Gelişen teknolojik imkanlar sayesinde, seçim sonuçlarıyla ilgili sayısız grafik, karşılaştırma ve simülasyon yapılarak, dün bugün ve geleceğe dair analizler gerçekleştiriliyor. Ama bir özellik var. Herkes rakamları işine geldiği gibi eğip-büküyor... Nitekim dünkü yazımızda CHP lideri Baykal'ın bu şekildeki uygulamasına yer vermiştik. Kaybedenlerin hiçbiri bunu açık şekilde itiraf etmeye yanaşmıyor. Ya kaybını kazanç olarak lanse ediyor, yahut da başarısızlığını çeşitli bahanelerle başkalarına yıkmaya çalışıyor. Mesela MHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal, oylarının daha çok artmamasının sebebi olarak, seçimler öncesinde yapılan baskı, tehdit ve şantajları gösterdi... Benzer şeyleri DSP lideri Ecevit de söyledi. Seçim sonuçlarıyla alakalı olarak nihayet dün konuşan Sayın Ecevit, oylarını "göreceli olarak" yüzde yüz arttırmasına rağmen; DSP'nin 3 Kasım'da olduğu gibi, bu seçimler öncesinde de çok büyük haksızlıklara uğradığını ifade etti. Ancak Ecevit daha başka ilginç şeyler de dile getirdi; Seçimlerde sandık başına gitmeyen seçmenin büyük kısmının DSP taraftarı olduğunu, dolayısıyla bundan sonraki seçimlerde DSP'nin yine iktidarın en güçlü adayı olacağını iddia etti... Ecevit'in bu değerlendirmesi, en az Baykal'ınki kadar ilginç. Ama şu sorunun cevabı da verilmeli değil mi? Acaba büyük bir kısmı DSP'li olan bu seçmen neden sandık başına gitmedi? Yani bu DSP'li oylar sandığa gitmek için Ecevitlerin artık emekliye ayrılmasını mı bekliyor?! Görüldüğü gibi, meseleye şaşı bakıldıkça işin içinden çıkmak daha da zorlaşıyor. Bu seçimler münasebetiyle sergilenen bir başka enteresan durum da AK Parti'nin oyları ile ilgili. Hemen hemen bütün partiler kendi durumlarını gözardı edip, iktidar partisinin yeterince başarılı olmadığını ispatlamaya çalışıyor! Yani seçimler öncesinde dikkat çekici bir şekilde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oylarına tavan yaptıran anketlerin sonucunun gerçekleşmemesinden bu partiyi sorumlu tutmak gibi garip bir durum var ortada... Buna karşılık seçim sonuçları hakkında en mütevazı davrananlar da AK Parti yöneticileri. 17 aylık iktidarlarının icraatı hakkında halktan yeterince destek ve geçerli not alan, hatta 3 Kasım seçimlerine göre oylarını sekiz puan arttırarak, temsil meşruiyeti noktasında ileri sürülen itirazları da bertaraf eden AK Parti Yönetim kadrosu niye böyle ürkek duruyor acaba? Çoğu okuyucularımız hatırlayacaktır; 3 Kasım 2002'den önce de bu defakine benzer rüzgarlar estirilmiş ve AK Parti Yönetimi ürkütülmüştü. Bazıları öyle tahminler yapıyordu ki, parlamentoya sadece AK Parti'yi sokuyordu. Diğerlerinin hepsini baraj altına itiyordu... O günlerde Sayın Erdoğan'a sorulan şu soru çok manidardı; "Tek başına parlamentoyu doldurursanız, yani 550 milletvekilliğinin tamamını siz kazanırsanız, ne yaparsınız?" Erdoğan cevap olarak şöyle demişti; "Derhal yeni bir seçim kararı alırız!.." 28 Mart öncesinde de aynı senaryo sahneye kondu; iktidar partisinin oyları yüzde altmışlara, hatta yetmişlere tırmandırılarak, Türkiye'nin tek partili bir sisteme kaymakta olduğu yolunda endişe ve panik havası pompalandı. Bu tazyikin sonuçlarının sandığa yansıdığında şüphe yok! Kamuoyu yoklamalarının ilk defa yüzde 16-20 nisbetinde sapması epeyce tuhaf bir durum ve bunun irdelenmesi gerekiyor. Aynı oyun iki kere oynandı ve sonuç alındı! Ama AK Parti'nin niye daha yüksek oy almadı şeklinde muaheze edilmesi de bir o kadar tuhaf! Aslında sandıktan çıkan mesaj gayet açık ve net. Büyük şehir ve il belediyelerinin dörtte üçü (16 büyükşehir belediyesinden 12'si ve toplam 81 ilin 58'i) ile, ilçe belediyelerinin yarısından fazlasını (831 ilçeden 458'i) AK Parti'ye vermekle; Türk halkı, iktidarın 17 aylık icraatına yeterince destek vermiş ve istikrarın devamı yönünde iradesini kesin biçimde ortaya koymuştur. Buna karşılık "Kıbrıs satılıyor, rejim elden gidiyor..." şeklindeki söylemlere artık prim vermediğini de kesin bir şekilde anlatmış oluyor. CHP'nin kaybettiği yaklaşık 1 milyon oyun taşıdığı mana budur. İktidarın da sandıktan çıkan milli iradeyi iyi okuyarak, çözüm bekleyen temel meselelerde daha kararlı ve enerjik davranması gerekiyor... Aksi halde bundan sonraki genel seçimlerde çok daha acaip anketlerle vatandaş yine kafa karışıklığına sürüklenebilir!..