Sizler bu satırları okurken, Amerika'nın yeni başkanının belli olmasına saatler kalmış olacak... Bu seçimler, ABD siyasî tarihi açısından diğerlerine nazaran çok farklı. Çünkü ilke defa, Beyaz Saray'daki başkanlık koltuğuna siyah derili bir kişinin oturması (şayet çok büyük bir sürpriz olmazsa) kesinleşmiş gibi. Daha önce bir siyahinin değil başkan seçilmesi, başkanlığa aday olabilmesi dahi mümkün olmamıştı. 1988 yılındaki seçimlerde, Baba Bush'a karşı yarışacak olan demokrat parti aday adaylarından biri de; siyahi olan rahip Jessy Jackson idi. O da Barack Obama gibi çok parlak bir hatipti. Ancak adaylığı silik Mike Dukakis'e kaptırdığında, gözyaşları içinde şöyle demişti: "Biliyorum... siyah olduğum için beni tercih etmediniz!.." Ama şimdi durum değişti. 20 yıl önce "siyah bir başkan"a hazır olmayan ABD toplumu, geçen zaman zarfında bu değişimi yakaladı. Böylece 1963'te, yani tam 45 sene önce Martin Luther King Jr'ın; "Benim bir hayalim var: Günün birinde Georgia'nın kızıl tepelerinde, eski kölelerin oğulları ile eski köle sahiplerinin oğulları kardeşlik masasında bir arada oturabilecekler..." diye anlattığı hayali, en üst perdede gerçekleşiyor. Değil 1960'lı yılların ortalarına kadar olduğu gibi, beyazların gittiği lokantalara zencilerin girememesi veya belediye otobüslerinde bir beyazın oturduğu koltuğun yanındaki boş yere oturamaması vs., Amerika'nın en üst ve en önemli koltuğuna; dünyanın da bir numaralı makamına, birkaç saat sonra bir siyah derili kişi oturma hazırlığında... Bu noktaya gelene kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin geçirdiği safhaların hikâyesi çok uzun. Düşününüz ki, King'in yukarıdaki sözleri söylemesinden sadece üç yıl önce, John F. Kennedy; beyaz olduğu halde sırf Katolik olduğu için, (başkan seçilemez) gibi bir seçim tahmininin konusu olmuştu. Lakin Amerika'nın ihtiyaç duyduğu büyük değişim, Kennedy'yi Beyaz Saray'a taşımıştı. Şimdi de siyahi Barack Obama, WASP (Beyaz-Anglosakson-Protestan)ların familyasından olan John Mc Cain'in "Country First-Önce Vatan" sloganına karşılık; "Change we need-Değişim" parolasıyla, Beyaz Saray'ın bahçesine girmiş durumda! Bu seçimler şüphesiz, yalnızca seçilen başkanın derisinin rengi sebebiyle önem arz etmiyor. Dünyanın halihazırdaki tek süper gücü, o ürkütücü gücünden epeyce kısmını kaybetmiş olarak bu seçimlere giriyor... 1929 yılından bu tarafa en büyük ekonomik krizi yaşıyor. Bu krizi nasıl atlatacağı veya bu kriz sebebiyle daha neler kaybedeceği belli değil. Diğer taraftan dünya siyasi dengeleri yeniden kuruluyor. Tek kutuplu dünyadan artık söz etmek mümkün değil. Yeniden çok kutuplu bir denge söz konusu... George W. Bush'un (Daha doğrusu onun politikalarını şekillendiren Neo Conların) sekiz yıllık macerası, ABD'yi büyük çıkmazlara soktu. 'Süper Güç'ün çöküşte olduğuna dair analizler o kadar fazla ki... Anket sonuçları ve yorumlara bakarak, seçilmesinin kesin olduğunu kabul edelim ama, Barack Obama'nın işi, hiç de kolay görünmüyor. Bir taraftan içeride kendisini hazmedemeyecek beyazlarla uğraşacak, diğer yandan dış dünyada çok yıpranmış olan ABD imajını düzeltmeye çalışacak... Acaba Obama'nın da Gorbaçov gibi, bir "Perestroika" politikası uygulamasına izin verecekler mi? Çok zor!..