Aslında durum hiçbir tereddüde yer bırakmayacak kadar açık ve net. İktidar partisi ve hükümet ile bazı kesimler arasındaki "cicim aylar"ı bitti. İşte bu yüzden de, o bazı kesimlerde kılıçlar bilenmeye başladı. Hatta bir kısmı bayağı hızlı davranarak kılıçları sallamaya başladı bile!.. Son haftalarda, ülkenin en büyük medya grubu, yoğun şekilde hükümetin politikalarını ve iktidar partisinin siyasi anlayışını sorguluyor. TMSF ile problemleri olan bir başka yayın grubu da, işi hayli ileri götürerek erken seçim tartışmalarını başlattı. Hatta erken seçimden de öte baskın seçim havasını estirmeye çalışıyor! Öyle ki, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde, Erdoğan ve ekibine nasıl yükleniliyor idiyse, ona benzer hamleler yapılıyor. Her halde önce dışarıda, daha sonra da içeride bazı odakların düğmeye basmasıyla bu süreç başladı. Hedef belli; İktidarı cendereye sokmak!.. Yahut bilinen halk deyimiyle; ölümü gösterip sıtmaya razı etmek... Bakalım bu süreç hangi noktalara kadar tırmanacak? AK Parti iktidarının ilk sıralarında da benzer tazyiklere maruz kalmıştı. Ama bunları soğukkanlı ve doğru siyasi tavırlarla savuşturmasını bilmişti. Bu yeni taarruz dalgasının sonucu da kamuoyunda gerçekten merak ediliyor. Dışarıdan ve içeriden kaynaklanan itham ve saldırılar gayet haşin. "Saldırı" kelimesini özellikle kullandım. Çünkü bir gazetenin "Yeşil Sermaye Besliyor" diye manşete çektiği Amerikan kaynaklı yazıda, Başbakan Erdoğan'ın en önemli danışmanlarından Cüneyt Zapsu'nun, El Kaide bağlantılı olduğu için hesapları dondurulan bir iş adamıyla ilişkisi olduğu ileri sürülüyor! Saddam Hüseyin'in hedef tahtasına oturtulmasının gerekçelerinden birinin de El Kaide ile bağlantılı olma iddiasından beslendiğini hatırlatayım da, "saldırı"nın dehşetini daha iyi anlamış olasınız... Evet, Michael Rubin adlı, neo-conların (yani yeni muhafazakarlar diye bilinen malum grubun) önde gelen ismi ve Amerikan Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşunun üyesi şahıs, Middle East Quarterly dergisinde neler yazıyor neler... AK Parti'nin politikalarını gerçekleştirmek için şeffaf olmayan iç ve dış kaynaklı "yeşil sermaye"yi kullandığını iddia ederek, "Yeşil sermayenin meşru iş ilişkilerinin içinde aklandığına, bunun da gelecek yıllarda Türkiye'nin laik geleneklerinin kesilip yontulmasında motor görevi göreceğine" dair kehanette bulunuyor!.. Durum yeterince açık değil mi? Daha önce de Robert Pollock isimli gazeteci Wall Street Journal Gazetesinde, Türkiye'ye hakaretlerle dolu bir yazı yazarak ortalığı karıştırmıştı. Aynı günlerde iç siyasette yaşanan bazı hareketlenmeler de tesadüf müydü acaba? Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak), Nuray Mert (Radikal) gibi sosyal demokrat bazı yazarlar, bu tür baskı ve taarruzların, yeni dönemde gündeme gelecek ABD taleplerine karşı, reaksiyon verilmemesi için bir saha temizliği olduğunu söylüyor. Bu tesbitlere katılmamak mümkün değil. Zira 1 Mart Tezkeresi öncesinde ve Irak işgalinin başladığı günlerde, Türkiye'de kamuoyunun duyarlılığı gözönüne alındığında, 'Süper Güç'ün yeni bir dirençle karşılaşmamak için bu defa daha hazırlıklı olmak istediği anlaşılıyor... İyi de, siyaset çevreleri, aydınlar, medya ve genel kamuoyu bu durumun ne kadar farkında?! Dışarıdan gelen bu saldırıları fırsat bilip, iddia ve ithamların üzerine balıklama atlayan yazarlar, hükümeti grogi vaziyette yakalamak için pusuda bekeleyen bazı siyasi ve gayri siyasi çevreler pozisyon almaya başladı. Buna karşılık özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi'nde derin bir sessizlik var. Sadece Başbakan Erdoğan'ın sesi çıkıyor. Peki bu yeterli mi? Partinin diğer yetkilileri durumu fazla ciddiye mi almıyor, yoksa henüz zamanı değil deyip susmayı mı tercih ediyor? Mesela böyle zamanlarda, gerek siyasi tecrübe ve birikimi, gerekse gür sesiyle, karşı cephenin eleştirilerine doyurucu cevaplar verebilen Dengir Mir Fırat da; bir süreden beri nedense pek suskun... AK Parti Yönetimine akıl verecek değilim (hatta onların yoğun işleri arasında bu yazıyı okuma vakitleri de var mı bilmiyorum!) ama, henüz zamanı değil deyip sessiz kalmaya devam ederlerse, birileri; (sükut ikrardan gelir) deyip daha fazla yüklenebilir. Öyle de oluyor zaten... Pollock'un, Rubin'in ipe sapa gelmez ithamları, herhalde gereken etkili cevabı almalıdır. İçerideki meşruiyyet tartışmaları ve bazı güç odaklarının bu yöndeki hamlelerine gelince... Bunlara karşı AK Parti Meclis Grubu'nun ve Hükümetin yapabileceği birçok yeni demokratik açılım var. Ama bugün yerim kalmadı, mecburen salı gününü bekleyeceğiz!