Televizyondaki görüntüler, ne kadar da 1999'daki Gölcük depremine benziyor! Ne yazık ki, şiddet olarak da onun üzerinde. Gölcük depreminin şiddeti 7.4 idi, bu 7.6... Merkez üssü Pakistan'ın başşehri İslamabad'ın 95 kilometre uzağında olan korkunç zelzele, Hindistan, Afganistan ve özellikle Azad Keşmir'de, yani Pakistan'ın kontrolündeki bölgede çok büyük yıkıma yol açmış. Çok geniş bir coğrafyada etkili olan depremin sebebiyet verdiği hasarın büyüklüğü henüz tam olarak bilinmiyor. Ancak tahminler ürkütücü!.. Pakistan 140 milyonluk çok kalabalık bir ülke. Yüzölçümü 800 bin kilometrekare. Yani Türkiye'den (776 bin km2) biraz geniş. Ama nüfusu tam iki misli. 1947'de bağımsızlığını kazandıktan sonra defalarca Hindistan ile savaştı. Sayısız askerî darbeler ve darbe teşebbüsleri ile siyasî buhranlar yaşadı. Son darbe 1999 yılında şimdiki devlet başkanı Pervez Müşerref tarafından gerçekleştirildi. ABD'nin 11 Eylül 2001'deki terör saldırısından sonra Afganistan'ı işgal etmesinden bu yana Pakistan, bir yandan da 'Süper Güç'ün siyasî ve askerî kıskacı içine düştü. Ülkenin çok büyük ekonomik ve sosyal problemleri var. Keşmir meselesinden dolayı, defalarca savaştığı Hindistan ile sık sık gerginlikler yaşıyor. Son zamanlarda başlayan diyalog ortamının, barışçı bir çözümle sonuçlanması bekleniyordu. Ne yazık ki, bu son felaket her şeyi alt-üst etti. Pakistan'ın Lahor, Peşaver, Quetta gibi en önemli ve kalabalık şehirlerinin de depremden etkilendiği bildiriliyor. BBC'nin haberine göre özellikle Muzafferabad'da büyük yıkım var... Aynı televizyon kanalının yayınına telefon bağlantısı ile katılan Pakistan Ordu Sözcüsü Şevket Sultan, birçok yerde yolların çökmesiyle, kara ulaşımının bazı bölgeler arasında kapalı olduğunu, bundan dolayı kurtarma ve yardım çalışmalarının yürütülmesinde büyük zorluklar yaşandığını belirtti. Depremin en fazla hissedildiği Azad Keşmir'de ise, birçok yerleşim biriminin haritadan silinmiş olabileceği belirtiliyor. Eyvah Keşmir! Elli küsur seneden beri siyasi belirsizlik içinde, savaş şartlarında, fakirlik ve sefaletle boğuşarak hayatını idame ettirmeye çalışan Keşmir halkı, şimdi de dehşet verici bir tabii felaketin pençesine düştü. İklim şartları son derece sert, dağlık bir coğrafyada; geri kalmışlığın bütün zorluklarını bire bir yaşayarak ayakta durmaya çalışan Pakistan, Keşmir ve Afganistan; eğer dış dünyadan etkili bir yardım gelmezse bütünüyle perişan olacaktır!.. İşte bu ortamda İslam dünyasına, özellikle imkanları müsait olan İslam ülkelerine çok büyük sorumluluk düşüyor. İslam Konferansı Teşkilatı, bu noktada üzerine düşen görevi bihakkın yerine getirebilirse, bundan sonra çok daha muteber ve müessir bir beynelmilel teşkilat olarak dünya siyaset ve ekonomi arenalarında yerini alabilecektir. Teşkilatın Genel Sekreteri Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun hiç gecikmeden enerjik bir şekilde Pakistan, Afganistan ve Keşmir'e ciddi biçimde yardım yollanması için harekete geçmesi gerekiyor. Muhtaç ve çaresiz insanlara yapılan yardımlara, Allahü tealanın en yüksek mükafatı verdiği şu ramazan günlerinde; Müslümanların hem ferdi olarak, hem de sivil ve resmi organizasyonlar çerçevesinde gerekli yardımı yapacağına inanıyoruz. Pakistan, Keşmir, Afganistan ve Hindistan'ın felaketzede insanlarına uzanacak yardım elleri, bir taraftan korkunç felaketin yaralarını sararken, diğer taraftan da bölgedeki sulh ve sükuna hizmet etmiş olacaktır. Son yarım asırda yaşadığı büyük sıkıntılara rağmen; her zaman sabırla ve vakarla hadiseleri değerlendiren ve olumsuz şartlara meydan okuyarak emsallerine göre büyük ilerlemeler kaydetmesini bilen Pakistan halkının bu afet karşısında da kenetleneceğini ümit ediyoruz. Dünyanın diğer bütün ülkeleri de bir kere daha insaniyet ve medeniyet imtihanında. Bakalım zengin ve müreffeh devletler, felakete uğramış fakir ve muhtaç insanlara karşı ne kadar duyarlı hareket edecek?!. Evet... Onbir ayın sultanı ramazan-ı şerifte, imkanı olan Müslümanların çaresiz durumdaki insanlara yardım etmesini, maddi yardım yapmaya şartları elvermeyenlerin de büyük zelzelede hayatını kaybeden din kardeşleri için rahmet, hayatta kalanlar için de sabır ve metanet niyazında bulunmalarını bir kere daha hatırlatarak bu sıkıntılı yazıyı noktalayalım...