Adalet ve Kalkınma Partisi, ikinci olağan kongresini; kendi dışından kaynaklanan olumsuz bir gelişmenin gölgelediği bir ortamda gerçekleştirdi. Siyasi partilerin kongre ve kurultayları, konuşma, tartışma ve politik rekabetin yanında; nerdeyse yarı yarıya, tertip edilen şov ve eğlence programlarıyla şekillenir. Bu şov ve eğlence programlarının cazibesi, kongrelere katılan insanların önemli bir kısmını doğrudan etkiler... Yani oralara gelen herkes, profesyonel bir siyasetçi, yahut bilenmiş bir delege değildir! AK Parti'nin daha önceden kongrenin cazibe ve coşkusunu artıracak bu kabil şov hazırlığı yaptığını biliyoruz. Ancak Bülent Ecevit'in ölümü ve cenaze töreninin kongre ile aynı güne getirilmesi, bu eğlence programlarının rafa kaldırılmasına sebep oldu. İktidar partisinin bu noktada gösterdiği hassasiyet, esasen siyasi platformda gerektiği gibi değerlendirilmesi lazım gelen bir davranış biçimidir. Zira AK Parti yönetimi, kongrelerinin coşkusunu olumsuz yönde etkileyeceğini bile bile; geleneklerimize uygun olarak etkinliğin eğlence kısmını iptal ettiğini önceden duyurmaktan kaçınmadı... Ancak AK Parti'nin gösterdiği bu inceliğe karşılık; cenaze töreninde Genel Başkan Erdoğan ve parti mensubu bakanlar, bazı fanatikler tarafından protesto edildi. Eğer yetkili makamlar yeterince tedbir almamış olsaydı, o cenaze töreni bilumum sol fraksiyonlarının örgüt gösterisine dönüşebilirdi. Neyse ki, böyle bir duruma müsaade edilmedi. Gelelim AK Parti kongresine: Kuruluşunun (Temmuz 2001) üzerinden daha bir buçuk yıl dahi geçmeden genel seçimlere katılıp; neredeyse üçte iki oranındaki Meclis çoğunluğu ile, tek başına iktidara gelme başarısını gösteren bir partinin teşkilat ve kurumsallaşma açısından oturması epeyce zor bir meseledir. Nitekim 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra; Süleyman Demirel, "Bu kadar büyük bir Meclis grubunu bir arada tutmak kolay değildir..." demişti. Demirel bunu, 1970 yılında kendi partisinden (AP); yetmiş milletvekilinin bütçeye red oyu vererek, hükümetini düşürmesinin tecrübesi ile söylüyordu!.. Seçimin üzerinden geçen tam dört yıllık sürede; AK Parti'den ciddi bir kopma ve eksilme olmadı. Bazılarının içten pazarlıklı olduğu anlaşılan bir düzine kadar mebusun; yollarını ayırmasıyla iktidar partisinde önemli bir güç kaybı olmadı. İktidardaki son senesinde de AK Parti'nin gücünü ve bütünlüğünü muhafaza edebilmesi gerekir ki, gelecek seçimde de tek başına iktidar olma iddiasını sürdürebilsin... İşte bu noktada partinin genel merkezi ile taşra teşkilatları arasındaki ahenk ve iş birliği önemlidir. Altı ay sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimleri, sadece iktidar partisi için değil, bütün Türk siyaseti için ciddi bir sınav olacaktır. Geçmişte buna benzer önemli olaylar sırasında, bazı partilerde yaşanan kopma ve bölünmeler; sivil siyasete büyük zarar vermiştir. Mesela 28 Şubat sürecinde, Doğru Yol Partisi'nde meydana gelen kopmaların, ülke hesabına nelere mal olduğu ortadadır... AK Parti kongresinde yapılan bazı tüzük değişiklikleri ve bu çerçevede genel Başkanın ve merkez yönetiminin ağırlığının arttırılmış olması; medyada parti içi demokrasi ve bireysel siyaset serbestisi yönünden eleştiriliyor. Bu siyaset bilimi açısından doğrudur. Zira demokrasi ve sivil siyasetin özünde; özgürlük ve serbestinin olabildiğince geniş tutulması esastır... Ancak, "Türkiye şartlarında" başka noktaları da göz ardı etmemek gerekiyor! Yukarıda verdiğimiz AP ve DYP örnekleri yeterince dikkat çekicidir. Siyasi partilerin, iktidar veya muhalefette etkili aktivitelerini devam ettirebilmesi için; evvela varlığını ve bütünlüğünü muhafaza edebilmeleri şarttır. Aksi halde, kalıcı ve iddialı olmaları mümkün değildir!.. AK Parti üzerinde de, dışarıdan epeyce hesap yapıldığını; kongre öncesinde medyada yazılıp çizilenler açıkça ortaya koyuyordu. Demek ki, ipleri sıkı tutmaya çalışırken; AK Parti yönetiminin de bir bildiği var. Dolayısıyla, yapılan tüzük değişikliğini; lider ve merkez hakimiyetini sürdürme ve zaten başka partilerin de daha önce benzerini yapmış olmasıyla izah etmek yerine; biraz da yakın gelecekteki muhtemel siyasi gelişmeleri dikkate alarak değerlendirmek gerekir... Parti kongrelerinin coşkulu veya sönük geçmesi, seçim sandığındaki başarı için esas gösterge değildir. Bu bir. İkincisi; AK parti kongresinde, parti üst yönetimindeki düzenlemelerin Çankaya hesaplarıyla yapıldığı yolundaki yorumlar da, objektif siyasi tahminden ziyade; taraflı ve sabit bir peşin fikirlilik gibi görünüyor!..