AK Parti'nin sekiz yılı...

A -
A +

Ülkemizde çok partili siyasi düzenin başlangıcından bu yana, sadece dört partinin halktan yeterli oyu alarak tek başına gelebildiğini, genç yaştaki okuyucularımız için bir kere daha tekrarlayalım. DP, AP, ANAP ve AK Parti... Bunlardan ilk üçünün hikâyesi hayli uzun. Dolayısıyla bu bahsi, siyasi tarih kitaplarına bırakmak iyi olur! Bugün AK Parti'nin, sekiz yılda nasıl bir performans gösterdiğine bakalım... Türkiye'de, halkın doğrudan el koyup siyaseti dizayn ettiği dönemler vardır. Bu doğrudan el koyma hadisesi, olağanüstü durumları sona erdiren müdahaleler niteliğindedir... 14 Mayıs 1950 seçimleri, tek parti devrini kesin olarak tarihe gömen gerçek bir "halk devrimi"dir. 1965 seçimleri, 27 Mayıs 1960 Darbesinin dayatmak istediği iğreti düzeni rafa kaldırmıştır. Aynı şekilde 6 Kasım 1983 seçimleri, 12 Eylül İhtilali'nin getirdiği olağanüstü dönemi, askerlerin aksi yöndeki iradesine rağmen, esaslı biçimde sona erdirme işlemidir. Bunun gibi, 3 Kasım 2002 seçimleri de, 28 Şubat Sürecinde sahnelenen postmodern darbenin siyasette yol açtığı yıkıntıların temizlenip, demokrasinin güçlü bir biçimde yeniden rayına oturtulduğu bir büyük halk hareketidir. "Halk Hareketi" ifadesini özellikle kullanıyorum... Çünkü 2002 Seçimleri, halkın; o sırada iktidarda (DSP, MHP, ANAP) ve muhalefette olan (DYP, SP -22 Haziran 2001'de kapatılan FP'nin devamı) bütün partileri baraj altında bıraktığı, sadece iki partiye; AK Parti ve CHP'ye (O da bir önceki seçimde barajın altında kalmıştı...) Meclis'in yolunu açtığı, radikal bir siyasi değişimin kilometre taşıdır. 1950'de DP'nin sloganı, "Yeter! Söz milletin..." idi. 2002'de de, AK Parti; "Yeter! Karar milletin..." sloganıyla halkın oyuna talip oldu ve beklediği sonucu da aldı. Kuruluşundan yalnızca 14 ay sonra iktidara gelen AK Parti'ye karşı, bazıları "Bunlar devlet filan yönetemez..." gibi küçümseyici edalar takındı. Özellikle ülke yönetimini, kendilerine mahsus bir imtiyaz sanan çevreler, Erdoğan ve arkadaşlarının birkaç ay içinde iktidardan düşeceğini hayal ediyordu. Fakat geçen yedi sene zarfında, bu gibi garip beklentilerin tam aksine, iktidar partisi, memleketin önemli meselelerine büyük bir dirayetle el koydu ve bir kısmının çözümünde de büyük başarılar yakaladı. 2002 yılında iktidarı devraldığında; Avrupa Birliği ve Kıbrıs gibi, uzun yıllardır gündemde olup kronikleşmiş netameli meseleler yanında, kriz içindeki bir ekonomi, bölücü terör konusu ve ABD'nin Irak'ı işgal operasyonunun Türkiye üzerindeki baskısı gibi, her biri ateş topu niteliğinde birçok meseleyi, büyük bir dikkat ve ehliyetle ele alıp önemli ölçüde hâl yoluna koymayı bildi. Bu başarının yansıması olarak da, 2002'den sonra girdiği üç büyük seçimde açık ara birinci parti çıkmayı bildi. AK Parti'nin yedi yıllık iktidar performansını, bir tek yazıda yeterince analiz etmek tabii ki mümkün değil. (İktidar partisinin en büyük başarısı nedir?) diye sorulsa, cevabı herhalde; ülkede demokrasinin güçlenmesi ve sivil siyaset alanının genişlemesi konusunda, gösterdiği kararlı duruş ve attığı önemli adımlardır... olur. AK Parti'nin sonuna kadar götüremediği "Yeni Anayasa" gibi, bazı projeleri de elbette karnenin zayıf hanelerinde duruyor... Ama 27 Nisan 2007'de sivil rejime müdahale niteliğindeki "e- muhtıra"ya karşı sergilediği siyasi tavır, devletin iliklerine kadar inmiş olan gayrimeşru bir yapılanmayı bertaraf etme noktasında ortaya koyduğu irade, bu ülkede askerî müdahalelerin kapısını, bir daha artık açılmamak üzere kapatmıştır. Bunu görelim... AK Parti şimdi de, "demokratik açılım" süreci ile büyük bir sınav veriyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.