İngilizlerin ciddi gazetesi Financial Times, tartışmalı bir habere imza attı. "Obama Yönetiminin yüksek bir yetkilisi"ne dayandırılan habere göre, iki ay önce Kanada'nın Toronto şehrinde gerçekleşen görüşmede, ABD Başkanı, Tayyip Erdoğan'ı İran ve İsrail konusunda uyarmış... Üslup itibariyle, bizde 28 Şubat döneminde apoletli medyanın başvurduğu; "İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir komutana göre..." kalıbını andıran haber, Beyaz Saray tarafından kısa zamanda tekzip edildi. Ancak bu konuda tartışmalar devam ediyor. İspanya'nın en büyük gazetesi El Pais de aynı paralelde bir haber yayınladı. Financial Times, Obama'nın Başbakan Erdoğan'a; "Türkiye'nin attığı bazı adımların Kongrede, Türkiye'ye bir müttefik olarak güvenip güvenemeyeceğimiz konusunda soru işaretlerine neden olduğunu ve bu yüzden İran ve İsrail konusundaki tutumunda değişiklik olmadığı takdirde, talep edilen bazı silahların satışının Kongre engeline takılabileceğini" söylediğini yazdı. El Pais de, "Obama Türkiye'yi İran'ın etkisinden kurtarmak için manevra yapıyor. ABD Türk Hükümetini, silah teminini askıya almakla tehdit ediyor..." şeklinde özetlenecek bir yayın yaptı. Bütün bunlar ne anlama geliyor? Daha açıkçası bu haberlerin özel bir amacı da olabilir mi? Zira medya üzerinden de tarafların birbirine mesaj verme durumu sık başvurulan bir yöntem. Kaldı ki, bir süreden beri Türkiye, ABD Yönetimi ve Kongresinin gündemini fazlasıyla meşgul ediyor... Birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Hillary Clinton başkalığında, Türkiye konulu özel bir toplantı yapıldı ve bu toplantı özellikle basına sızdırıldı. Aynı şekilde, Washinton'un Ankara'ya atamak istediği yeni Büyükelçi de (Francis Ricciardione), Senato'da Cumhuriyetçiler tarafından bloke edilmiş vaziyette... Keza Kongre'de de, Türkiye konulu özel bir oturum yapıldı ve konuşmacılar tarafından Türkiye'nin politik tutumu sivri ifadelerle eleştirildi. Nihayet İran'a uygulanacak yaptırımlar hususunda, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi'nde hayır oyu kullanması sebebiyle, ABD yetkililerinin mide sancıları çektiği bilinen bir durum. İsrail ile gerilen ilişkiler ve Musevi Lobisinin malum atraksiyonları da, hepsinin üzerine tuz biber oldu. Ancak bütün bunlara rağmen, Türk-ABD ilişkilerinde, medyanın yansıttığı üzere, ültimatomlara konu olan bir hal var mı acaba? Burada şu soruyu da sormak lazım: Amerika dış politika ilişkilerinde hep ültimatom mu verir? ABD böyle bir üslubu, 11 Eylül saldırısından sonra tedavüle sokmak istedi. W. Bush, "Ya bizimlesiniz, ya da bize karşısınız..." gibi absürd bir ifade ile, bütün dünyaya kafa tutmaya kalktı. Daha sonra da Irak'ta, ABD'nin başına neler geldiği görüldü... Şurası muhakkak ki Amerika, Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde ulaştığı hegemonik gücünden çok şey kaybetti. Yani öyle herkesi tehditle, ültimatomla hizaya getirecek bir durumda değil. İkincisi, Türkiye öyle hot-zotla baskı altına alınabilecek bir ülke değil. Uslu çocuk misali, söylenen her şeye peki diyecek bir Türkiye'yi, belki bazıları hâlâ görmek isteyebilir ama, köprülerin altından çok sular aktı... Silah ve teknolojik bağımlılık konusu ayrı bir yazı ister!