Felaket fırsatçılarına fırsat vermemek çok zor. Doğrusu imkânsız!.. Tarihin her devrinde, insani değerlerden mahrum bu güruh en vahşi biçimde fırsatçılık yapmıştır. Fırsat verilmesin elbette, ama bu nasıl olacak?
Daha depremin dumanı tüterken, deprem çantası ve çadırlarına bilmem ne kadar zam yapmış vicdansız fırsatçılar… Daha bu ne ki?! Başka bir fırsatçı taifesi fırsatı kaçırmayıp ev fiyatlarına zam yapmış. Onların yan ortakları da hemen kira fiyatlarına bindirme yapmışlar… Kahramanmaraş depremleri sonrasında ilk iş olarak demir ve çimento fiyatlarına zam yapmıştı fırsatçılar!.. Bu ne tıynettir, bu ne vicdansızlıktır, bu ne kepazeliktir?.. Sanki bu fırsatçılar hiç afetlere maruz kalmayacak. Sanki kendileri hiç felakete uğramayacakmış gibi, fütursuz, pervasız, acımasız şekilde, hakları olandan çok fazlasını ele geçirmeye çalışıyorlar. Dara düşmüş kişilerin mecburiyetini istismar edip, çaresizlerin cebindekine el uzatıyorlar. Bunlar akıbetlerini hiç düşünmüyorlar zahir. Depremlerde, sel felaketlerinde vesair afetlerde, bir anda bütün servetlerini kaybeden insanların ibretlik durumunu hiç ama hiç göz önüne getirmiyorlar. Kendileri açısından hayatın hep bu şekilde devam edeceğini sanıyorlar. Bu dünyada devranları sürse de, öbür dünyada muhakkak bunun hesabının sorulacağını akıllarına bile getirmiyorlar… Hâlbuki, biraz insaf ve vicdan sahibi olsalar, biraz ama bir nebze kanaatkâr olsalar, felaket sonrasında zaten kaçınılmaz olarak doğan ihtiyaç pazarının büyüklüğü bunlara fazlasıyla yetmez mi? On bir ilimizi vuran Kahramanmaraş depremlerinin yol açtığı yıkım, inşaat sektöründe kaç yüz milyar liralık bir pazar oluşturdu… Türkiye topraklarının üçte ikisi (yüzde 66) deprem kuşağı üzerinde. Ve nüfusun da yaklaşık dörtte üçü bu coğrafyada meskûn. Demek oluyor ki, kim hangi farklı noktasında yer alırsa alsın, herkese fazlasıyla yetecek bir kazanç sahası zaten var. Lakin öyle bakmıyor bazıları. İlle de fırsatçılık, spekülasyon yapacak. İlle de ihtikâr yapacak. Gözlerini hırs bürümüş, fahiş fiyat uygulamadan edemiyor… Bu hastalık sadece günümüzün bir yansıması değil tabii. Tarihin her devrinde, felaket fırsatçıları maalesef boy göstermiştir. Bu da insanlığın yüz karası bir meseledir…
Bu arada felaket fırsatçıları da çeşit çeşit. Adi hırsız ve soyguncuların dahi, felaket zamanlarındaki vahşetleri tüyler ürperticidir. Üzerinden 26 sene geçti, ama hiç akıldan çıkmıyor. 1999 Gölcük depreminde, enkaz altındaki ölü kadının bileğini keserek kolundaki bileziğini alan insan kılığındaki canavarın yaptığı vahşet unutulabilir mi? Bunun gibi yazılan ve yazılmayan nice tüyler ürpertici hadise var. On bir vilayeti yıkıp geçen Maraş depremlerinde, enkaz sahası çok geniş olduğu için, ekiplerin müdahalesi vakit aldı. Bu zaman zarfında en büyük sıkıntılardan biri de, enkaz yığınlarına dadanan hırsızların, soyguncuların tasallutundan vatandaşın malını korumaktı. Velhasıl insani değerlerden mahrum kişiler meşru veya gayrimeşru hangi işi yaparsa yapsın, hangi meslekte faal olursa olsun, vicdanı sızlamadıkça zor durumdaki insanlara zarar vermekten kaçınmaz. Afet ve felaket fırsatçılığıyla vatandaşın cebindeki paraya el uzatmak, sonuç olarak hangi kapıya çıkıyor? Fahiş fiyat uygulayanlar bunu iyi düşünmek zorunda…
Felaket zamanları adı üstünde fevkalade zamanlardır. Böyle zamanlarda insanlardan beklenen yardımseverlik ve cömertliktir. Dayanışma ve fedakârlıktır… Mütevazı imkânlarıyla göz yaşartan yardımlara imza atan insanlar ne güzel insanlar! Çok şükür ki, toplumun ekseriyetinde bu hassasiyet hâlâ geniş ölçekte mevcut. Başka milletlere de örnek olacak iyilikler milletimizin yüz akıdır. Ancak kötü örnekler daha az nispette de olsa, olumsuz yansımaları ne yazık ki fazla oluyor. Sadece işin ticari ve ekonomik boyutu değil, ahlaki, içtimai ve siyasi tarafını da dikkatle göz önünde tutmak lazımdır. Afet ve felaket karşısında, birlik ve beraberlik içinde zorlukları göğüslemek yerine bozgunculuk yapmak hangi problemli zihniyetin eseri olabilir? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu değerlendirmesi son derece önemlidir: “Böyle hassas zamanlarda kimseyle tartışmaya girmek istemiyoruz. Dahası bunu milletimize hakaret sayıyoruz. Selden kütük kapma yarışındaki fırsatçıları vicdana ve sorumlu hareket etmeye davet ediyoruz…” Sivri çıkışlarıyla ün salmış bir jeoloji profesörü var. Adı Celal Şengör. Mesleği icabı ilmî açıklamalar yapması beklenen bu kişi şöyle laflar yumurtluyor: “Yirmi yıldır ders almadığımızı bugün gördük. Depremi önleyecek (Evet, aynen böyle diyor) adamı içeri attık…” Şengör’e göre “depremi önleyecek” olan bahse konu kişi yani Ekrem İmamoğlu, 2019’da İBB adayı olarak seçim propagandası yaparken, ismi lazım değil, bir TV kanalına şöyle diyor: “Beş yılda bu şehri depreme hazır hâle getiririm…” 2023 yılında başka bir TV kanalında İstanbul’un depreme hazırlık durumu sorulunca şöyle cevap veriyor: “Başkalarının yirmi yılda yapamadığını ben beş yılda nasıl yaparım? Çok hızlı hareket etsek bile bize yüz yıl lâzım…”
Evet, İmamoğlu burada galiba doğru söylüyor. Çünkü daha önce beş senede yüz bin konut yapma sözü vermişti. Ama yedi yılda yaptırdığı konut sayısı yalnızca 2015. (Yazıyla iki bin on beş…) Bu hızla devam ettiği takdirde, yüz yıl sonra iki yüz bin konut yapmış olur… Bu arada İmamoğlu, depreme hazırlık için yegâne çözüm olan kentsel dönüşümün adını dahi duymak istemediğini de yine kendi itiraf ediyor… Bu kadar çelişki içinde, bu kadar beceriksiz ve gayriciddi bir kişilik hâlâ daha Celal Şengör ve benzerleri tarafından ciddi ciddi lanse ediliyor. Neyse ki, İstanbul’da hâlen kentsel dönüşümün yüzde 65’i Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, yüzde otuz dördü özel sektör tarafından gerçekleştiriliyor. Eh, İBB’nin payı da yüzde bir. Bu yetmez mi?!
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...