CHP’de iç çekişme ve kavga biter mi?

A -
A +

Cumhuriyet Halk Partisi, kendi açısından tam da olağanüstü şartlarda, olağanüstü bir kurultay gerçekleştirdi. Bu kurultayın gerekçesi tek başına bir mesele. “Kayyım belasından kurtulmak için…”

 

 

 

 

 

Hemen en başında ifade edelim; CHP’de kavga hiç bitmez! Bu konuda yazılmış kitaplar var… Mesela Kurtul Altuğ’un “CHP’de Bitmeyen Kavga” başlıklı kitabında, tek parti döneminden çok partili siyasi hayata kadar, yıllarca sonu gelmeyen kavgaların hikâyesi vardır. Anlayacağınız kavga CHP’nin genetiğinde var!.. O sebeple ne kadar olağan veya olağanüstü kurultay yapılırsa yapılsın, CHP’de parti içi mücadele ve siyasi kavgalar bitmez. Zira CHP’nin sosyolojisi buna müsait… Yani CHP’de kayıtlı üye sayısı kadar, ucu açık genel başkan adayı var denilse, vaziyetin politik yansıması güçlü şekilde belirtilmiş olur. Dayanışmanın en üst seviyede ihtiyaç hissedildiği, son olağanüstü kurultayda bile genel başkan adaylığı için iki tane nakıs teşebbüs oldu!.. Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın, detayını açıklayamadığı gerekçesi tam olarak nedir bilemeyiz, ama Berhan Şimşek’in (beş dakika gecikmeyle) şansını deneyemediği nakıs teşebbüs pek çok yönüyle Muharrem İnce serüvenini hatırlatıyordu… Burada tecrübeli Şimşek’in bariz hatası söz konusu. Madem ciddi olarak aday olmak istiyorsun, o zaman hazırlığını da iyi yapacaksın. Parti kuran Mustafa Sarıgül gibi, Muharrem İnce de kurmuş olduğu yeni partiye rağmen, CHP’ye tekrar dönmenin ve tabii mücadeleye devam etmenin manevralarını yapıyor. Bu arada eski genel sekreterlerden Gürsel Tekin de (Hani “müteahhitlere yenildim” diye isyan eden iddialı CHP’li) yeni parti kurmanın zemin yoklamasını yapıyor. Yani CHP’de, parti içi mücadelede sonuç alamayanların alternatif olarak yeni parti kurma yoluna gitmesi eşyanın tabiatından sayılıyor. Olağanüstü kurultay Özgür Özel’in istediği kıvamda gerçekleşti. Listeye kayıtlı 1276 delegeden 1171’inin oyunu alarak, genel başkanlık koltuğunu tam manasıyla sağlamlaştırdı. Ama şimdilik… Şimdilik dememizin sebebi yukarıda işaret ettiğimiz hususlar, yani hiçbir zaman bitmeyecek parti içi mücadele.

 

Daha önce Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın duran, ancak 5 Kasım 2023 kurultayında saf değiştiren ve hatta bu son kurultayda genel başkanlığa adaylığını koyacağı dillendirilen Oğuz Kaan Salıcı’nın fazlaca güç kaybına uğradığı görülüyor. Denge ve dayanışma ismi altında sunmak istediği alternatif parti meclisi listesi başarı kaydedemedi. Özel’in ilan ettiği 52 kişilik anahtar listenin tamamı sandıktan çıkmayı başardı. Bu da Özgür Özel’in parti yönetimindeki gücünün ne oranda pekiştiğinin bir işareti tabii. Fakat bütün bunlar, Özel’in bundan sonraki işinin öyle kolay olacağı anlamına gelmiyor. Evet, 19 Mart-6 Nisan sürecini kendi açısından başarıyla yöneten Özel, kısa vadeli hamlelerle bir yere kadar gidebilir. Kılıçdaroğlu’nu geçerek genel başkan seçildiği 38. Kurultaydan sonra da saman alevi gibi parlamalara imza atmış ve fakat devamını getirememişti. Kılıçdaroğlu’ndan bahsetmişken, şunu da belirtmeden geçmek olmaz. Çeşitli söylentilere rağmen, Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü kurultayda yeniden aday olmayacağı belliydi. Zira ‘Partinin zor zamanlarında liderlik sevdasına tutulmuş kişi’ damgasını yeme riskini göze alamazdı ve nitekim almadı. Fakat kendisine yapılan sataşmaları da (yüzüne tükürürler vs.) cevapsız bırakmadı. “Çalanın yüzüne tükürürler, ben çalmadım…” diyerek orta yere pimi çekilmiş bir bomba bıraktı!..

