Türkiye'den ABD'ye yapılan üst düzey resmi ziyaretler, şimdiye kadar hep belli bir şablonda değerlendirilmiştir. Kabaca özetlersek: 1- Acaba ABD Yönetimi gene bizden neler isteyecek? (Tabiatıyla bu isteklerin yerine getirilmemesi durumunda ne gibi bir 'cezalandırma' ile karşılaşılacak endişesi soruda mündemiçtir... 2- Buna karşılık, ABD'den isteyeceğimiz şeylerin ne kadarını kabul ettirebiliriz? Geçmiş dönemde paramızla aldığımız silahların teslimatı genellikle sorun olurdu... Kongreyi etkileyen lobileri aşmak büyük dertti!.. Dikkat edilirse, Sayın Erdoğan'ın son ziyaretini de medyanın bir kısmı böyle bir tasnifle ele aldı. Bazı kalemlerce, ısrarla Amerika'nın bilhassa Afganistan'a muharip askeri güç gönderilmesi ve İran'ın nükleer programı konusunda; kendisi ile paralel bir politika izlenmesi hususunda büyük baskı uygulayacağı, dahası Türkiye'nin İsrail'e karşı tutumu ve Ermenistan ile ilişkiler konusu da dahil, genel olarak Batı'dan uzaklaşır görüntüsü veren dış politika üslubu sebebiyle, Başbakanın Beyaz Saray'da bir hayli sıkıştırılacağı havası pompalandı. Oysa bütün bu ürkek ve mütereddit düşüncelerin aksine, belki de ilk defa Türkiye, Amerika ile olan altmış küsur yıllık müttefiklik ilişkilerinde, egemen iki ülkenin karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ve olabildiğince dengeli bir şekilde yeni bir dönemin kapısını aralıyordu... "Amerika bizden neler ister" yahut, "Biz istediklerimizin ne kadarını alırız"dan ziyade; Küresel bir güç ile bölgesel bir gücün, dünya meselelerinde görüş teatisinde bulunması, ortak çözümler geliştirmeye çalışması ve bu çerçevede karşılıklı destek ve yardım taahhütlerini vermesi söz konusu idi. Evet, meselenin özü itibariyle durum tam da bundan ibaretti. Irak'ta, Afganistan ve Pakistan'da; ülkesel, bölgesel ve küresel ölçekli terörle mücadele alanında, İran'ın nükleer Programının barışçı yöntemlerle çözüme kavuşturulması noktasında, Orta Doğu Barış Sürecinde ilerleme kaydedilmesi hedefinde, "Stratejik ve Model Ortaklık" formatına uygun biçimde adımlar atılmaya çalışıldı, bu konuda karşılıklı devlet iradeleri ortaya kondu... Daha önceki ziyaretlerde, ele geçenle iktifa etme sembolik jestlerle görüntüyü kurtarma zaafları yaşanırdı!.. Mesela Türkiye'den giden Başbakan veya Cumhurbaşkanı'nın Beyaz Saray'da ABD Başkanı ile yarım saatlik bir zaman geçirmesi bile, tek başına bir başarı kriteri olarak lanse edilirdi! Oysa dünkü son ziyarette böyle bir ucuzluğun peşinde koşma ihtiyacı zaten yoktu. Beyaz Saray sakini tarafından, şimdiye kadar ancak İngiltere Başbakanlarına gösterilen konukseverlik sergilendi... Elbette böyle ziyaretlerde bazı sembolik davranışlar ve jestler de önemlidir. Bu açıdan Erdoğan'a gösterilen ev sahipliğine herhalde kimsenin bir diyeceği olamaz. Fakat önemli olan, sembolik jestlerden öte; Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki ağırlığı ile mütenasip bir diplomatik ağırlamanın, halen yeryüzünün tek süper gücü tarafından yapılmış olmasıdır. Bu nokta her yönü ile önemlidir... Türkiye'nin konumu ve önemi, en üst düzeyde tescil edilmiştir. ABD önemli dünya meseleleri için işbirliği ararken, Türkiye'den konumuna uygun çok önemli roller üstlenmesini istemiştir. Bu meselelerde sadece destek istemekle kalmamış, destek vermeyi de taahhüt etmiştir. Gerisi teferruattır. Önemli olan neticedir. Bu neticeyi de önümüzdeki günlerden itibaren göreceğiz.