26 tane hukukçu dekan...

A -
A +

"26 Hukuk Fakültesi Dekanının Kamuoyuna Duyurusudur" başlığı ile bir bildiri yayınlamışlar... Ülkemizde bu kadar hukuk fakültesi (tam sayı 33) bulunması, şüphesiz nicelik açısından sevindirici. Acaba işin nitelik yönü de böyle midir? Bildiride deniliyor ki: "...... Yargı organlarının Anayasa ve kanunlarla belirlenmiş görevlerinin sorgulanması, hukuk devletini yıpratır..." Pekala!.. Lakin hemen bir soru soralım sayın dekanlara: Eğer yargı organları, bizzat Anayasa ve yasaları çiğnerse, yine de bu görevleri sorgulanmayacak mıdır? Örnek mi dediniz? Buyurunuz: Anayasa'nın 105/2 ve 3. fıkrası ile Cumhurbaşkanı Gül hakkında istenen siyasi yasaklanma talebini birlikte değerlendiriniz lütfen!.. Anayasa'nın bu açık hükmüne rağmen, Cumhurbaşkanı hakkında; Başsavcının dava açması ne anlama geliyor? Bu bir meydan okuma mıdır? Bir örnek daha: Mesela Danıştay Başsavcısı, anayasal suç olan askeri darbeyi alenen överse, hükmü ne ola?! Sayın dekanlar kusura bakmasınlar; asıl merak ettiğim bir konu var: Acaba bu hukuk hocalarımız; geçmişte (ve bugün dahi...) birtakım anlı şanlı rektörlerin, dekanların (S.S. Onar vb.), askerî cuntaların gayrı hukuki faaliyetlerine (Mesela 27 Mayıs 1960 darbesi...), meşruiyet fetvası verdiğini, hukuk talebelerine öğretiyorlar mı? Ya da "bağımsız olan ve kimseden talimat almayan, almaması gereken..." bazı yargıç ve savcıların, 28 Şubat Dönemi'nde; kışlaya gidip brifing aldığını, görevi dışına çıkarak siyaset yapan darbe heveslilerini ayakta alkışladığını... bunun büyük bir ayıp ve kusur olduğunu da anlatıyorlar mı? Ha... anlatıyorlar mı? Bir de, Avni Özgürel'in (Radikal, 19 Mart) hatırlattığı, tarihin ayıplı sayfaları var... Mesela 27 Mayıs Darbesinden sonra, cuntacıların DP'lileri yargılayacak mahkemenin başkanlığına; dönemin Yargıtay Başkanı İhsan Köknel ile Yargıtay Başsavcısı Ahmet Hikmet Gündüz'ü getirmek istediğini, ama her iki hukukçunun büyük bir onur göstererek bu görevi reddettiğini; şiddetli baskı yapılmasına ve gözdağı verilmesine rağmen; eğilip bükülmediklerini... Fakat o dönemde Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı olan Salim Başol'un; aynı uydurma mahkemenin reisliğini kabul ettiğini ve hatta ismini de, "Yüksek Adalet Divanı(!)" koyduğunu... yazıyor. Sayın Hocalara son bir soru: Bugün Salim Başol nasıl anılıyor?! Ankara Hukuk Fakültesi Dekanı Metin Feyzioğlu; bir panelde, pırasa yemek için bile fetva alındığını; bir dönem düğünlerde müzik çalınmadığı için ülkenin geri kaldığını; matbaanın bile 200 sene geç geldiğini filan söylüyor... Feyzioğlu genç bir akademisyen. Bahse konu bildiriye, öncülük edecek kadar da heyecanlı... Kimi yaşını başını almış rektörler, "Orta Çağ Karanlığı" diye, Kilisenin taassubunu İslam'a mal etme yanlışını sürdürünce; Feyzioğlu gibiler de, matbaanın gecikmesini iktisadi sebepler yerine, "gericilikle" açıklamaya çalışıyor... Yani şaşılacak bir durum yok!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.