Sevgili okuyucular Malumunuz, on beş gün önce bu köşe dinlenmeye çekilmişti. Köşenin bu süre zarfında dinlendiği muhakkak. Ama benim dinlenip dinlenmediğim tartışılabilir!.. Zaten sizden izin isterken köşenin dinleneceğini duyurmuştuk. Her neyse, bugün 11 Eylül ve izin bitti. 11 Eylül... son yıllara damgasını vuran bir tarih! Sizler bu satırları okurken tarih bu defa 12 Eylül olmuş olacak. Yani 26 yıl önce Türkiye için önemli bir dönüm noktasının yaşandığı tarihin yıldönümü. Bununla ilgili olarak çok şey yazılıp çizildi ve giderek de daha az hatırlanıyor. Demokrasinin yerleşme sürecinde, epeyce ilerlemelerin kaydedildiğini görüyoruz. Ülkemizin bu istikamette devam etmesini ve olağanüstü durumların gündemden tamamen çıkmasını temenni ederek; 12 Eylüllerin artık bütünüyle tarih olmasını ve yalnızca o çerçevede hatırlanmasını diliyoruz. Bu yüzden 12 Eylül konusunu uzatmak istemiyoruz!.. Gelelim 11 Eylül'e... 2001 yılında, yani beş sene önce bugün, dünya siyasi dengelerini alt-üst eden sürecin fitili, iki uçağın New York'taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerine çarpmasıyla ateşlenmiş oldu. O günden beri, siyasi-askeri ve ekonomik olayları analiz edenler; genellikle 11 Eylül'den önce veya sonra diye söze giriyorlar. 11 Eylül ile ilgili tartışmalar farklı boyutlarda devam ediyor. Hemen her gün yeni iddialar, belgeler-bilgiler veya komplo teorileri piyasaya sürülüyor. Gerçekten ABD gibi, dünyanın her tarafında istihbarat ağı bulunan, "uçan kuştan bile haberi olan" bir ülkede nasıl olup da, 15 dakika gibi kısa bir zaman içinde dört tane uçağın (Bazı haberlere göre altı tane uçağın...) kaçırılabildiği; aradan geçen beş seneye rağmen hâlâ anlaşılabilmiş veya anlatılabilmiş değil. Yani olayın pek çok yanı hâlâ karanlıkta. Ancak bu olay sonuçları itibariyle dünyayı karıştırmaya devam ediyor. 11 Eylül, özetle Amerika'nın teröre karşı küresel savaş başlattığı tarihin başlangıcıdır. ABD ilkönce Afganistan'ı bombaladı. Daha sonra buraya asker sevk etti. Ardından BM kararı çıkarttırarak NATO'ya bağlı askeri gücün burada görev almasını sağladı. Taliban Yönetimini devirerek, yerine aynı zamanda Amerikan vatandaşı olan Hamit Karzai hükümetini getirdi... Ancak Taliban pes etmedi. Beş senedir hiç durmayan saldırı ve çatışmalar, son günlerde yeniden alevlendi. Ve NATO, yeniden takviye askeri kuvvet talebinde bulunuyor... Afganistan'da asker-sivil, kaç kişinin hayatını kaybettiği tam olarak bilinmiyor. Afganistan'ın bu anaforda daha ne kadar debeleneceği de kestirilemiyor. Ancak çok yüksek sayıda sivilin çatışmalarda öldüğü kesin olarak bilinen bir şey! 11 Eylül'ün ikinci ve daha büyük sonucu ise, Irak'ın işgali oldu. Amerikan Yönetimi, aslında çoktan beri kafasına koyduğu ve yıllar önce hazırlıklarını yaptığı Irak işgalini, 11 Eylül'ü bahane ederek; Saddam'ın El Kaide ile bağlantısı olduğunu, yani teröre destek verdiğini de kitle imha silahları hikayesine ek yaparak bu ülkeyi işgal etti. Irak yaklaşık dört yıldır işgal altında ve hali hazırda bölünme tehlikesi ile karşı karşıya... Irak'ta halen 145 bin Amerikan askeri var. Yirmi bin civarında da İngiltere'nin askeri var. Başka ülkelerin de çeşitli sayıda askerleri bulunuyor. Ama Irak'ta asayiş ve güvenlik sıfır. Tam tersine her gün saldırıların ve ölenlerin sayısı artıyor... Şimdiye kadar hayatını kaybeden Irak vatandaşlarının sayısı 150 bini çoktan aşmış bulunuyor. İç savaş tehlikesini artık Amerikan Yönetimi de gizleyemiyor. Ama yapabileceği fazla bir şey yok. ABD Irak'ı değil, artık kendisinin bu bataktan nasıl kurtulacağını düşünüyor!.. Ve bundan dört gün önce Amerikan Senatosu, resmi bir rapor yayınlayarak; Saddam Hüseyin'in El Kaide ile bağlantısının olmadığını bütün dünya aleme ilan etti iyi mi! Tıpkı daha önce Irak işgalinin gerekçesi yapılan kitle imha silahlarının bu ülkede bulunmadığını itiraf ettikleri gibi. Diğer taraftan şu sıralarda, ABD'de ikiz kulelerin enkazından zehirlenip astım hastalığına veya akciğer kanserine yakalanan binlerce kişiden bahsediliyor. Alın size çok çok kısa bir 11 Eylül hikayesi...