AB'nin geçmiş ve gelecek elli yılı...

A -
A +

25 Mart 2007 tarihi, AB'nin kurucu anlaşması olan Roma Anlaşmasının yıldönümü olarak; Berlin'de, diskotek - pop yanı ağır basan etkinliklerle kutlandı. Bu diskotek - pop tanımlamasını, durduk yerde yapmadım. Bu ifade, kutlama faaliyetleri çerçevesinde tam 35 diskotekte Avrupa gençliği için düzenlenen ve tabiatıyla pop müziğinin dominant olduğu eğlence programlarına işaret etmek içindi. Zira kutlamanın ciddi yüzü olan siyasi boyutu o kadar sönük kaldı ki, diskotek ve pop yönü ağır bastı!.. AB Dönem başkanı olan Almanya Şansölyesi Angela Merkel, muhtemelen bu vesileyi kullanarak biraz ismini parlatmak istedi ama, başarılı olduğunu söylemek gerçeklere ters düşer. Zira günler öncesinden pompalanan ve AB'nin gelecek elli yılına dair vizyonu çizdiği iddia edilen Berlin Deklarasyonu, tabir yerinde ise ölü doğdu. AB ile sayısız belge gibi, sıradan bir bildiri olarak kayıtlara geçecek ve galiba çabuk unutulacak... "Berlin Deklarasyonu"nu sadece AB Dönem Başkanı olarak Merkel, Komisyon Başkanı Barosso ve AB parlamentosu Başkanı olara Poettering imzaladı. Oysa bu kadar önem atfedilen bir belgenin, Birliğin bütün üye devlet veya hükümet başkanlarınca imzalanması gerekmez miydi? Ama AB üyeleri arasında bunca görüş ayrılığı ve kriz derecesinde ihtilaf varken; böyle bir şey nasıl olabilirdi ki?! Avrupa Birliği'nin temeli, 1957'de Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg tarafından "Avrupa Kömür Çelik Birliği" olarak atıldı. Daha sonra bu birliğin adı genişleyerek Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) oldu. 36 yıl sonra 1993'te Avrupa Birliği ismini aldı. Ancak bu birliğin içinde giderek daha çok çatlaklar oluşmaya başladı. En başında, bu Birliğe kalıcı şekil verecek olan Anayasa daha yürürlüğe girmeden değişiklik mecburiyeti ile karşı karşıya. Çünkü Fransa ve Hollanda, bu Anayasaya referandumda hayır dedi!.. Şimdiye kadar sadece 18 ülke tarafından kabul edildi. Geriye kalan ülkelerde nasıl karşılanacağı belli değil. Belli olan şey; AB Anayasasının bu ilk şekliyle yürürlüğe kesin olarak giremeyeceği ve dahası bundan böyle bir Anayasa fonksiyonundan ziyade, sembolik bir metin haline dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğudur... Ve daha iki yıl önce AB bütçesi konusunda Fransa ile İngiltere arasında çıkan derin anlaşmazlık, AB yetkililerinin ifadesiyle "Birliği derin bir kriz içine sürükledi..." Halen ihtilaf konusu olan pek çok mesele var ve bunların aşılması hiç de kolay değil. İşte böyle bir atmosfer içinde AB'nin ellinci yılı kutlandı. Dönem Başkanı sıfatıyla kutlamalara ev sahipliği yapan Angela Merkel, belki giydiği sarı renkli ceketiyle Aile fotoğrafında dikkat çekti ama; siyasi açıdan çok sönük kaldı. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Merkel'in öteden beri Türkiye'ye karşı olan önyargısını yenemeyerek; Erdoğan'ı bu toplantıya davet etmemesidir. Bayan Şansölyenin; "Sadece üye ülkeleri davet ettik..." açıklaması inandırıcı değildir. Zira Merkel'in diğer üye adayı olan Hırvatistan'a karşı duyguları çok iyi bilinmektedir. Nitekim Hırvatlar bunun farkında olarak çağrılmamaktan ötürü hiçbir rahatsızlık belirtmedi. Angela Merkel'in esas siyasi miyopluğu, Türkiye'nin tam üyeliği için elli yıl sonrasına tarih vermeye kalkışmasıdır. Elli yıl sonra AB nasıl olur? Türkiye nerede olur? Merkel matematik profesörü ama, siyasi ihtimal hesaplarında bu kadar yanıldığına göre, ne selefi Schröder Türkiye'nin değerini anlayabilmiştir. Ne de Hıristiyan Demokratların lideri olarak, Almanya hesabına seleflerinden Helmut Kohl'ün ulaştığı başarıyı yakalayabilir... Bayan Merkel, kutlama anısına Fransa başkanı Chirac'a 18. yüzyıl bira kupası vermiş ve haberlere göre kupanın üzerinde Napolyon'un 1799'da Mısır'da Türklere karşı kazandığı savaşın kabartması varmış... Meğer bu bayan ne kadar da derin düşünürmüş!... Güya Chirac'a böylece Türkiye mesajı vermiş olmuş... Eğer Bay Chirac, seleflerinden De Gaulle kadar ileri görüş ve cesaret sahibi olsaydı Merkel'i şöyle uyarabilirdi: (Sayın şansölye yanılıyorsunuz! Türkiye'nin yeri kesinlikle Avrupa Birliğidir...) Evet De Gaulle bunu söylemişti. Ne Chirac tecrübesine yakışan çıkışı yapabildi. Ne de Merkel bu Miyop politika ile bir yere varabilir. Merkel'in "Ahde Vefa" dan ne anladığını yarınki yazıya bırakalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.