ekserisini gayet doğru bir şekilde teşhis edip tanımış durumdadır. Dolayısıyla böyleleri, belki biraz da mecburiyetten siyaset ve hükümet çevrelerinde itibar görüyor olabilirler ama; halk indinde kıymeti harbiyeleri hiç mesabesindedir.