Türkiye'nin 47 yıl aradan sonra, BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeliğine seçilmiş olması şüphesiz önemli bir başarı... Üstelik bu yarışta, Avusturya'nın 132 oyuna karşılık, üye ülkelerden 151 oy almaya da muvaffak olmuştur. Zira Avusturya, AB üyesi olarak diğer avantajlarının yanında; BM'de hayli nüfuz sahibi bir ülkedir. Daha sonra Avusturya Cumhurbaşkanı olan Kurt Waldheim, BM'nin iki dönem seçilebilen ve iz bırakan genel sekreterlerinden biridir. Türkiye geçici üyelik için adaylığını 2003 yılı Temmuzunda deklare etmişti. Alınan sonuç, aradan geçen beş yılda, Dışişleri Bakanlığımızın ve diğer yetkililerin bu konuda iyi çalıştığını ortaya koyuyor. Geçtiğimiz eylül ayında, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül; BM Genel Kurulu'nun açılış töreni için gittiği New York'ta, Afrika ve Okyanusya'daki ada devletlerinin başkan ve başbakanları başta olmak üzere; 40'tan fazla ülkenin yetkilileri ile bire bir temas kurmuştu. Demek ki, işe iyi asıldığınız zaman, istediğiniz neticeyi de alabiliyorsunuz!.. AK Parti iktidarı ile birlikte, dış politikamızın önemli bir dinamizm kazandığını, pek çok muhalif görüş sahibi de teslim ediyor. Gerçi Sayın Deniz Baykal hâlâ küçümseyici bir eda ile; gerek Başbakan'ın gerek Cumhurbaşkanının dış seyahat ve temaslarını eleştiriyor ama; alınan sonuçlar da belli. Daha önce, üçlü koalisyon (DSP, MHP ve ANAP) döneminde; İslam Konferansı Teşkilatının (İKT) genel sekreterliği için Türkiye uğraşmış, ancak başarıya ulaşamamıştı. AK Parti iktidarı döneminde, Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu bu göreve seçildi ve İKT bünyesinde Türkiye önemli fonksiyon ifa ediyor. Şimdi BM Güvenlik Konseyi'nde de benzer bir imkân doğmuş oluyor. Sayın Ali Babacan; geçici üyeliğimizin ilan edilmesinden hemen sonra; çok isabetli olarak şunları söylüyordu: "Uluslararası kamuoyuna karşı, asıl sınavımız şimdi başlıyor... Türkiye bundan böyle önüne gelecek her konuda doğru olanı yapacaktır." Gerçekten, "Türkiye'nin kendi bağımsız, ancak giderek daha çok takdir kazanan özgün dış politika perspektifini" BM zeminine taşıması ve burada ihtilafların çözümümde aktif rol oynaması, ülkemiz açısından çok önemli bir fırsat olacaktır. Bu nokta hakikaten çok önemli. Zira BM zemininde devam eden pek çok uluslararası sorunun önemli bir bölümü, Türkiye'yi çok yakından ilgilendiriyor. Bir kısmında ise doğrudan taraf durumunda... Mesela Kıbrıs!.. Diğer taraftan Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Orta Doğu'dan Afrika'ya kadar, Türkiye'nin tarihi ilgi ve menfaat alanları içinde olan ve bütün ülkelerin çok yakından izlediği ve gücü nisbetinde de doğrudan veya dolaylı olarak müdahale etmeye çalıştığı bu bölgelerdeki sorunlar, küresel barış ve insanlığın geleceği açısından hayati konulardır. Türkiye elde ettiği avantajı iyi kullanırsa, global siyasî arenada çok daha iyi yerlere gelebilir. Bu arada, BM'de revizyon istekleri de git gide artıyor. Ama bu konuyu ayrı bir yazıda ele alacağız.