 

Evet, CHP; Özel’in bizzat ifade ettiği (kayyım belasından kurtulma saikiyle) bu son olağanüstü kurultayı gerçekleştirdi, Ancak 38. Kurultay ve ondan önceki İstanbul il kongresiyle ilgili hukuki soruşturmalar devam ediyor… Bu iki olayın yansımaları muhakkak şekilde görülecek. Meclis binasında bir vekil odasında bulunan poşet dolu paraların “öyküsü” pekâlâ ortaya çıkar, çıkmalıdır. CHP, kendi tüzel kişiliğiyle ilişkili olaylarda bu derece akçalı işlerin dönmesini, nedense hep normal bir şey görüyor. Yani para kulelerinin görüntüsü, menşei ve hukuki-ahlaki boyutu pek dile getirilmiyor, getirilse de geçiştirilmeye çalışılıyor. Ama bu böyle gitmez, bir yerde patlar… Özgür Özel, başlamış olan hukuki süreçte yapılan kanuni işlemlere karşı, sokak eylemlerini başlatarak olayı örtbas etmeye çalıştı. Bu çok tehlikeli bir davranıştı. Nitekim kamuoyundan ciddi tepki aldı. Keza boykot çağrıları da halkta karşılık bulmadı. Özel şimdi de siyasi üslup sınırlarını zorlayan yeni söylemlerde bulunuyor. Bu laflar öyle basitçe telaffuz edilip geçilecek şeyler değil. Cumhurbaşkanı ve kabinesini “cunta” diye nitelemek, siyaseten bocalamanın bir işaretidir. Bu memlekette 23 sene içerisinde, halk oylamaları dâhil tam on beş seçimi kazanan bir siyasi lidere cuntacılık ithamında bulunmak, çok ucuz ve bayağı bir sataşmadır. Maalesef cuntacılık hikâyesinde, bu kavramla en fazla içli-dışlı olan siyasi parti, kesinlikle CHP’dir. 27 Mayıs 1960’tan itibaren üç çeyrek asırlık siyasi serüvende, CHP’yi nedense hep zinde kuvvetler ve apoletli aktörlerle yan yana, omuz omuza iş tutarken görüyoruz. O yüzden cuntacılık, darbecilik edebiyatının geçerli olduğu yelpaze CHP’nin doldurduğu yerdir. Bunun altını kalın bir çizgi ile çizelim.

 

CHP genel başkanı uzun soluklu bir siyasi lider konumuna yükselmek istiyorsa, hayalî değil, gerçekçi siyasi söylemleri benimsemeli ve ülkeyi de yabancı devletlere şikâyet etme basiretsizliğinden kurtulmalıdır. Zira bir taraftan ulusalcı geçinip, diğer taraftan mandacılık vs. suçlamalarının hedefi olacak şekilde, dışarıdan medet ummak fena hâlde bir çelişki olur. Özel’in son tavır ve söylemleri de doğrudan bu duruma götürüyor… Bu noktada yapacağı stratejik hatalar, Özel’in önünde kendiliğinden açılmış bulunan cumhurbaşkanlığı adaylığı şansını da berhava eder!..

 

 

 

İsmail Kapan'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.