Dün, gün boyunca Afganistan'daki helikopter kazasında şehit düşen askerlerimizin, cenaze töreninde yaşanan yürek paralayıcı görüntüleri izledik. O hüzün tablosunu anlatmaya, kelimeler yetmiyor, yetmez... Allah cümlesine gani gani rahmet eylesin! Ne çare ki, sebebi ve şekli ne olursa olsun; hayat kadar, ölüm de kaçınılmaz bir gerçek. İslam akidesine göre, ölümün erkeni veya geçi olmaz. Kişinin ömrü ne zaman dolmuşsa, o an eceli gelir ve nerede olursa olsun kendisini bulur. İster yeni doğmuş bebek, ister delikanlı, isterse pir-i fani olsun! Hüküm aynıdır. Biz buna "kader" diyoruz ve şeksiz şüphesiz inanıyoruz. Gelelim yazının başlığına: Malum kazanın vukuundan sonra, "Afganistan'da ne işimiz var?" sorusu, bazı kesimler tarafından tekrarlanır oldu. Bu meselenin pek çok yönü var elbette. Ancak şunu hemen belirtelim ki, bu türden bir soruyu sorabilenlerin, her şeyden önce dünyadan haberleri yok demektir. Uluslararası düzenin işleyişi, ülkelerin güvenlik ve stratejik menfaatlerini koruma yolu-yordamı, medeniyet adına iddia sahibi olan devlet ve milletlerin insani meselelerde yüklenmesi gereken rol vs. vs... Bunlardan azıcık haberdar olan kimseler, şayet siyasi mugalata ve gri propaganda yapmıyorsa; bahse konu soruyu sorarken, en azından daha dikkatli bir üslup kullanır. Afganistan'ın Türk siyasi tarihindeki yeri ve önemi hakkında yeterli bilgiden mahrum, yahut ideolojik dürtüler nedeniyle; yalnızca kendi küçük dünyasında at koşturanların, ufuk sahibi, vizyon sahibi olması beklenemez de... Türkiye'yi yönetmeye talip olan ve hâlihazırda ana muhalefet lideri olarak siyaset yapan Sayın Kılıçdaroğlu, şunu söyleyebiliyor: "Gencecik insanlar, ülkelerinden, çoluk çocuklarından uzakta, ülkenin çıkarlarını savunmak için mi bulunuyorlar gibi bir soruyu haklı olarak bizim aklımıza getiriyor..." Kılıçdaroğlu'nun bu ifadesi, "Nerede bu Ergenekon örgütü, gidip ben de üye olayım..." çıkışındaki siyasi ufkuna, aslında denk düşüyor! Umarız CHP'deki kıdemli hariciyeciler, bu konuda liderlerinin dikkatini azıcık çekmişlerdir. Hele Emine Ülker Tarhan'ın salvosu, tam bir siyaset acemisinden sadır olacak cinsten. Diyor ki; "Egemenlik hakkını devrettiğiniz Amerika istiyor diye, biz oğullarımızı bilmediğimiz topraklarda şehit vermek zorunda değiliz..." Bunu ben biraz da, 1980 öncesi keskin solculuğun yansıması olarak görüyorum. Sayın Tarhan, hâlâ Soğuk Savaş döneminde yaşıyor olabilir... Ülker Tarhan, siyasi tarih ve uluslararası ilişkiler konusunda, yeterli donanıma sahip olmayabilir ve bu anlaşılabilir bir durum. Yani mazur görülebilir... Ama hatırlayınız, daha önce de Emekli Orgeneral Çetin Doğan (Balyoz Davası sanığı), "Yemen'de ne işimiz vardı?.." gibisinden bir laf etmişti. İşte burası, zurnanın zırt dediği yer! Ordu komutanlığı yapmış ve gözü çok daha yükseklerde olan bir orgeneralin strateji bilgisi, tarih şuuru, güvenlik ve siyaset kavrayışı bu mertebelerde ise; formel eğitimleri göreceli olarak bu sahalara daha uzak olan kimi politikacıların, hadiselere "at gözlüğü" ile bakmasına pek de şaşmamak lazım... Netice: Afganistan'da çok işimiz var, çook!