22 Temmuz ve 28 Temmuz...

A -
A +

22 Temmuz 2007 seçimleri, demokrasi tarihimizde yeni bir sayfa açmıştı... Ne yazık ki, bir sene sonra aynı tarihte, ülkemiz yeni bir dönüm noktasında bulunuyor!.. 27 Nisan 2007 tarihli "e-muhtra" ve akabinde Anayasa Mahkemesi'nden gelen malum 367 kararı; rejimi ciddi şekilde bunalıma sokmuştu. O derin bunalımı aşmanın yolu, milli iradeye başvurmaktı. Öyle de yapıldı... Halkımız, her zamanki sağduyusu ve demokrasiden yana şaşmaz tavrı ile, doğru istikameti çizdi. Rejimin üzerine düşen gölgeler de dağıldı. Ancak, milli iradenin çizdiği istikameti içine sindiremeyen güç odakları; demokrasi dışı yollardan ülke iktidarını ele geçirme girişimlerini sürdürdüler! Bir taraftan bir "darbe ortamı" hazırlamak için sokak gösterilerinden terör ve tedhiş eylemlerine; diğer taraftan anayasal düzeni kesada uğratacak bir yargısal darbeye kapı aralandı!.. Neticede, bir sene sonra Türkiye, şu andaki gergin; tedirgin ve sıkıntılı ortamda buldu kendisini. Bugün 24 Temmuz... Dört gün sonra Anayasa Mahkemesi iktidar partisi ile ilgili kapatma davası için karar oturumuna geçecek... Başkan Haşim Kılıç'ın dediği gibi, bu oturum kaç gün sürecek bilmiyoruz. Ama kesin olarak bilinen bir şey var: Bu dava ile ilgili karar açıklanıncaya kadar bütün Türkiye diken üstünde olacak. Bir de karar sonrası safha var tabii... Anayasa Mahkemesi'nden, vicdanları rahatsız etmeyecek; "Hak yerini buldu..." dedirtecek, bir karar mı çıkacak? Yoksa 367 ve son olarak da Millet Meclisi'nin, neredeyse dörtte üç ekseriyeti tarafından yapılmış bir anayasa değişikliğini; üstelik Anayasa'nın çizdiği yetki sınırlarını açıkça çiğneyerek, iptal eden karar gibi bir hukuk faciası mı zuhur edecek? Bu, 28 Temmuz veya sonraki bir günde belli olacak. Beklenen ve olması da gereken; Yüksek Mahkemenin, sadece ama sadece, hukukun temel prensipleri ile anayasanın 68. ve 69'uncu maddeleri ve siyasi partiler kanunundaki ilgili hükümleri; bilimsel ve çağdaş bir yorumla, AB müktesebatı ve Venedik Komisyonu Kriterlerine de uygun biçimde yorumlayıp, bu davayı karar bağlamasıdır... Şayet yargıya siyaset ve ideoloji bulaştırılmazsa, yani hep idealize edildiği üzere; yargı bağımsız şekilde işler ve yargıçlar da tarafsız bir biçimde kararlarını verebilirse, endişeye mahal yoktur. Adaletin tecelli edeceğini bekleyebiliriz. Anayasa Mahkemesi'nin, bu ağır yükün altından başarıyla kalkabileceğini ummak istiyoruz. Sadece bugün için değil, ülkenin geleceği adına bunu bekliyoruz... Zira Türkiye son yüzyılı maalesef kayıpla kapattı. Hiç olmazsa bu yeni yüzyılı aynı şekilde heba etmemeliyiz. Çünkü böyle bir kayba, hakikaten artık tahammülümüz yok. Evet... Fazla söze ne hacet! Herkes Yüksek Mahkemeyi ve yargıçlarını rahat bırakmalı. Yargıçlar da omuzlarındaki tarihî sorumluluğu iyi anlamalı ve ona göre karar vermelidir. Temennimiz 28 Temmuz sürecinin, yeni bir "28 Şubat Süreci" misali, ülkeyi altüst etmemesi; tam tersine 22 Temmuz 2007'de olduğu gibi memleketin önünü açmasıdır!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.