Zannedilir ki, 27 Mayıs 1960'ta demokrasiye yapılan darbe hakkında; her şey yazılıp-çizilmiştir... Oysa her sene 27 Mayıs günü geldiğinde, ifşa edilen yeni bilgi ve belgeler ile gecikmeli olarak seslendirilen itiraflar; tarihimizin bu utanç sayfasında, daha ne büyük lekeler bulunduğunu ortaya koyar! Aradan kırk sekiz yıl geçmesine rağmen; hâlâ daha millet hafızasında bütün dehşetiyle canlılığını muhafaza eden bir vahşettir 27 Mayıs... Sadece dönemin iktidar partisini ve hükümeti değil, bütün devlet mekanizmasını tahrip etmiştir. 27 Mayıs darbesini tam olarak tanımlamak hiç de kolay değil. Fakat özetle belirtmek gerekirse; her türlü iç ve dış kirli oyunun döndüğü bir eşkıyalık hareketidir. Darbeyi gerçekleştirenlerin dahi, her fırsatta birbirini yemek için uğraştığı ve fırsat bulunca da tasfiye ettiği, bir başıbozukluk serüvenidir. Darbe, görünüşte bir askerî harekâttır ama; askerliğin özü olan astlık-üstlük, hiyerarşi vs.'den eser yoktur. Üsteğmen ile general eşitlenmiştir!.. Bütün değerlerin böylesine yerle bir edildiği ortamda, at izi it izine karışmıştır. Çok geçmeden bu işe kalkışanlar ne büyük bir halt yediklerini anlamışlardır ama, dönüşü olmayan bir yola da girilmiştir artık... Devlet ve yönetimi hakkında ne kadar cahil olduklarını, darbeciler daha sonra birer birer itiraf etmiştir. Zaten MBK'nın daha ilk günden, devleti yönetmek değil, cuntada kontrolü ele geçirmek veya elde tutmak için kıyasıya bir mücadeleye sahne olduğu herkesin kabulüdür. Darbeciler bir taraftan kendi aralarında didişirken, diğer taraftan da her türlü insanlık dışı baskı ve zorbalığı sürdürmüştür. Başta Adnan Menderes olmak üzere, DP'lilere görülmedik zulmü yapmışlardır. Kimisini döverek öldürme, kimisini işkence ve baskılarla intihara sürükleme, kimisini de uydurma mahkemede yargılayıp idam sehpasına gönderme... Vahşetin bini bir paradır!.. Mesela rahmetli Menderes'in idamına saatler kala; sırf onu aşağılamak için, prostat muayenesi yapılmıştır! Velhasıl denaet ve şenaetin bini bir para... Ne yazık ki, bugün bile bütün bu insanlık dışı muameleleri "devrim" diye niteleyen ve savunanlar var. Üstelik bunların bazıları, önemli makamları işgal ediyor... 27 Mayıs için yazılan ciltlerle kitaplar, bu darbenin hangi güçler tarafından organize edildiğini az çok ortaya koymuştur. Darbeyi gerçekleştiren figüranlar, kendilerini işin sahibi zannederek, büyük güçlerin emellerine hizmet etmişlerdir. Bugün darbeye övgü düzen ulusalcılarla, o günün ihtilalcileri arasında; görüş ve vizyon olarak hemen hiçbir fark yoktur... Sayın Rahim Er'in de yazısında belirttiği üzere; o gün "Siz ne yaparsanız meşrudur..." diye fetva veren hukuk hocaları, darbecilerin şu emri karşısında afallamıştı: "Size iki saat müsaade... Derhal yeni anayasayı yapın!.." Yalnızca bu durum bile, 27 Mayısçıların anayasadan ve devlet yönetiminden ne anladıklarını çarpıcı biçimde gösteriyor. Darbecilerin ve onlara sınırsız destek veren malum hukukçuların yaptığı anayasa; Türkiye'de milli irade ve demokrasinin önünü tıkarken, darbelerin yolunu sonuna kadar açmıştır. 1961 Anayasasının en büyük özelliği; halkın iradesini sınırlama ve gerektiğinde set çekme mekanizmalarını getirmiş olmasıdır. Bu yüzdendir ki, 27 Mayıs Darbesi ile rayından çıkarılan demokrasi treni, yarım asırdır bir türlü tam olarak istikamet bulamadı.