AB ile ABD arasında.... mı?

A -
A +

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile zaten kör topaL giden ilişkileri, NATO Genel Sekreterliği meselesinden ötürü, yeni bir travmaya maruz kaldı!.. AB'nin "çelik çekirdeği" denilen Almanya ve Fransa'nın başında, herhalde tarihlerinin en dar vizyonlu ve fanatik isimleri bulunuyor... Almanya'nın global siyasi ağırlığı göz önüne alındığında, Angela Merkel gibi bir politikacının lider pozisyonunda olması, pek rasyonel bir durum değil. Aynı değerlendirmeyi Fransa'nın Sarkozy'si için de yapmak mümkün. Her ikisi de selefleri Schröder ve Chirac'ın aksine, Amerika'ya karşı daha bağımlı ve teslimiyetçi politikalar benimserken, Türkiye söz konusu olduğunda tam tersi bir tavır sergiliyorlar. NATO'ya yeni küresel dengeler karşısında yüklenen misyona bakıldığında, üstelik ağırlıklı olarak ABD'nin, İslam Dünyası ile ilişkilerini düzeltmeyi istediğini ilan ettiği bir dönemde; Rasmussen gibi Müslümanlar nazarında en sevimsiz ve itici bir kişinin, genel sekreterliğe aday olarak çıkarılması (üstelik daha tercihe şayan adaylar varken...) hangi mantıkla izah edilebilir. Burada çok çelişkili bir durum söz konusu. Kim gerçekten ne yapmak istiyor? Yani ABD sağ gösterip sol mu vuruyor? Yoksa Afganistan'da yaşadığı sıkışıklık sebebiyle AB'nin kaprislerine boyun mu eğiyor? NATO Genel Sekreterliği, AB'nin rüştünü ispat meselesi mi? Obama mükerrer şekilde Türkiye'nin AB'ye tam üye olması için çağrıda bulunurken, Merkel ve Sarkozy, genel tutumlarının aksine hangi saikle ABD'ye dikleniyor?.. Bu noktada epeyce soru işareti varken, bir de Rasmussen konusunda Türkiye'nin seslendirdiği itirazı bir türlü hazmedemeyen ve giderek konuyu tırmandırmaya çalışan bir Avrupa ile karşı karşıyayız... Şimdiye kadar en azından söylemleri ile, Türkiye'nin tam üyeliğini destekler gözüken Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Couchner, konuyu öyle abartılı bir dille ele alıyor ki, sormayın! Bu mentaliteye göre, demek ki, AB cenahından gelen her istek ve teklife, ülkemizin hiçbir karşı görüş bildirmeden kabul etmesi gerekiyor... Şu küstahlığa bakar mısınız? Bunlar Türkiye'yi Muz Cumhuriyeti mi sanıyor? Bugüne kadar üyelik konusunda, Kıbrıs gibi pek çok meseleyi ortaklık hukukuna ve siyasi ahlak kurallarına aykırı bir şekilde istismar ederek, önümüze engel üstüne engel çıkaran AB ülkeleri; kendi çifte standartlarını ve ikiyüzlülüklerini hiç görmek istemiyor. Ama merak etmeyin. AB'nin kendi varlığı ve geleceği şu anda dahi tartışma konusudur. Merkel vs.'nin kibirli ve şımarık tavırları, rahatsız edici olsa da, fazla önemli değil. Esas olan, Türkiye'nin kendisinin tarihi geçmişi ve zenginliği ile bir cazibe merkezi olmasıdır. Yoksa AB ile ABD arasında gidip gelmesi, birine yaklaşırken diğerinden uzaklaşmak durumunda kalması gibi belirsizlik ve sürekli değişkenlik arz eden konumdan çıkması gerekir. Bunun yolu da çok yönlü politikadır. Türkiye, Amerika; Avrupa, Rusya, Çin ve diğer bölgesel ve küresel aktörlere kendi menfaatleri doğrultusunda ilişki kurar ve geliştirirken, bu cenahlardan kendisine herhangi bir dayatmayı veya buyurgan tavrın kabulü asla ve kat'a mümkün değildir. Dik durmanın gereği budur çünki....

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.