Medya'da yer alan bilgiler dikkatinizi çekmiştir mutlaka. Amerika Birleşik Devletleri, son günlerde Güney Kıbrıs'taki Agratur İngiliz Üssü'ne büyük çapta yığınak yapıyor... Acaba neden? Hizbullah karşısında beklenmedik çapta kayıplar veren ve giderek zorlanan İsrail'e, daha da zora girmesi durumunda çabucak destek yetiştirmek için mi? Çatışmaların genişlemesi ve bir biçimde Suriye'nin de katılması durumunda, İsrail'in iyice sıkıntıya gireceği açık olduğundan; Suriye'ye bu yığınakla gözdağı verip hareketsiz bırakma taktiği mi? Yoksa çok daha büyük bir gelişmenin beklentisi içinde; mesela işin içine İran'ın girmesi durumunda büsbütün hazırlıksız yakalanmamak için yapılan ön çalışmalar mıdır? Bu sorunun yanında ve ona ilave olarak, İran'ın nükleer program çalışması, diplomatik ve siyasi yollardan durdurulamadığı takdirde, öteden beri masada olduğu söylenen askerî seçeneğin işletilme belirtileri midir? Bu vadide soruları çoğaltmak mümkün. Ancak en yakın ihtimal, İsrail'in Lübnan'da Hizbullah karşısında sürpriz şekilde müşkül duruma düşme ihtimaline karşı bir tedbir olarak görünüyor... İsrail iki açıdan giderek zorlanıyor. Birincisi kısa zamanda Hizbullah'ı etkisiz hale getirmeyi başaramadı ve giderek kayıpları artıyor. Bunun için İsrail'de ordunun savaşma kabiliyeti tartışılıyor. İkincisi, İsrail Lübnan'da yaptığı sivil katliamdan dolayı bütün dünyada yükselen tepki dalgalarıyla karşı karşıya... ABD'nin BM zemini ve genel politik arenadaki koruyucu şemsiyesi bu tepkileri dizginleyemiyor. Dahası bu tepkiler şiddetlenerek Amerika'nın bizzat kendisine yönelmeye başladı. Bu durumun Amerikan Yönetiminde de telaşa yol açtığı görünüyor. Roma'daki uyduruk konferansta ABD'ye karşı gösterilen reaksiyon ve direniş bunun çok açık göstergesi oldu... Bu telaşlı durumda ABD'nin imdadına yine İngiltere yetişti!.. Cuma günü, kendi kamuoyları nezdinde; büyük oranda siyasi itibar kaybına uğramış iki siyasi lider konumundaki Bush ve Blair, gazetecilerin soruları karşısında epeyce köşeye sıkıştılar. Her ikisi de, terörle savaş ve Orta Doğu'ya demokrasi getirme konusunda bilinen nakaratı tekrarladılar ve Suriye ile İran'ı tehdit ederek işin içinde sıyrılmaya çalıştılar. Ancak ne oradaki gazeteciler, ne de dünya kamuoyu karşısında ikna edici oldukları söylenemez. Blair'in neredeyse her cümlesinde tekrarladığı ve Bush'un da destek verdiği, BM zemininde mümkün olan en kısa zamanda bir çözüm bulunması, bakalım nasıl gerçekleşecek? Bunun için bir hafta içinde ikinci kere Orta Doğu'ya gelen ABD Dışişleri Bakanı'nın İsrail ve Lübnan hükümetleri ile yapacağı görüşmeler kısa zamanda sonuca ulaşacak mı? Anlaşılan o ki, ABD'nin başlangıçta İsrail'e zaman kazandırmak için ateş konusunda ağırdan alması, her bakımdan ters tepti!.. 1967 yazında, Mısır, Suriye ve Ürdün'ü altı gün içinde mağlup eden İsrail, daha sonraki büyük çatışmalarda aynı başarıyı tekrarlayamadı. 1967 savaşı, Mısır'da bir askerî darbe ile iktidarı gasp etmiş olan Nasır'ın hayal ve kandırmacaya dayalı, strateji ve basiretten yoksun yönetim anlayışı o hezimeti getirmişti. 1973 Ramazan Savaşında ise, Mısır daha hazırlıklı idi. İsrail'in Sina Yarımadası'nda inşa ettiği ve altı aydan aşağı geçilemez dediği "Bar Lew Savunma Hattı"nı Mısır zırlı birlikleri 24 saatte geçmişti. O savaşta, Amerika'nın silah takviyesi için kurduğu müthiş hava köprüsü ve uzaydan çektiği görüntülerle verdiği taktik destek sayesinde, İsrail mağlubiyetten kurtulmuştu. Sovyetler Birliği'nden umduğu yardımı göremeyen Enver Sedat ise, savaşın hemen akabinde bir günde 17 bin Sovyet Danışmanını ülkesinden kovmuştu!.. Şüphesiz bu olay, Sovyetler Birliği adına Orta Doğu'da büyük bir mevzi kaybı olmuştu. Geçen zaman içinde köprülerin altından çok sular aktı. İsrail savaş makinesini çok daha güçlendirdi. Ama buna rağmen, silahsız Filistinliler karşısında; sapan taşlarına karşı tank ve topla kazandığı kesin başarıyı Lübnan'daki Hizbullah'a karşı tekrarlayamadı. İsrail, altı yıl önce Hizbullah'ın direniş gücü karşısında; daha fazla kayıp vermeyi göze alamadı ve Lübnan'ın güneyinden çekilmek zorunda kaldı. Şimdi de kara, hava ve deniz gücüne rağmen; Hizbullah'ı pes ettiremiyor... Oysa Hizbullah'ın ne uçakları var, ne de tankları! Sadece demode olmuş Katyuşa roketleri ve bazukaları mevcut. Ama buna rağmen, İsrail karşısında şiddetli direniş gösterebiliyor. Diğer taraftan, ilk günlerde İsrail, Suriye'ye karşı pervasız gösteride bulunarak Esad'ın malikanesi üzerinden jetleri uçurdu. Ancak İran, saldırıya uğraması halinde bu ülkeye destek vereceğini açıklayınca; Suriye de sert bir açıklama yaparak, İsrail'e doğrudan ve sınırsız şekilde cevap vereceğini duyurdu. Bu gelişme karşısında; İsrail eski tutumunu değiştirmek zorunda kaldı ve Suriye'ye saldırmayı düşünmediğini deklare etti... Evet, kendi savaş makinesine ve 'Süper Güç'ün askerî ve siyasî desteğini kayıtsız şartsız arkasına almış olmasına rağmen, İsrail hiç de rahat değil. Onun adına Washington'un acil ateşkes çağrısı yapacağı beklenen bir durumdu... Çok beklemeye gerek kalmadı!