Alkışlar M. Ali Birand'a!..

A -
A +

Sevgili okuyucular; Yurdun bir kesiminde hâlâ daha kar yağsa da, bahar artık geldi... Keza seçim meydanlarında yer yer tatsız atışmalar, sataşmalar yaşanıyor olsa da, yurdun genelinde olgun bir atmosfer içinde seçim süreci işliyor. Ve sandığa da şunun şurasında 20 gün kaldı. Ülkeyi çok rahatlatacak, ferahlatacak bir neticenin çıkacağını kuvvetle ümit ediyorum. Bu çerçevede kaset (veya kasetler) meselesine bugün taammüden, yani bilerek ve isteyerek girmiyorum. Çünkü olayın kendisi zaten yeterince sevimsiz, can sıkıcı ve bir o kadar da öfke uyandırıcı niteliktedir. Tek isteğim ve dileğim, bu çirkin tablonun milliyetçi camiaya daha fazla zarar vermeden, bir neticeye bağlanmasıdır. Gerisi teferruat... *** Gelelim başlıktaki mevzua... Bazı hakikatleri biz muhafazakârlar ne kadar dile getirirsek getirelim, yeterince dikkat çekmez. Veya peşin yargı ile mahkûm edilir. "Zaten sizin temel fikriniz bu değil mi?" gibisinden, genellikle küstah bir edayla reddedilir, geri çevrilir, hatta kulaklar tıkanır. İçten içe kabul edilse bile, zahirde daima reaksiyonla karşılanır ve yok sayılır! Ama aynı gerçeklerin kimi zaman liberaller, kimi zaman da sosyal demokratlar veya sosyalistler, yahut kozmopolitler tarafından dillendirilmesi, nedense farklı bir etki meydana getirir. Olsun. Hakikatler dile getirilsin de, bu kimin tarafından gelirse gelsin!.. Mehmet Ali Birand, dört gün önce; "Evet, darbecilik laik medyanın genlerine işlemişti..." başlığıyla (Posta-19 Mayıs) bir yazı kaleme aldı. Dünkü yazısında da, bunun çok yankı yaptığını belirterek; "İlginçtir itiraz gelmedi. Zira yazdıklarım doğru idi..." notunu düşmüştü. "Bu yazı hakkında değerlendirme yapanların bir kesimi, 'M. Ali kendiyle yüzleşiyor' demiş. Ben kendimle yüzleşmeyi 1980'lerde, 90'larda yaptım. Kitap ve yazılarımla tepkimi ortaya koydum..." diyordu. Bunun bir yüzleşmeden ziyade, önemli bir saptama; (Yaygın dildeki ifadesiyle TESPİT. İ.K.) olduğunu ve gelebilecek eleştiri ve tehditlerin de umurunda olmadığını belirtiyordu. Bunun için içtenlikle M. Ali Birand'ı alkışlamalıyız. Zira şu satırlar, gerçekten takdiri hak ediyor: "Bizim kuşak için devlet daima öncelikli ve haklıydı. Devleti de asker temsil ederdi. Politikacı, üçkağıtçı-vatanını pek sevmeyen-cebini dolduran bir insandı. Asker ise, namuslu ve her şeyini vatana adamış, özveri dolu bir kahramandı... Askerin politikacıyı denetlemeye hakkı vardı... Bizim için (yani, laik Merkez medya mensuplarının büyük bölümü için) öncelik demokrasi veya parlamento değildi. Genelkurmay daha önemliydi... Biz böyle yetiştirildik. Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi..." Doğru söze ne denir! İster yüzleşme olsun, ister saptama; bu samimi itiraflar alkışı fazlasıyla hak ediyor. Tebrikler!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.