Uzun ve gerilimli bir süreç, nihayet bugün tamamlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin 11'inci Cumhurbaşkanı, bugün itibariyle, yedi yıllık bir dönem için seçilmiş olacak... Anayasa'nın ilk iki tur için öngördüğü oy çoğunluğu, Meclis'teki siyasi dengeler sebebiyle sağlanamamıştı. Bugünkü üçüncü turda, salt çoğunluk olan 276 oy ve yukarısı yeterli olacağı için; Meclis aritmetiği açısından herhangi bir engel söz konusu değil... Ülkeye zaman kaybettiren ve toplumu hayli yoran bu meselenin; olumlu şekilde neticelenmesiyle birlikte, yeni bir dönem ve yeni bir sayfa açılıyor diyebiliriz. Çünkü bu seçimin gerçekleşmesi konusunda, ilk defa halkın iradesi doğrudan ve kesin biçimde etkili oldu. Demokrasinin gelişmesi ve kökleşmesi açısından, bu sürecin ayrı bir önemi var. Diğer taraftan bazı kesimlerin, ta baştan beri sayın Abdullah Gül'e ve eşine karşı yürüttükleri; objektiflikten uzak, rasyonel olmayan ve eleştiriden ziyade bir karalama ve ötekileştirme kampanyasına dönüşen yaklaşımları da artık son bulmalıdır. Çünkü Sayın Gül, bugün resmileşecek Meclis kararı ile birlikte; artık bu ülkenin Cumhurbaşkanı'dır. Dolayısıyla herkes, kendisine gerekli saygıyı göstermelidir. Bu açıdan Sayın Baykal'ın; seçilen Cumhurbaşkanının meşruiyeti ile ilgili herhangi bir argüman ileri sürmeyeceklerine dair beyanını; son derece olumlu buluyor ve siyasi yumuşama istikametinde bir adım olarak değerlendiriyoruz. Peşin hükümlerle bir yere varılamaz... Diğer taraftan Sayın Devlet Bahçeli'nin, MHP'nin Cumhurbaşkanının Millet Meclisi'ndeki yemin törenine katılacağı konusunda, günler öncesinden yapmış olduğu açıklama da, çok büyük önem arz etmektedir ve siyasi etik açısından son derece anlamlıdır. Bu yaklaşım; Meclis'in çalışmasını engellemeye yönelik 367 sıkıntısının aşılmasında, MHP'nin ortaya koyduğu yapıcı ve tutarlı politikanın devamıdır elbet. DTP ve DSP'nin Meclis'in çalışmalarına iştiraki noktasında sergiledikleri tavır da, demokratik teamüllere uygun olmuştur. Sayın Abdullah Gül, bugünden itibaren yükleneceği önemli görevin şeref ve itibarıyla mütenasip bir sorumluluğun da altına girmiş bulunuyor. Onun kişisel bilgi birikimi, kariyeri ve siyasi tecrübesi ile; bu yüksek makamın icaplarını hakkıyla yerine getirebileceği konusunda toplumda yaygın bir kanaat var. Seçim öncesinde yaşanan tartışmalar ve akabinde yapılan genel seçimlerle böyle bir kamuoyunun oluşmuş bulunması; Gül için bir avantaj olduğu gibi, onunla ilgili beklentileri ve tabii mesuliyetini de arttırmaktadır. Bu sebepledir ki, yeni Cumhurbaşkanımız, seleflerine nazaran çok daha hassas bir iklimde görevi devralıyor!.. Cumhurbaşkanlığı makamının, devlet yönetimi açısından taşıdığı ehemmiyet; elbette fevkaladedir. Ama bu durum, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de her seferinde; fevkalade şartlar içerisinde gerçekleşmesini gerektirmez!.. Ne yazık ki, özellikle son yarım asırda, parlamenter rejimle yönetilen memleketlerin aksine; bizim ülkemizde hep normalin dışında ve ötesinde, bu konuda olağanüstü hadiseler cereyan ediyor... Oysa bütün bunlara hiç gerek yok. Zira makul olmayan gerekçelerle; türetilen bu kabil gergin politik atmosferin, ülkeye herhangi bir yararı yok! Dolayısıyla şimdiye kadar yaşananlardan da ders çıkarılmış olacağı düşüncesiyle; artık bu son ve sonuncusu olsun diyoruz... Bundan böyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin; herhangi bir siyasi çalkantıya yol açmadan, normal seyrinde gerçekleşmesini diliyoruz. Yeri gelmişken, bir diğer noktaya da dikkat çekelim; daha fazla gecikmeden, hazırlanacak bir sivil anayasa ile, Cumhurbaşkanının hem seçilme biçimi ve hem de yetkilerinin; parlamenter rejimin ruhuna uygun bir şekilde, yeniden tanzim edilmesi kaçınılmazdır. Bu hususun altını kalın bir çizgi ile çizelim!.. Bu arada, Sayın A. Necdet Sezer de; sade bir devir teslim töreni ile, biraz da gecikmiş olarak, Çankaya Köşkünden ayrılacaktır. Kendisine, (sevdiği sözcüklerle ifade edecek olursak); bundan sonraki hayatında esenlikler dileriz. Sayın Sezer'in yedi yıllık görev süresini, ayrı bir yazıda değerlendireceğiz...