Bölücü terörün yeni tahribatlar yapmasına mani olmak için herkese büyük sorumluluk düşüyor... Ama bazılarının ülke menfaatinden ziyade, kendi ikbal ve menfaatinin derdinde olduğu apaçık görülüyor. Şu günlerde önemli mevkileri işgal edenlerin, her zamankinden daha dikkatli olması gerekiyor. Bu konumda olanlardan biri de şüphesiz Sayın Deniz Baykal'dır. Baykal, Güneydoğu'daki olaylardan dolayı hükümete yüklenmekle puan toplayacağını düşünüyor herhalde!.. Ama böyle hayati meselelerde, günlük siyasi çekişmelerin üzerine çıkmak gerekmez mi? "Hükümet meydanı boş bıraktı..." demek siyasi söylem olarak, ilk bakışta muhalefet namına cazip gelebilir. Ancak partiden önce memleketin geleceğinin söz konusu olduğu durumlarda böyle tavırlar puan kaybettirir. Baykal gibi tecrübeli bir politikacının bunu bilmemesi mümkün değil. Ama nedense şaşırtmaya devam ediyor! Son otuz yılda kaç tane hükümet gelip geçti... O bölgede çeyrek asır boyuncu sıkıyönetim ve olağanüstü hal de uygulandı. Yani Baykal'ın düşündüğü anlamda meydanın fazlasıyla doldurulduğu yıllar boyuncu terör neden ortadan kalkmadı? Yani hükümete salvo göndermekle iş bitmiyor. Terörle mücadelenin asayiş ve güvenlik boyutundan başka faktörler de vardır. Ekonomik, sosyal faktörlerin yanında bir de meselenin psikolojik yönü vardır. Burada teröre karşı top yekûn duruş çok önemlidir. Bu kararlı duruş için, ülkedeki siyasetçilerin niyet ve davranışları da büyük önem arz eder. Çünkü milli meselelerde, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi tesanüd ve kararlılık, teröre karşı en önemli caydırıcı unsurlardandır. Buna karşılık siyasetteki günlük çekişme ve kafa karışıklığı terörün işine gelir. Anamuhalefet partisi ve lideri bu konuyu ciddi biçimde düşünmek zorundadır. Terör konusunda MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ortaya koyduğu tavır sorumlu bir tavırdır. Çünkü Sayın Bahçeli, bölücü teröre karşı milliyetçi söylemle duyguları kabartmak yerine, ülkemize karşı hazırlanan tuzaklara dikkat çekiyor. Diğer liderlerin de bu sorumlu davranış biçimini örnek alması lazımdır. Nitekim birçok siyasetçi ve elit buna benzer sorumluluğu sergiliyor. Ama öbür taraftan sırf hükümeti köşeye sıkıştırmak için; terörle mücadeleye hiç yararı olmayan, hatta çok zarar verecek olan davranışlar sergileniyor... Bölgemizde büyük siyasi çekişmeler hüküm sürüyor. Diğer taraftan Avrupa Birliği sürecinde kritik bir dönemde bulunuyoruz. Bu arada ülke ekonomisi için çok büyük bir gelir kaynağı olan turizm mevsimi başlıyor. Ama öbür tarafta da şer güçleri hareketlenmiş görünüyor... Çöp tenekelerine bomba konuyor. Belediye otobüslerine molotof kokteyl atılarak insanlar öldürülüyor, halk tedirgin ediliyor. Çapulcular milli servete zarar vermek için halkın bindiği otobüsleri yakıyor!.. Teröre karşı köklü çözümün yollarından biri de ekonomik kalkınmadır. İş adamları bu konuya dikkat çekmeye çalışıyor. Terör odakları da, ekonomiyi tekrar sekteye uğratmak için çalışıyor. Ekonomik göstergelerdeki bütün olumlu gelişmelere rağmen, bazı iş adamları bu gelişmeleri ikinci plana atmaya çalışıyor... Bu isimler nedense kendi alanlarının dışına çıkarak, bir biçimde siyasi muhalefet yapmaya çalışıyor!.. Siyaset yapmak elbette herkesin hakkı. Ama, bunu sivil toplum kuruluşlarının çatısı altında yapmak yadırganacak bir durum. Son günlerde Merkez Bankası Başkanlığına getirilecek kişinin ismi etrafında bazı iş adamları o kadar lüzumsuz polemik yapıyor ki, bu durum piyasalara zarar vermeye başladı. Acaba bunun kime faydası var? Halkın geçim derdine çare olacak reçeteler bulmak yerine, piyasaları tedirgin edecek lüzumsuz laf yarışını sürdürmek akıl kârı değildir. Özün özü şudur: Hem siyasette hem de ekonomi dünyasındaki manasız ve boş çekişmeler bu ülkeye hep zarar verdi. Aynı hatayı iki kere yapmak ahmaklık alameti imiş!.. Bu ülkenin akil adamları; kişi, zümre ve parti menfaatlerini bir yana bırakıp milli menfaatler için ortak bir zeminde buluşmalıdır. Aksi halde terör mihraklarının ekmeğine yağ sürülmüş olur. Bunun vebali de çok ama çok büyüktür.