Türk siyasi tarihinde en büyük değişim ve dönüşüm sürecini yöneten parti, hiç şüphesiz Adalet ve Kalkınma Partisidir… Cumhuriyetin ilk 27 yılında, TEK PARTİ REJİMİNİN İKTİDARI olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), çok partili siyasi hayat başladıktan sonra, bir daha asla tek başına iktidar yüzü görmemiş, sadece 1973 ve 1977 seçimlerinde iki defa birinci parti olabilmiştir.
Hâlbuki, 1950 – 1960 arasında; 27 Mayıs darbesine maruz kalana kadar, Demokrat Parti üç defa tek başına iktidara gelmiştir. Adalet Partisi 12 Mart 1971’de muhtırayla devrilene kadar iki defa (1965 ve 1969 seçimleri), tek başına iktidar vizesi almıştır.
Aynı şekilde, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında kurulan Anavatan Partisi, 1983 ve 1987 seçimlerinde halkımız tarafından peş peşe iki defa iktidara taşınmıştır. 1991 seçimlerinden itibaren ülkede baş gösteren siyasi istikrarsızlık ve beraberinde gelen ekonomik krizler ile genel olarak siyasete karşı oluşan güvensizlik bir buhrana dönüşmüştür. Bu buhran, 3 Kasım 2002’de halkın verdiği keskin bir kararla ortadan kalkmış ve siyaset bambaşka bir istikamete girmiştir. Türk halkı, 2002 seçimlerinde, yaşanan sıkıntıların sorumlusu olarak kabul ettiği beş tane siyasi partiyi toptan baraj altında bırakarak tarihî bir tercih yapmıştır!.. Bu seçimlerde AK Parti ile birlikte barajı geçebilen tek siyasi aktör, bir önceki seçimlerde aynı akıbete uğramış olan CHP idi.
Kuruluşundan yalnızca 14 ay sonra tek başına iktidara gelen AK Parti’nin başarılı olamayacağı konusunda, özellikle muhalefet kanadının (CHP) tahminleri vardı… Bir taraftan ülke ekonomisinin içinde bulunduğu derin ekonomik krizler diğer yandan vesayet sisteminin siyasi iktidara dayattığı baskı ve engellerin, AK Parti için de tıkayıcı unsurlar olacağına dair yorumlar hayli fazlaydı!.. Fakat bazılarının beklediği sonuçlar oluşmadı. Tam aksine AK Parti, maniaları sabırla tek tek aşmasını bilerek, bu günlere geldi. Ve Türk siyasi tarihinde erişilmesi imkânsız bir başarıya imza attı…
Dünyada çok uzun yıllar iktidarda kalan siyasi partiler var. Mesela Japonya’daki Liberal Demokrat Parti, 1955’ten 2009’a kadar (1993 – 1994’teki 11 aylık kesinti hariç) 55 yıl iktidar olmuştur. Keza Hindistan’da Kongre Partisi, kırk yıldan fazla bir zaman boyunca siyasi iktidarını muhafaza etmiştir. İsveç Sosyal Demokrat Partisi aynı şekilde altmış yıl iktidarda kalmıştır… Siyaset biliminde bunlara “Hâkim Parti” nitelemesi yapılır. AK Parti de artık bu vasfı haiz bir siyasi kimliktir. Ama burada AK Parti’nin başka bir farkı daha var. Partinin bunca başarısında, lider olarak en büyük katkısı olan Recep Tayyip Erdoğan; geride kalan 21 yıllık iktidar sürecinde on iki yıl Başbakan, dokuz yıl da Cumhurbaşkanı olarak siyasete kendi damgasını vurmuştur. Dünya siyaset tarihinde, bu büyük bir rekordur… Bu rekor sıradan icraatla yakalanabilecek bir başarı değil.
Yazının girişinde belirttiğimiz üzere, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve lideri olduğu AK Parti, (Belediye Başkanlığını da hesaba katarsak) son çeyrek yüzyılda ülkemizde en büyük siyasi değişim ve dönüşüm sürecini başarıyla yönetmiştir. Buradaki en büyük başarı, geçmişte çok muzdarip olduğumuz siyasi istikrarsızlığa (koalisyonlar, bir türlü yürümeyen parçalı hükûmetler…) son verilmesi. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle bu artık perçinlenmiştir. İkinci ve en önemli başarı, siyasi vesayetin ortadan kaldırılmış olması… Cumhuriyetin ilk seksen yılında, fiilî iktidar sahibi olan askerî ve bürokratik vesayet odakları ve bunlarla iş birliği içinde çalışan sivil görünümlü lobiler vs. bir türlü millet iradesinin ülke yönetiminde gerçek söz sahibi olmasına imkân vermedi. AK Parti iktidarı, daha önce iktidara gelmiş olan siyasi partilerin de maruz kaldığı ve fakat mücadele etmekte galip gelemediği, demokrasi dışı baskı ve tazyiklere bütün gücüyle karşı koydu. Cumhurbaşkanını seçtirmemek için anayasa hükümlerini bile çiğneyerek Meclis’in çalışmalarını engellemek, e- Muhtıralarla sivil siyasetçileri baskılamak, yüzde 48 oy alan iktidar partisini kapatmaya teşebbüs…
Sayısı tam belli olmayan darbe senaryoları, yargı darbesi teşebbüsleri ve nihayet kanlı ihanet kalkışmasıyla memleketi bölüp parçalama hedefine varan her türlü ifsat ve imha planları, milletin kararlı desteğiyle bir bir boşa çıkarıldı.
Netice olarak, Türk siyasi hayatını AK Parti’den önce ve AK Parti’den sonra diye ikiye ayırıp incelemek doğru bir yaklaşım olacaktır… Zira demokrasinin sözde değil özde var olması ve sağlıklı işlemesi yani halkın iradesinin gerçekten ülke yönetimine yön vermesi esastır. Demokrasi de bu değil midir?