1960'lara gitmek...

A -
A +

1960'lara gitmek veya 1960'larda kalmak... YÖK kanun tasarısı etrafında alevlenen tartışmalara katılan bazı yazarlarla rektörler, nedense sürekli şekilde, Merhum Menderes'e ve 1960 darbesine atıfta bulunuyorlar. Bilimsel ve fikri planda yürütülmesi gereken bir tartışmayı, hem de bir tarafı meşru iktidar olan bir tartışmayı, normal mecrasının dışına taşırmak ve adım başı 44 yıl önceki bir darbeyi işaret ederek, adeta böyle bir müdahaleye teşvikte bulunarak sonuç almaya kalkışmak çağ dışı bir yöntemdir. Ne fikir özgürlüğü ile, ne de demokrasi ile bağdaşır bir tarafı da yoktur. Ayrıca hem demokrasi yandaşı görünüp hem de demokrasiyi tahrip eden yol ve yöntemlere prim vermek, en hafif deyimle çifte standarttan başka bir şey değildir. İşin özeti budur, gerisi teferruattır... Tartışmanın baş aktörlerinden biri olan YÖK Başkanı, Milliyet gazetesinden Derya Sazak'a verdiği mülakatta, yine 1960'lı yıllardaki üniversite durumuna atıfta bulunmuş ve gidişatın endişe verici olduğunu belirterek, bu tehlikeli sürecin durması gerektiğini ifade etmiş. Ona göre tehlikeli sürecin durması, Meclis'ten geçen tasarının Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi halinde hükümetçe rafa kaldırılmasıdır. Aksi halde süreç devam eder demeye getiriyor. Evet, 1960'larda üniversiteler, bilimden çok siyasetle uğraşır hale getirilmişti. Sayısı fazla olmayan, ancak o günün şartlarında köşe başlarını tutmuş olan bazı Prof.'lar, devrin hükümetini düşürmek için diğer muhalif çevrelerle sıkı iş birliği içindeydi. Askerî darbe olunca da, bu profesörler hiç tereddütsüz ihtilalin meşruluğuna "fetva" verdiler!.. Bununla da kalmayıp, ihtilalci askerlere; paşam nasıl istiyorsanız öyle bir anayasa yapalım kabilinden tam bir teslimiyet gösterdiler. 1960 Darbesi ülkeyi en az elli sene geriye götürdü... Bakınız,1950'de İspanya'nın kişi başına düşen milli geliri 150 (yüzelli) dolar iken, Türkiye'ninki 200 (ikiyüz ) dolardı. Bugün İspanya 17 bin dolarda, Türkiye ise hâlâ beş bin doların altında! Acaba özgürlük ve özerklikler için askerî rejimleri destekleyen o günün ve bugünün profesörleri "bilimsel kuşkuculuk"un bir gereği olarak, şimdiye kadar ihtilal ve muhtıraların memleketimizi ne kadar gerilettiğini hesaplama ihtiyacı duymazlar mı? YÖK ve rektörler, her açıklamasında, bu hükümete güvenmediklerini belirtiyorlar. Peki kime güveniyorlar? Bir de değişik bir soru, halk üniversitelere ne kadar güveniyor?! Eğer ideolojik saplantıları bilim diye halka yutturmaya kalkışırsanız, amiyane tabiriyle söyleyelim; yemezler! Sözün özü, 1960'ların dünyası da, üniversiteleri de gerilerde kaldı. Artık oralara takılıp kalmaktan vazgeçmek lâzım. Daha iyi, daha çağdaş örnekler var önümüzde. Onlara bakalım. Avrupa Birliği kültürü, darbe ve ihtilalleri değil, özgürlük ve demokrasiyi öne çıkarıyor. Bunu da unutmayalım. ..... NOT: Gaziantep Öğretmenevi olayındaki gelişmeler, daha önce sözünü ettiğimiz pek çok kuşkuyu haklı çıkarır nitelikte. Onun için Valilik soruşturmasının sonunda, tesbit edilen hususlar kamuoyuna duyurulmalıdır. Böylece, neyin doğru, neyin yanlış olduğu tam olarak ortaya çıkarılmalıdır. Kafa karışıklığı ancak bu şekilde giderilebilir. Bekliyoruz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.