Aman ha, dikkat!..

A -
A +

Türkiye altmışlı yılların sonu ile yetmişli yılların tamamını ideolojik kamplaşma ve sağ-sol çatışmaları ile geçirdi. Soğuk savaş döneminin tabiatından beslenen ve kapitalist-komünist dış güçlerce körüklenen bu çatışmalar, Türkiye'ye büyük siyasi istikrarsızlıklar getirdi. 1971'de ve 1980'de, önce muhtıra daha sonra da ihtilal formatında iki askerî müdahale ile siyaseten alt-üst oldu. 1960 askerî darbesinin kesintiye uğrattığı kalkınma hamlesine güç bela 1965'ten sonra tekrar başlayan ülkemiz, siyasi istikrarsızlık ve askerî müdahalelerin neticesinde gerektiği gibi yönetilemedi ve derin ekonomik krizlere sürüklendi. Kalkınma süreci çok olumsuz etkilendiği gibi, sırtımızdaki iç ve dış borç yükü de arttıkça arttı... 1983'ten sonra yeni bir ekonomik anlayış ve kalkınma hamlesi başlatan Türkiye, bu defa bölücü terörün tasallutuna maruz kaldı! Onbeş yıl boyunca bütün enerjisini ve imkanlarını bu belayı savuşturmak için seferber eden ülkemiz 30 binden fazla insanıyla birlikte, iki buçuk GAP projesi demek olan 100 milyar dolarlık milli serveti de dağa taşa gömdü. Bunun yanında köylerin boşalması, yatırım tesislerinin atıl kalması, göç vs. gibi yansımalardan dolayı uğranan toplam iktisadi kayıp uzmanlar tarafından 400 milyar dolar olarak hesaplandı!.. Şimdi bir bu devasa rakamlara bir de IMF'den 500 milyon dolar kredi alabilmek için katlandığımız fedakarlıklara bakınız... Eğer gerçekleşseydi, GAP'ın zamanında tamamlanmasıyla (1990'da bitirilmesi düşünülüyordu!) 10 milyon kişiye yeni iş imkanı doğacaktı. Dolayısıyla Batı bölgelerine bu kadar göç olmayacak, ekonomik dengesizlik ve düzensiz ve plansız şehirleşmede bu kadar olumsuzluk yaşanmayacaktı. Bugün Türkiye gelişmişlik açısından çok farklı bir noktada bulunacak; en azından hâlâ işsizliğin pençesinde kıvranıyor olmayacaktı... Ama olmadı, müsaade etmediler. Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde duran bir ülke olmasını istmeyen güçler, onu kontrol altında tutmak için bazen ideolojik, bazen etnik terörle hep gemlediler! Neticede Türkiye sırtında devasa bir borç yükü ve ürkütücü boyutta işsizlik rakamlarıyla IMF ve Dünya Bankasının reçeteleriyle ancak nefes alabilen bir ülke durumuna sokuldu. On yıllarca, siyaseten tedirgin, sosyal hayatı sürekli gergin ve ekonomisi daima kırılgan olan ülkemizin insanları da; maalesef sağduyu ve mantık yerine artık sürekli öfke ve tepki ile hareket eder oldular... Türklerin ayranı çabuk kabarır derler ya, işte öyle bir durum. Mersin'de iki çocuğun eliyle çıkarılmak istenen fitneden sonra, gösterilen tepkilerin hazırladığı ortamdan faydalanarak; şer güçler provokasyon faaliyetlerini devam ettiriyor. Trabzon'daki olaylar, bu tehlikeli tırmanışın hangi boyutlarda olduğunu açıkça ortaya koydu. Felakete ramak kala, emniyet güçlerinin basiretli ve dikkatli davranışı ile, fitneciler çok şükür emeline ulaşamadı. Ama belli ki bundan sonra çok daha dikkatli olmak zorundayız. Ülkenin huzurunu bozmak, ekonomisini yeniden krize sokmak ve demokratikleşme sürecinin önünü tıkamak isteyen odaklar tetikte bekliyor. Bunlara kesinlikle fırsat verilmemelidir. Yakın tarihinde bunca acı tecrübeyi yaşamış olan insanlarımız, öfkesi burnunda olsa bile bilinçli hareket etmesini öğrenmelidir. Yani tahriklere kapılmamalıdır. 28 Şubat döneminde sahnelenen oyunla başlayan süreç, 2001'de cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi ile sonuçlandı. Yıllardır çekmekte olduğumuz ve daha da çekeceğimiz bu ceremelerden millet olarak bir ders çıkaramayacak mıyız? Bu kadar kolayca oyuna gelmek bizi rahatsız etmiyor mu? "Koşun bayrak yakıyorlar..." diye üfürülen bir yalanla memleketi birbirine katacak şekilde galeyana gelmek hangi aklın eseri? Tamam "yığın psikolojisi" vs. etkisiyle, insanlar kalabalığa uyar, bu esnada heyecan aklı örter filan ama, şimdiye kadar yaşananlardan da mutlaka ibret alınması gerekir. Yetkililer ikaz ediyor; aman soğukkanlı olun, kışkırtıcılara karşı dikkatli olun... Gazeteler, televizyonlar olup bitenleri haber veriyor. Bu kadar konuşmalara, yazıp çizmelere rağmen, sanki toplumun hiçbir şeyden heberi yokmuş gibi bir durumla karşı karşıyayız! Bu fevkalade talihsiz ve tehlikeli bir hal. Muhtemel başka provokasyonlara karşı, hem devlet organlarının hem de sivil kitle örgütlerinin son derece dikkatli ve tedbirli olması gerekiyor. Ülkeyi yeni badirelere sürüklemek isteyenlerin oyununa gelmeyelim... Aman ha, dikkat, dikkat!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.